Tefekkür müminin ufkunu açar, imanını tazeler, Rabb’ine olan sevgisini arttırır. Bu yüzden tefekkür gözlüğü ile bakmalıyız kainata. Tefekkür gözlüğünü taktıysan eğer her baktığın canlıda her yaratılanda Rabb’inin esma-ül hüsnalarının yansımalarını keşfedersin. Keşfettikçe hayranlığın artar. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin dediği gibi ”Sanatlı bir eser Sanatkarı icab eder.” der ve imanındaki şüpheler gider. Şimdi takalım gözlüğümüzü bakalım mükemmel sanatları barındıran bir kuşa: Devekuşu.
1. Deve kuşları dünyadaki en büyük kuş türüdür.
Genellikle çöl ikliminde yaşarlar. Boyları ortalama 2.50 m, ağırlıkları ortalama 120 kg’ dır.
2. Devekuşları, develer gibi uzun süre susuzluğa dayanabilirler.
Gözlerinin üzerinde yerleştirimiş tuz keseciği bulunur. Bu tuz kesecikleri tuz eriyiği üreterek su kaybını dengede tutar.
3. Kuvvetli bacakları sayesinde saatte 70 km' ye varan hızla koşabilirler.
Ayrıca 400 kg kuvvete ulaşan güçlü tekmeler atabilirler. Bu da düşmanlarından korunmasını sağlar.
4. Tüyleri sayesinde güneş ışığından ve gecenin soğuğundan korunur.
Çok sıcaklarda tüylerini havalandırarak ısıl dengeyi sağlar.
5. Sahip olduğu farklı göz kapağı sayesinde çöldeki kum fırtınası karşı korunur.
Keskin gözleri ve boyunları ile 3.50 km mesafedeki hareketleri kolayca görebilirler.
6. İşitme kabiliyetleri oldukça iyi olduğundan depremi önceden algılayabilirler.
7. Toprağa başını sokuyorsa ya merakından ya da gıda aradığındandır.
Bizim yanlış olarak bildiğimiz başlarını kuma korktukları için gömdüğü bilgisi aslında şöyledir ki devekuşu meraklı bir yapıya sahiptir. Toprağa başını sokuyorsa ya merakından ya da gıda aradığındandır. Düşmanlarından korunmak için ise mükemmel bir yöntemi vardır. Başlarını ayaklarının arasına alarak hareketsiz kalırlar. Bu şekilde uzaktan bakıldığında kaya parçasının andırırlar. Eğer düşmanlarına yakalandılarsa o zaman da boylu boyunca yere uzanarak ölü taklidi yaparlar.
8. Devekuşu yumurtası
Ayrıca yumurtasının içinde barındırdığı vitaminler ile insanlara gıda olmakla beraber eski Mısır’da tedavide kullanılmıştır. Derisi çanta yapımında, tüyleri de süs eşyası yapımında kullanılır.
Gel kardeşim şimdi devekuşundaki esmâları okuyalım:
Yumurtaları ile bizlere şifa vermesini sağlayan bir ŞAFİ,
Vücut ağırlıklarını dengelemesi için ayaklarının altına yastık misali doku yerleştiren bir merhamet sahibi RAHMAN,
Bacaklarına bu kuvveti verip kudretinden yalnız bir parıltı yansıtan KUDDÜS,
Düşmanlarından kendini koruyacak özellikler ile yaratan bir koruyucu MÜ’MİN,
Sıcak olduğunda tüylerini havalandırarak vücut ısısını dengelemesini bildiren herşeyi bilen ALİYY,
3.5 km mesafeyi görmelerini sağlayan her şeyi gören BASİR,
İşitme kabiliyetlerini iyi vererek her şeyi duyma kudretinin devekuşları üzerindeki sadece bir yansıması olan SEMİ,
Koruyucu kollayıcı rahmet ve merhamet sahibi RAHİM bir yaratıcı vardır. Ve O ALLAH’ tır. O ne güzel ne mükemmel bir ZÂT’tır ki bir devekuşuna bile bu kadar incelik bahşetmiş, varlığına delil göstermiştir. SubhanALLAH…
Bir de şöylece bir temsile medar-ı bahs olmuştur Risale-i Nur Külliyatında, ibret almak isteyen mütefekkir kardeşlerimizin mütaalasına sunaruz:
Deniliyor: Deve kuşuna demişler: “Kanatların var, uç!” O da kanatlarını kısıp, “Ben deveyim” demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler: “Madem deveyim diyorsun, yük götür!” O zaman kanatlarını açıvermiş, “Ben kuşum” demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş. Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş. Aynen onun gibi; kâfir, Kur’anın semavî ilânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkuk bir küfre inmiş. Ona denilse: “Madem mevt ve zevali, bir i’dam-ı ebedî biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde… Ona her vakit bakan, nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır?” O adam, Kur’anın umumî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: Mevt i’dam değil, ihtimal beka var. Veyahud deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın!
Elhasıl: O meşkuk küfür vasıtasıyla deve kuşu gibi mevt ve zevali i’dam manasında gördüğü vakit Kur’an ve semavî kitabların iman-ı bil’âhirete dair kat’î ihbaratı ona bir ihtimal verir. O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse: “Madem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i diniye meşakkatini çekmek gerektir.” O adam şekk-i küfrî cihetiyle der: “Belki yoktur; yok için neden çalışayım?” Yani: Vakta ki o hükm-ü Kur’anın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle i’dam-ı ebedî âlâmından kurtulur; ve meşkuk küfrün verdiği ihtimal-i adem cihetiyle tekâlif-i diniye meşakkati ona müteveccih olur, ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur. Demek bu nokta-i nazarda, mü’minden ziyade bu hayatta lezzet alır zannediyor. Çünki tekâlif-i diniyenin zahmetinden ihtimal-i küfrî ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden ise ihtimal-i imanî cihetiyle kendi üzerine almaz. Halbuki bu mağlata-i şeytaniyenin hükmü, gayet sathî ve faidesiz ve muvakkattır.
İşte Kur’an-ı Hakîm’in küffarlar hakkında da bir nevi cihet-i rahmeti vardır ki; hayat-ı dünyeviyeyi onlara Cehennem olmaktan bir derece kurtarıp bir nevi şekk vererek, şekk ile yaşıyorlar. Yoksa âhiret cehennemini andıracak bu dünyada dahi manevî bir cehennem azabı çekeceklerdi ve intihara mecbur olacaklardı.
Lem’alar ( 79 – 80 )