Yönetmen Tülay Gökçimen İle Röportaj


0

Röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Pandemi şartlarında gerektiği gibi hissedemediğimiz Bayram sevincimizi daha da buruk hale getiren ve gündemimizi yoğunlaştıran; Kudüs’ü konuşacağız.

1. Mazlumların sesini duyurmak için yaptığınız pek çok proje var. Özellikle Suriye ile ilgili istifadeli çalışmalarınız oldu. Peki Kudüs ve Filistin özelinde bir çalışma yapmaya ilk olarak nasıl karar vermiştiniz?

Selamun aleyküm. Filistin ve Kudüs üzerine çalışmalar yapmaya tabii ki son zamanlarda karar vermedik. Biz Filistin’in taş atan çocuklarıyla büyüdük. Aslında bizim evimizde her zaman Kudüs’le Filistin’le alakalı konuşmalar, eğitimler yapılırdı ve her zaman ‘’Mescid-i Aksa bizim olacak ‘’ sloganlarıyla büyüdük, büyütüldük diyebilirim. Ama tabii ki somut anlamda Filistin ve Kudüs’e yararı olacak çalışmalara ne zaman başladık dersek, bu kendi mesleğim açısından 2010 yılında arkadaşlarımızın ‘’Bitmeyen Gün Sürgün’’ isimli; Lübnan, Ürdün ve Suriye’deki Filistinli mülteci kamplarında çekimlerini yaptığı bir belgeselle başladı. Belgeselin kurgusunu ben tamamladım. Şöyle ki; Lübnan’da bulunan Burj El Barajneh, Sabra Şatila gibi kamplarda Suriye’de ki ve Ürdün’de ki mülteci kamplarında 1948’den sonra sürgün edilen Filistinlilerin oralarda nasıl yaşadığını, neler yaşadığını ve İsrail’in kuruluş sürecini, nasıl kurulduğunu, insanları nasıl terörize ettiğini, toprakları nasıl gasp ettiğini anlatan bu belgeseli 2010 yılında yayına vermiş olduk. Çeşitli televizyon kanallarında, okullarda, üniversitelerde yayınlandı ve hala da Youtube’da insanların izlenimine sunuyoruz. Bu anlamda ilk profesyonel belgesel çalışmamız ‘’Bitmeyen Gün Sürgün’’ oldu diyebiliriz. Çalışmalarımız o gün bugündür bildiğiniz gibi devam etmekte.

2. Kudüs'e yaptığınız ziyaret süresince ve özellikle de Burada Kalacağız belgeseli için çalışırken ki hislerinizi paylaşır mısınız?

Tabii ki hislerim aslında gerçekten anlatılamaz. Yani bu klasik bir cümle oldu ama yıllar boyu içinizde büyüttüğünüz sevdanızı, Mescid-i Aksa’yı çıplak gözle görebilmek, ayetlerin anlattığı o bereketli topraklarda gezebilmek, canlı canlı orada insanlarla görüşebilmek, kucaklaşabilmek, kardeşlerimizle beraber ağlayabilmek, dertlerini dinleyebilmek, onlara umut olabilmek, teselli verebilmek, kardeş olduğumuzu yeniden hatırlatabilmek, onlarla birlikte bir şeyler yiyip içmek ,anılar yaşamak ve onlarla birlikte bir anım olması açıkçası gerçekten benim için çok büyük bir mutluluk oldu. O toprakları ilk gördüğüm zaman -2015’te gitmiştim ilk defa- her şey için ne kadar geç kaldığımı anladım, neden bu kadar geç olduğunu sorguladım ve her şey de bir hayır vardır deyip, besmele çekerek daha çok çalışmalar üretmeye başladık. Tabii ki daha bilinçli olmaya çalıştık ama o topraklarda çalışabilmek, onlarla iş birliği yapabilmek, beraber oradaki hakla batılın mücadelesini anlatabilmek benim için tarif edilemez bir mutluluk. Kendimi bu anlamda çok nasipli hissediyorum.

3. Her sene Ramazan ayında Gazze'de bombardıman olurken bu kadar gündeme gelmiyordu ancak yaklaşık iki haftadır Filistin ile ilgili haberlere medyada daha evvel alışık olmadığımız kadar yer veriliyor. Peki bu senenin farkı ve İşgalci İsrail'e karşı dünya çapında bu kadar tepki oluşmasının sebebi nedir?

Aslında bu, yıllardır her zaman oluyor. Özellikle bu sene Ramazanın 28. gününe denk geldi. (10 Mayıs) Fanatik tapınak örgütleri, İbrani Kudüs Günü’ne denk geldiği için zaten bir ay öncesinden toplantılara ve duyurulara başladılar.. 

İbrani Kudüs gününde Mescid-i Aksa’ya30000 kişi ile birlikte baskın yapacaklarını söyleyen/ilan eden toplantılarını yaptılar. Afişlerini Kudüs’ün her yerine astılar, sosyal medyalarında ve gruplarında paylaştılar. Böyle bir hazırlık vardı, aslında böyle bir hazırlık her zaman var zaten. Bu gruplar yıllardır her zaman bu baskınları örgütlüyorlar, kimisi haber oluyor, kimisi haber olmuyor. Bu sene işin içine birkaç gün öncesinden Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşanan ev baskınları ve evden çıkarma olayları da girdi. Geçtiğimiz sene işgalcilerin Kudüslülerin evlerine yaptığı bireysel saldırılarında çok büyük bir artış görüyoruz. Polisin yani İsrail’in işgal güçlerinin de, -devlet gücünün de- bu işgalci yerleşimcilere destek çıktığını, onları koruduğunu, onları silahlandırdığını ve onlara bir şey demediğini görüyoruz. Şeyh Cerrah mahallesinde yaşanan ev baskınları ve ev boşaltmalarına Filistinliler direnç gösterince böyle oldu. Bir yandan da tabi ki insanlar, gençler Ramazan olduğu için teravih çıkışı, Babil Amud dediğimiz Şam Kapısında oturmak istiyorlardı. Oralarda işgalci İsrail’in onları oturtmaması, onları kovalaması vs. Şeyh Cerrah da yaşananlarla birleşmiş oldu. Aslında çatışmalar ve direnişler o zamanlardan başlamıştı. 

Biz Ramazan’ın başından beri biliyorduk ki 30.000 kişi hazırlık yapıyor. – Fanatik tapınak örgütleri hazırlık yapıyorlar – ve İbrani Kudüs gününde -28 Ramazan’da- bunlar baskın yapacaklar. Biz de aslında kara kara düşünüyorduk hatta Emine Çınar’la kısa bir belgesel de hazırladık, yayınladık. ‘’Biz ne yapsak da Allah’ım bunu insanlara duyursak, girmelerine engel olsak’’ diye düşünürken; Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki olaylar ve üzerine işgalcilerin Mescid-i Aksa’daki teravih namazı kılan insanlara 7 Mayıs gecesi saldırması, onlara plastik mermiler atması, onları yaralaması, Kıble Mescidi’ne kapatması, ezan okunmasın -insanlar zamansız okunan ezandan ötürü direnişe katılmasın, bir şeylerden haberdar olmasın- diye ses kablolarını kesmeleri vs. bunların hepsi bir araya gelince İsrail’in yaptıklarının duyulmasına sebep oldu. 

Tabii ki sosyal medyada boş durmadı, bütün dünya sosyal medyası gerçekten birlik oldu. Onlar orada taş atarak; telefonları, bilgisayarları başında sosyal medyanın başında olan insanlar da başlattıkları hashtag çalışmalarıyla, girdikleri videolarla hem anlık bilgilerle hem de ürettikleri içeriklerle o insanların seslerini duyurulmasına, morallerinin düzelmesine dirençlerine direnç katılmasına sebep oldular. 

Bir de herkesin direnç gösteremez dediği Filistin’in Z Kuşağı aslında beklenmedik -İsrail’in de, Filistinlilerin de, belki Filistinli yaşlıların da beklemediği- bir direnç gösterdi. Sadece Kudüs’de değil, Şeyh Cerrah Mahallesinde, Mescid-i Aksa’da, Ramallah’ta, Nablus’ta, Cenin’de her yerde yaşanan olaylarda gençler direnişe katılınca; İsrail, karşısında artık çok daha direngen bir topluluk olduğunun ve bunların diğer sosyal medya kullanıcıları ile birleştiğinde çok daha görünmez bir orduyla savaştığının farkına vardı. (Aslında saldırdığını demek daha uygun, savaş demeyelim; çünkü savaş iki taraf arasında olur. İsrail resmen katliam ve soykırım yapıyor.) Yani bütün bu olayları daha çok insanın duymasında bu sebepler var diyebiliriz.

4. Son zamanda twitter üzerinden sosyal abluka denilen çalışmalar yürütülüyor. Konu ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? Bu çalışmaları 'Bir taş at'mak kabilinden görebilir miyiz?

Yani bu söylediğiniz sosyal abluka meselesi çok çok önemli tabii ki insanların buna oturdukları yerde, oldukları evden direnç göstermesi, tepkisini göstermesi çok önemli. Bildiğiniz gibi Human Movie Team isminde bizim bir ekibimiz var, ben onları; ‘’sizin yaptığınız her videonun girdiğiniz her içeriğin orada atılan taşlardan hiçbir farkı yok. Onlar orada zalime taş atıyorsa. Siz de burada video yapıyorsunuz, içerik giriyorsunuz ‘’ diye her zaman motive ederim. 

Kesinlikle sosyal medyadan şu an günümüzde ‘’er meydanı, savaş meydanı’’ dediğimiz -yani pek çok açıklamalar Twitter üzerinden yapılıyor- sosyal medyanın etkisi çok büyük. Biz yıllarca onların propagandalarını izledik, onların filmlerini izledik, onların yaptığı açıklamaları dinledik. Gerçekten küçümsemek hiç hoş değil. Geçtiğimiz Ramazan bu saldırılar meydana gelirken İsrail medyasına baktığınızda Türkiyeli kullanıcıları; ‘’karşımızda bir sosyal medya ordusu var. nasıl baş edeceğiz? İşte bıkmadan usanmadan içerik giriyorlar’’ gibi tanımlarla tanımladılar. Bu anlamda Twitter’dan atılan her şey çok önemli. 

Gerçekten ben bu süreçte yaşlı insanların bile torunlarına, evlatlarına hesap açtırıp işte benim yerime de bir şeyler yaz, şu dediklerimi yaz, İsrail’e gönder gibi söylemlerine şahit oldum. Bu gerçekten çok çok mutluluk verici. Elhamdülillah, gerçekten onlar orada mücadele etti bizler de buradan mücadele ettik. Dünyanın her yerinde insanlar bir şeyler yaptılar, içerik ürettiler. Sadece Twitter değil; Instagram, facebook, whatsapp durumlar vs. her yer etkin kullanıldı. Tabii ki işgal son bulmadı ama en azından İsrail tek taraflı ateşkes isteyerek bir geri adım atmış oldu, İsrail’in dünyadaki karizması çizilmiş oldu. 

İsrail ilk defa yenilmedi ama bir kez daha yenilmiş oldu bu aslında bizim için, dünyadaki insanlar için zafer olmasa da bence gece gündüz uyumadan, orada direnen gençlerin, orada direnen Filistin halkının bir zaferi olmuş oldu. Ve tabii ki Mescid-i Aksa’nın kapısından o işgalci askerler çekilinceye dek, Gazze’den abluka kalkıncaya dek, o topraklardan o işgalciler gidinceye, o toprakları terk edinceye dek, Filistin hür oluncaya dek bence bu çalışmalar, hatırlatmalar ; sosyal medyada, her anlamda, anlık reflekslerle değil kademeli ve bilinçli bir şekilde her daim devam etmeli diye düşünüyorum.

Karşımızda açık ve net bir düşman var ve niyetlerini her alanda her platformda, her fırsatta açık ediyorlar. Biz onları tanımadan onlarla mücadele edip mukaddesatımızı koruyamayız. Anlık reflekslerle hiç bir şekilde zalime karşı başarılı olamayız ancak ilim ve marifet eliyle ve sabırla en az onlar kadar sabır ve azimle mücadele etmeliyiz. Sosyal medya doğru kullanılırsa ne kadar yararlı olabileceğini son saldırılarda uluslararası alanda Filistin’e destek verenlerin birlik olması ile gördük.

5. Karşımızda her alanda saldırıya geçen aktif bir düşman var. Filistin halkının canına ve malına kast eden, İslamın mukaddesatından olan Mescid-i Aksaya maddi-manevi mütecaviz davranan, medyada asılsız haberler yayarak toplumların zihnini bulandıran, hatta hakikatleri saklayarak yaptığı zulümlerin üzerini örten bu düşmana karşı tavrımız nasıl olmalı? Özellikle medya üzerinden neler yapabiliriz?

Artık bu işgalden sıkılan, bunalan oradaki kardeşlerin normal bir yaşama sahip olmaları ve topraklarına kavuşmaları için ayrıca orada yaşananlardan rahatsız olan tüm dünya genelindeki insanlar -özellikle gençler sosyal medyayı aktif kullananlar- belki aslında birbirlerinden haberdar olmadan örgütlü bir çalışmaya imza attılar. Bu bağlamda aslında herkes sosyal medyanın aktif kullanıldığında ne kadar yararlı olduğunu, yani bağlamında kullanıldığında, doğru hedefe yöneltildiğinde ümmetin yararına kullanabileceğini görmüş oldu. Human Movie Team ile içerik üreten bir ekip olarak biz de yapılması gerekenleri bu anlamda göstermiş olduk. Kudüs’te ki insanlar taş attılar, biz de buradan tweet attık, video yaptık, içerik paylaştık hasthageler açarak dünyada bu saldırının -işgalin gündem olmasını sağlamaya çalıştık/çalıştılar. Elhamdülillâh, bu anlamda zaten Filistinli kanaat önderleri de gençlerin sosyal medya üzerindeki desteklerini asla bırakmamaları ve bu şekilde gündem yapmaya devam etmeleri gerektiği çağrısında bulunuyorlar.

6. Bir anne olarak, evlatlarınızla Kudüs ve Mescid-i Aksa ile ilgili bilgi, bilinç edinmeleri ve farkındalık geliştirmeleri konusunda neler yapıyorsunuz? Annelere tavsiyeleriniz nelerdir?

Bir anne olarak şöyle söyleyebilirim, ilk adımı aslında biz Kudüs’e beraber giderek attık. Kızımı o coğrafyaya götürdüğüm zaman 5 yaşındaydı, ilk olarak beraber tanıştık ve ailecek gitmiştik. Daha sonra tekrar tekrar oğlumla birlikte de götürdüm. O coğrafyaları tanıttık, orada kaldık, gezdik yerinde anlatarak onlara böyle bir gerçeğimiz olduğunu orada gösterdik. O yüzden televizyonda Kudüs’le alakalı her haber çıktığı zaman oğlum 4-5 yaşlarında olmasına rağmen , ” Aaa Anne bizim Mescidi Aksamız burası” diyor. Çünkü biliyoruz; gördü, kokladı, yaşadı oraları. Bu anlamda oranın ne kadar değerli olduğunu ve hak-batıl mücadelesini aslında kendileri de gördüler. Biz orada belgesel çalışması yaparken de oğlumun bebek arabasına tripotu ve kamerayı sakladığımız oldu. Onlar benim yanımdayken aslında ben orada belgesel çekmeye giden bir belgeselci değil de normal bir ziyaretçi görünümündeydim. Bu anlamda çocuklarımın bana çok yardımı oldu. 

Bizim evimizde zaten hep Kudüs konuşulur. Kudüs’te yaşanan zulüm, Mescid-i Aksâ’nın ne kadar değerli olduğu, İsra-Miraç hadisesi; oğluma okuduğum hikaye kitapları ile yaptığı yapbozlarla, boyama kitapları ve kullandığımız kumbaraya kadar her vesile ile onlara Mescid-i Aksâ ve Kudüs’ü hatırlatacak şeyler yaşanıyor. Evimizde her zaman bu konu konuşulduğu için hep beraber ailecek aslında bu durumun farkındayız, orası için birlikte hayaller kuruyoruz Elhamdülillah. Annelere tavsiyem; Tabii öncelikle Mescid-i Aksâ’nın, Kudüs’ün değerini çocuklarımıza anlatmamız gerekiyor. 

Artık çizgi filmler yapılıyor ve bunların da vesilesiyle; Selahattin gibi bir liderin yaptıklarını, öyle bir liderimiz olduğunu, öncü bir neslin gelip geçtiğini, orada neler yaptığını, Peygamberimizin İsra ve Miraç hadisesinin orada nasıl gerçekleştiğini, öncelikle o toprakların bizim için ne kadar değerli olduğunu, daha sonra başkalarının gidip o toprakları sahiplerinden koparmak istediklerini, bizim değerlerimize/kutsallarımıza zarar vermek istediklerini, bizim de buna izin vermemeye çalıştığımızı, oradakilere destek olmaya çalıştığımızı vesaire anlatarak öğretmeye çalışıyoruz. 

Tabii Öncelikle Mescidi Aksa nedir?, İçinde neler vardır?, Bizim için anlamı nedir? Niçin korumalıyız? gibi şeyleri çocuklara anlattığımız zaman anlıyorlar. Ben herkese -özellikle annelere- çocuklarını da alıp kapılar açılır açılmaz ilk fırsatta, korkmadan/çekinmeden başımıza bir şey gelir mi demeden Kudüs’ü ziyaret etmelerini tavsiye ediyorum. Ziyaretler devam ediyor, tabii bu pandemi sürecinde kapıların kapanmasıyla ara verilmiş olsa da, tüm dünyadan ziyaretçilerin gidebildiği gibi Türkiye’den ziyaretçilerde gidebiliyor. 

Kudüs bombaların patladığı bir yer değil. Şöyle söyleyeyim füzeler Gazze’ye atılıyor ama İsrail hiçbir zaman Kudüs’e havadan saldırmaz. Yurtdışından giden ziyaretçilere kendisinin ne kadar insancıl olduğunu göstermek için çaba sarf eder, Filistinlilerin hayatını zehir eder, onlara yaşam hakkı tanımaz, ama ziyaretçiler/misafirler iki-üç günlüğüne gittiği için onlara da kendinin ne kadar insan sever, ne kadar adil, ne kadar hukuk devleti olduğunu göstermek adına elinden gelen çabayı da gösterir. 

Bu bağlamda fiili olarak önce oraya giderek, Mescidi Aksa’yı ziyaret ederek, Kudüs sokaklarında ve caddelerinde yürüyerek çocuklarımıza o toprakları kendi gözleri ile göstererek inanın belki de çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel hediyeyi vermiş olacağız, bu onlar için en güzel kazanımlardan birisi olacak. Oraları kendi gözleriyle görmeleri, sizinle aynı anda pek çok şeye şahit olmaları, bence imkansız değil, hayalde değil yapılabilecek bir şey. Allah herkese nasip etsin inşallah.

Mazlumların sesi olmak ve mazlumların sesini duyurmak için sürekli bir gayret içerisindesiniz. Rabbim mübarek etsin. Peki bu ruhu, bu hissiyatı nasıl muhafaza ediyorsunuz? Motivasyonunuzu nasıl diri tutuyorsunuz?

Motivasyonumu diri tutmak için herhangi bir çalışma yapmam gerekmiyor. Kahrolsunlar! zalimler çok çalıştığı için, durmuyorlar. Yani sürekli bir zulüm var. Kudüs’te bitse Gazze ile devam ediyorlar; Suriye var, Yemen var her an her yerde bir şey oluyor ve gözümüzün önünde oluyor. 

Eskiden belki de haberimizin olmadığı, sadece televizyondan aldığımız bilgilerle hareket ettiğimiz günlerden şimdilerde haberdar olduğumuz zamanlara geldik. Kudüs’te bir taş atılsa dahi bizim haberimiz oluyor. Sosyal medya aracılığıyla, whatsapp mesajlar aracılığıyla bilgiye her an tanık olduğumuz için bir şey yapmamak, banane demek, ötelemek, ilgilenmemek mümkün değil-mümkün değil!. 

İnsan olan hiç kimse için mümkün olmadığı gibi, benim için de mümkün değil. “Her eylem yeniden diriltir beni!” şiarıyla devam ediyoruz. Her eylem derken aslında bir çocuğun gözümden düşen bir damla yaşta ,Yemen’de yemek yemediği için hayatını kaybeden bir çocukta, donarak ölen bir çocukta, her yerde kendimizden de bir şey buluyoruz. Netice olarak; ‘’aslında bir şey yapamadık, bizim de suçumuz var, bizim de bu olaylar da sorumluluğumuz var’’ gibi düşünüyoruz. O yüzden motivasyona ihtiyacım yok! Gerçekten sadece gözlerimi açıp dünyaya bakmam yeterli. Kalben/ kalbimle bakmam ve kendimi sorumlu hissetmem benim için yeterli oluyor.

7. Gençlerden oluşan çok aktif bir ekiple çalıştığınızı biliyoruz. Ekibinizle Ümmet Coğrafyası'nın mazlumlarına ses olmak için nasıl çalışmalar yürütüyorsunuz? Gençlerle böyle çalışmalar yapmak size neler hissettiriyor?

Gençlerle çalışmak beni de gençleştiriyor diyebilirim. Onların heyecanı bazen bende de böyle yeni yeni fikirler oluşturmama vesile oluyor. Onlardan çok şey öğreniyorum. Ben herkesten çok şey öğreniyorum, kendi küçük oğlumdan bile çok şey öğreniyorum, yani her an yeni bir şeyle karşılaşıyorum /yeni bir şey öğreniyorum. Elhamdülillâh şu anda dünya siyasetini, dünya gündemini takip eden, teknik altyapısı olan, dil bilen, entelektüel birikimi olan, derdi olan, dava bilincine sahip olan, dünyada yaşanan gelişmelerden rahatsız olan gençlerle aslında bir aradayız. 

Bu işe mülteci hikayeleri çekerek başladılar. Tüm hikaye; dünyada böyle zulümlerin olduğunu ve isterlerse bir şeyler yapabileceklerini onlara söylemem ve bildiklerimi onlara anlatmamla başladı, benim yaptığım tek şey bu aslında. Onlar daha sonra öğrendiler, başkalarına öğrettiler, derdi ve davası olan başka gençleri buldular hep beraber bulduk. Kendi içimizde eğitimler yaptık. Zaman zaman gündemleri değişti onları tekrar aynı gündeme çekebilmek için elimden geleni yaptım. 5-6 yıldır bu minvalde çalışmalar için hep beraber çalışıyoruz yani kolay değil, tamamen gönüllü ve profesyonel bir ekip olarak işler yapıyorlar. 

Elhamdülillah onların heyecanı, onların bildikleri çok kıymetli. Bilmediğim pek çok şeyi onlardan öğreniyorum. Özellikle sosyal medyada sayfalar, trendler vesaire pek çok şeyi de onlardan öğrenerek ben de yeni fikirler oluşturmaya çalışıyorum, birbirimizi tamamlamaya çalışıyoruz. Onlar benim tecrübemden, ablalığımdan, yönetmenliğimden yararlanıyorlar ben de onların gençlik heyecanından, birikimlerinden yararlanıyorum diyebilirim. 

Aslında şu anda popüler bir iş yapıyoruz. Yaptığımız çalışmalara sosyal medyadan, gazetelerden artık her yerden takılan, gören şahit olan arkadaşların, çok yoğun olarak başvurdukları, bu işi yapmak istediklerini söyledikleri bir platformuz aslında. 

Benim yaptığım iş böyle. Benim 20 yıldır medya sektöründe çalışmam, kamerayla iş yapıyor olmam aslında her zaman gençleri etkileyen bir şey oldu. Bir başörtülü hanımın bu işi yapması savaş bölgelerinde çekimler yapması vs. onlarda merakla birlikte heyecan uyandıran ve tanımak istedikleri bir şey oldu. Ben de elimden geldiği kadar bana gelen hiçbir soruyu cevapsız bırakmamaya çalışıyorum.

8. Ülkemizdeki ve ümmet içerisindeki gençlerin böyle farkındalık çalışmalarında eksik kalan ve kuvvetlendirmeleri gereken yönleri nelerdir? Gençliği bilgi, bilinç ve farkındalık açısından etkin ve yetkin bir şekilde nasıl yönlendirebiliriz? Bu hususlarda tavsiyeleriniz nelerdir?

Bize lazım olan aslında devam eden bir bilinç, devam edecek bir şuur, devam edecek bir istek! Bilinçli bir tavıra ihtiyacımız var, anlık reflekslerle bize katılan daha sonra ayrılan pek çok kardeşim oldu. Belki zamanı uymadı, belki farklı sorumlulukları çıktı onlardan sebep, aynı şeyleri hissettiği halde ayrılmak zorunda kalan arkadaşlarımız da oldu ama ne olursa olsun bu işe devam eden kardeşlerimizle beraber çalışıyoruz şu anda. Yani dünyada olup bitenler devam ediyor öncelikle bu yaşananlardan, olumsuz olanlardan rahatsız olması gerekiyor, gerçekten rahatsız olması gerekiyor ve kendine ‘’ben ne yapabilirim?’’ diye bir soru soruyorsa bunun cevabını aslında biz medya tarafından veriyoruz. Medya, yeni Medya, dijital medya dediğimiz platformda, saha çalışmalarında yaptığımız etkinliklerde bizde işin bu ucundan tutmaya çalışıyoruz. Bu yolda herkesin yaptığı çalışma çok değerli. 

Biz şu anda medya alanında biraz gençlerin eğitimine öncelik veriyoruz. Ben onları her zaman dile yönlendiririm mesela. Şu da bizim için önemli; teknik bir bilgiye sahip değil, dil bilmiyor ama gerçekten çok yapmak istiyor. Anlık bir heves de değil onunki, gerçekten bu şuurda bize başvurursa biz onun eğitimi için elimizden geleni yapıyoruz, zaten teknik altyapısını da oluşturmaya çalışıyoruz, dil eğitimine de yönlendiriyoruz, saha çalışmalarına da yönlendiriyoruz yeter ki vazgeçmeden, bahane etmeden her an, her an müsait olabilsin. 

Bu iş 9-5 yapılacak bir iş değil, her an müsait olması gerekir arkadaşların. Geçtiğimiz süreçte özellikle Ramazan’da ve Bayramda arkadaşların hiçbirisi doğru düzgün uyku uyumadan sürekli çalışarak içeriklerini ürettiler. Bu gerçekten gönül işi. 

Sadece bu iş için söylemiyorum yani bir şeyde başarılı olmak için zaten gerçekten istemek lazım. O makaleyi yazacaksanız; o makaleyi gerçekten yazmak istemeniz lazım. O yemeği severek yapmanız lazım; o yemek lezzetli olsun diye. O bilgiyi gerçekten almak istemeniz lazım; bilgiyi veren kişiyi dinlerken kulağınızla birlikte gönlünüzü de verirseniz ancak o bilgiyi/tecrübeyi anlatandan alırsınız. Her şey gerçekten istemekle başlıyor bence. Gerçekten istemeyen birine de zorla bir şey öğretemezsiniz diye düşünüyorum.


Beğendiniz mi? Arkadaşlarınızla Paylaşın!

0

Sizin Tepkiniz Nedir?

İLGİNÇ İLGİNÇ
0
İLGİNÇ
ÜZDÜ ÜZDÜ
0
ÜZDÜ
HARİKA HARİKA
0
HARİKA
HAHA HAHA
0
HAHA
AMAN ALLAH'IM AMAN ALLAH'IM
0
AMAN ALLAH'IM
BAŞARILI BAŞARILI
0
BAŞARILI

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazı Formatı Seçiniz
Kişisel Test
Kişiliğe dair bir şey ortaya çıkarmayı amaçlayan sorular dizisi
Basit Test
Bilgiyi kontrol etmek isteyen doğru ve yanlış cevaplı sorular dizisi
Anket
Karar vermek veya görüş belirlemek için oylama yapmak
Serbest Yazı
Yazılarınıza Görseller Bağlantılar Ekleyebilirsiniz
Liste
Klasik İnternet Listeleri
Geri Sayım Listesi
Klasik İnternet Geri Sayım Listeleri
Açık Liste
Kendi öğenizi gönderin ve en iyi sunum için oy verin
Oylanabilir Liste
En iyi liste öğesine karar vermek için yukarı veya aşağı basın
Fotoyla Anlatım
Kendi resimlerinizi yükleyin ve birşeyler anlatın
Video
Youtube and Vimeo Embeds
Ses
Soundcloud veya Mixcloud İçerikleri
Görsel
Fotoğraf veya GIF
GIF
GIF Formatı