Kimselerin bilmediği, kimselere anlatamayacağımız, kimi zaman bilerek kimi zaman bilmeden, bir kısmı büyük bir kısmı küçük öyle günahlarımız vardır ki, bazen yaratıcıdan af dilemeye tövbe etmeye yüzümüzün tutmayacağını düşünür, tövbe etmek yerine o günahlarla yaşamayı tercih ederiz. Şeytan ise adeta günah yangınımıza körükle giderek; “Yine yapacaksın vazgeçemezsin, hem ne günahlara girdiğini bir düşünsene, sence hepsi af olur mu, bu mümkün değil, herkes senin kadar günahkar mı sanıyorsun, bak X’ e o hiç öyle bir şey yapmamıştı, kendini kandırma, Allah’a tutamayacağın vaadlerde bulunma” şeklinde fısıldayarak çok acıyıcı Rabbimizle aramıza girmeye çalışır. Nasuh bir tövbeye karar verdiğimizde öncelikle kapının tam arkasında bizi işiten ve “Kulumun tövbesini kabul ettim Ey Meleklerim, şahit olun!” demek için bekleyen bir yoktan var edicinin bulunduğundan emin olmalıyız. Allah vaadinden dönmeyeceğine ve bu hususta: “Çirkin bir hayasızlık işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları kötü şeylerde bile bile ısrar etmeyenlerdir.”(Al-i İmran 135) buyurduğuna göre biz inananlara yakışanda günahlarımızda ısrar etmemektir.
Unutmayalım ki, suya düştüğümüz için değil, sudan çıkamadığımız için boğuluruz.
1 ) Bu Hayatında Aldığın En Güzel Hediye
Rabbimiz Azze ve Celle ; Efendimiz Hz. Muhammed’e Miraç mucizesinde, ümmetinden Allah’a ortak koşmayan kimselerin tövbe etmeleri halinde affedileceğini müjdelemiştir. Ve Efendimiz Rabbimizden aldığı bu güzel hediyeyi, biz ümmetine vasıtasız olarak getirmiştir. Vakit, bu eşsiz benzersiz hediyeye layık olma vaktidir.
2 ) Rabbin Buna Çok Sevinecek
Yüce yaratıcımız fıtratımızı ve günaha olan meylimizi bizden daha iyi bildiği ve çok merhametli olduğu için Bakara 160 ‘da: “Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim” buyurmuştur. Bu ayet pişmanlık ve mahcubiyet içerisinde huzura vardığımızda, affolunmayı dileyip tövbe ettiğimizde, kesinlikle affolunacağımızın adeta senedi niteliğindedir. Zira yaratılış gayemizin Rabbimizin rızasını aramak ve kazanmak olduğunu, Rabbimizin rızasının da onu sevindirecek amellerden geçtiğini göz önünde bulundurursak, kendimizi tövbe kapısında bulacağımızdan eminim. Hem; “Çölde devesini kaybedip sonra bulan kimsenin sevinmesinden çok, Allah-u Teâlâ, kulunun tövbe etmesine sevinir” [Buhari] buyurmuyor mu Kainatın Efendisi?
3 ) Bakma Öyle Gir İçeri!
Şu anda bu yazıyı okuyorsak henüz ölmemişiz demektir. Henüz ölmediğimize göre de tövbe kapımız açık demektir. Günahlarımız, Rabbimizin “Tevvab” isminin gereğidir. Tıpkı “El-Şafi” isminin hastalıkları, “Er- Rezzak” isminin yeme içme ihtiyacımızı gerektirdiği gibi “Et-Tevvab” ismi de, bizlerin tövbe etmesini, Rabbimizin de bu ismiyle muamele edip tövbemizi kabul etmesini gerektirir. Tövbelerimizin kabul edilmesini ise, günahlarımızın affı izler. Tam bu noktada ise, Rabbimizin “El- Afuvv” ismi sahneye çıkar.
“Mü’min artık affolunmuştur..”
“Nefsim kudret elinde olan Zat’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.” [Müslim, Tevbe 9, (2748)
Peki nedir tövbemin kabul olduğunun alameti?
Taze bir abdest alıp, sünnet gereği iki rekat tövbe namazı kılan mümin, Rabbini hamd ile övdükten sonra, pişmanlıklar içerisinde geçmiş günahlarını gözünde canlandırıp, kıbleye döner.”Beni yoktan var eden, var olduktan sonra tekrar yok edecek olan ve un ufak olmuş kemiklerimden beni yeniden diriltecek olan Rabbim! Benim günahlarım ne kadar büyük olursa olsun, senin merhamet ve bağışlayıcılığın benim günahlarımdan çok daha büyüktür. Sen affedicisin, affetmeyi seversin, öz zatının hürmetine beni affet! Buradan kalkarken, affedilmemiş hiçbir günahımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma. Sen Tevvabsın tövbemi kabul eyle, sen Afuvvsun günahlarımı affeyle. Bunca zaman girdiğim günahlarımdan sana tövbe eder, bundan sonra girecek olduklarımdan da yine sana sığınırım” der. Tövbesinde samimi ve kararlı, günahlarından gerçekten pişman olmuş müminin bu yakarışı neticesinde tüyleri diken diken olacak, gözleri yaşla dolacaktır. Ürpermeyen, gözyaşı dökemeyen kardeşlerimizin aklına “Acaba affolunmadım mı ?” sorusu gelebilir. Bu durum; onca emeği ve mesaisi zayi olduğu için tövbenize çok öfkelenen şeytanın vesveselerinden öte bir şey değildir.
Ufak bir not! Nasuh tövbesinin şartı o günahı bir daha işlememektir! (Kul hakkını ilgilendiriyorsa kişiyle helalleşmekte gerekir.)
“Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.” (Tahrim, 66/8)
“Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mâce, Zühd, 30)
“Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.”(İbn Mace, Zühd 30)
“Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki, felaha edesiniz.” (Nur, 24/31)
Fi Emanillah
0 Yorum