Hicrî ayların ikincisi olan safer ayının ilk günlerindeyiz. Halk arasında bu ayın bela ve musibet ayı olduğuna dair görüşler, namaz ve dua tavsiyeleri dilden dile dolaşıyor.
Bu inanışta olan birçok insan Safer ayında yolculuğa çıkmıyor, bir işe koyulmuyor, düğün dernek yapmıyor. Cahiliye döneminde, bu ayın son Çarşamba gününde büyük bir coşku ile yemek ve çeşit çeşit tatlılar eşliğinde ahşaplar üzerinde yürüyerek sözde hastalıklardan şifa bulmak maksadıyla kutlamalar yapılırmış. Yine Safer ayının son Çarşamba gününde yeryüzüne 320 belanın indiği halk arasında inanıla gelmiş. Dolayısıyla bugünün o sene içinde en çetin geçen günlerden olduğuna inanılırmış. Bu bela ve musibetlerden kurtulabilmek için de dört rekâtlık nafile namazın kılınması kâfi oluyormuş. Ancak Safer ayının uğursuz olması söz konusu olabilir mi? Safer ayı, Muharrem ayından sonra gelen 12 hicrî aydan birisidir. Araplar, savaşın, baskınların, intikamın yasaklandığı mübarek haram aylarından çıkıp da ölümün, savaşın, soygun ve baskınların yapıldığı Safer ayına girdiklerinde bu durum onlara çok ağır geliyordu. Ve bu durum, onlarda, Safer ayının uğursuz olduğu îtikâdını oluşturdu. İslâm ise buna inanmalarını yasaklamıştır. Zira vakit, sadece vakit olması açısından uğursuzluk veya zarar getirmez. Kötülük zamanda değil insanın yaptıklarındadır. Safer elbette bela ve musibet ayı değil, ama asıl bela ve musibet İslam adına uydurulmuş sözleri ve hikâyeleri İslam diye nakletmektir. Gelin birlikte Câhiliye’den gelme bu yanlış bilgilere dur diyelim.
1. Hastalık Ancak Allah'ın Dilemesi İle Bulaşır
Rasûlullah Efendimiz (sallalahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır “Bulaşma, kuşların uğursuzluğu, baykuş uğursuzluğu, Safer ayı uğursuzluğu yoktur. Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç!” (Buhârî, Tıb, 19; Müslim, Selâm, 106) Bu hadiste Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve selem)’in böyle bir şeyin olmadığını söylemesinin sebebi; doğrudan doğruya o hasta kişi yüzünden hasta olunduğuna değil de Allah’ın dilemesi ve takdiri sonucu bu hasta kişiden hastalık bulaştığına inanmanın gerekliliğini belirtmektir. Zira İslâm inancında hastalığın doğrudan doğruya bulaşması yoktur. Her şey Allah’ın izni ve dilemesiyle olur. Bununla beraber İslâm, insanların salgın hastalık olan yerlerden uzak durmak suretiyle tedbir almalarını ve Allah’a tevekkül etmelerini emretmiştir. Hikmet deryası olan Rasûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), sıhhatli insanın Allah Teâlâ’nın takdiriyle kendisini koruması için, hastalığa sebep olan şeylerden kaçınmasını emrettiği gibi, bulaşıcı hastalığa yakalanan hastanın da yine Allah Teâlâ’nın takdiriyle başkalarına hastalığı bulaştırıp onları da hasta etmemesi için, sıhhatli insanlarla birlikte olmasını yasaklamaktadır. Bu mânâ şu hadîs-i şerîfe tam olarak uygunluk arzetmektedir: «Hastalıklı olan, sakın sıhhatli olanla beraber olmasın!» (Buhârî, Tıb, 54; Müslim, Selâm, 104)
2. Hac Aylarında Umre Yapılabilir
Müşrikler, hac aylarında umre yapmanın, günahların en büyüğü olduğuna inanırlardı.Bilindiği üzere Allah Teâlâ yılı, on iki ay olarak yaratmış, bunlardan dört tanesini “Haram aylar” saymış ve şânlarının yüceliğinden dolayı bu aylarda savaşmayı haram kılmıştır.Bu haram aylar şunlardır: Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Receb. Bunu doğrulayan söz, Allah’ın kitabından Allah Teâlâ’nın şu sözüdür: “Şüphesiz, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü hükmünde (ve Levh-i Mahfuz’da yazılı olduğu), ayların sayısı on iki ay olup bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru din budur. O halde bunlarda (bu aylarda) nefislerinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekün savaşın ve bilin ki Allah, (desteği ve yardımı ile) takvâ sahipleriyle beraberdir.” (Tevbe Sûresi: 36) Müşrikler bunu böyle bilmişler, fakat bu ayı, kendi arzularına göre takdim ve tehir etmişlerdir. Bu takdim ve tehir işinden birisi de, Muharrem ayının yerine, Safer ayını öne almalarıdır (üç ay arka arkaya haram olmasın diye Muharrem ayının haramlılığını Safer ayından sonraya ertelemişlerdir). İbn-i Abbas’tan (radıyallahu anhumâ) rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir: “Câhiliye halkı, hac aylarında umre yapmayı, yeryüzünde işlenen en büyük günah olarak görürlerdi. Bundan dolayı Muharrem’i Safer yaparlar (Muharrem’in yerine Safer’i öne alırlar) ve şöyle derlerdi: (Uzun hac yolculuğu sebebiyle üzerine binilen) devenin sırtında meydana gelen yara iyileşir, günlerce yol yürüyen devenin ayak izleri silinir ve Safer ayı çıkarsa, umre yapmak isteyen kimseye umre helal olur.” Nitekim Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) dört defa umre yapmış, hepsi de Zilkâde ayında olmuştur. Zilkâde ayı ise, hac aylarındandır. Hac ayları: Şevval, Zilkâde ve Zilhicce’dir.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve selem) Vedâ haccındaki umresi ile birlikte yaptığı hacdan başka hac yapmamıştır. Enes b. Mâlik’ten (Allah ondan râzı olsun) rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) haccıyla birlikte yaptığı umrenin dışında hepsi de Zilkâde ayında olmak üzere dört umre yapmıştı: (Müşriklerin, kendisini Mekke’ye girmekten alıkoydukları hicretin altıncı yılının) Zilkâde ayındaki Hudeybiye umresi, (Müşriklerle sulh anlaşması yaptığı yılın sonrasındaki yılda) Zilkâde ayındaki (kaza) umresi; Huneyn (savaşının) ganimetlerini taksim ettiği zaman olan (hicretin sekizinci senesindeki) Ci’râne umresi ve haccı ile birlikte yaptığı umredir.” (Buhârî; hadis no: 4148. Müslim; hadis no: 1253).
3. Safer Ayında Evlilik Yapılır
Bir diğer uygulama da bu ay içinde sünnet ve düğün yapılmaması. Hatta bu ayda yapılan evliliklerin uzun sürmeden biteceğine inanılması ve hatta bu ayda doğan çocukların uğursuz olduğu, hayırsız olacağına inanılması batıl inançlardan bir kaçıdır. Şüphesiz sayılan bu adet ve inanışlar cahiliye dönemine ait olan ve İslam inancına ters düşen batıl itikatlardır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem ) Hz.Hatice validemiz ile Safer ayının 25’inde izdivaç etmişler. Hz. Ali( radıyallahu anh) ile Hz. Fâtıma validemiz bu ayda izdivaç eylemiştir. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) bu ayı uğursuz görmüş olsaydı bu işlere girişmezlerdi. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem)’in bu uygulamaları cahiliye döneminden kalıntı bu inanışları kökünden siliyor. Mümin bir hayatın inşası ve yaşanması için toplum olarak bizlere de düşen cahiliye dönemine ait hurafelerden itikatlarımızı düzeltip Kur’an ve Sünnet rehberliğinde istikamet üzerinde yaşamaktır.
4. Safer Ayına Özel Namaz, Dua Gibi İbadetlerle İlgili Rivayetlerin Aslı Bulunmamaktadır
Bütün vakitler,aylar, saatler ve ânlar kıymetlidir; vaktin sahibinin kullarına ikram ettiği nimetlerdir ve her biri de kevser hükmündedir. Vaktin kıymetini idrak de, vakti ihsan edeni Rahman’ı anmakla, O’nu gereğince tesbih edip O’na hamd ve senâda bulunmakla mümkündür: “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O´nu sabah-akşam tesbih edin!” (Ahzab 33/41-42) Dikkat edilirse: İslâm’da bütün ibadetler belli vakitlerle kayıtlanmıştır. Dua, zikir ve tesbih ise belli bir vakte mahsus değildir; sabah-akşam, çokça,kesintisiz ve süreklidir! Unutmayın! Unutursanız, unutulursunuz!
5. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): Uğursuzluk Yoktur. Ben Hayra Yormayı Tercih Ederim Buyuruyor
Rasûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), insanların bazı şeylere uğursuzluk atfetmesini yasaklamış, bütün her şeye iyi ve müsbet bir nazarla bakmayı esas kılmıştır. Bir gün:
“−Uğursuzluk yoktur. Ben, hayra yormayı tercih ederim” buyurmuştu. Sahâbîler:
“–Hayra yorma (tefe’ül) nedir?” dediler. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):
“–Güzel ve olumlu sözdür” buyurdu. (Buhârî, Tıb, 19; Müslim, Selâm, 102)
Yine birgün Peygamber Efendimiz’in huzûrunda uğursuzluktan söz edilmişti. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“−En güzeli, hayra yormaktır. Uğursuzluk, hiçbir müslümanı teşebbüsünden vazgeçirmesin. Herhangi biriniz hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman şöyle desin:
“Allah’ım! İyilikleri sadece sen verirsin; kötülükleri yalnız sen giderirsin. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak senin yardımınla kazanılabilir».” (Ebû Dâvûd, Tıb, 24/3919)
Yine bir sahâbî:
“–Aramızda uğursuzluğa inanan adamlar var” demişti. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ona şöyle buyurdu:
“–Bu onların gönüllerinde hissettikleri bir duygudur. Bu duygu onları işlerinden alıkoymasın!” (Müslim, Mesâcid, 33)
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), bir türlü sonuçlandırılamayan Hudeybiye anlaşması sırasında müşrikler adına Süheyl bin Amr’ın temsilci olarak geldiğini görünce, onun ismindeki kolaylık mânâsından tefe’ül ederek, “İşiniz kolaylaştı” buyurmuştur. (Buhârî, Şurût, 15)
Çok dogru herşey Allahtan gelir Allah istemezse yaprak kıpırdamaz