Kitaplarından ayrılmamak için tuvalete çıkartabileceği gerekçesiyle salatalık yemeyen, ekmeği ağzında uzunca süre çiğneyen İmam Nevevi nerede, biz nerede… Günde yüzlerce sayfa kitap okuduğu halde hayıflanan İmam Taberi nerede, biz nerede… Kitapları birbirine bitişik çok sık dizerek ‘onları incittiği’ için talebesini azarlayanlar nerede, kitap sayfalarından uçak yapan bizim nesiller nereye…
Lütfen kitaplarla kalın. Basılı kitaplardan, E-kitap okuyuculardan, telefondan; her nerede hangi imkâna sahipseniz, o imkân dahilinde kitaplardan ayrılmayın…
Okuma ümmetiyiz biz. ‘İkra’ emrine mazhar olan peygamberin (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyiz.
Bugünün gençleri olarak kitaplarla hemhâl olmamız açısından bu örnekler elzemdir. Aşağıda kıssalarla zikrettiğimiz örnek şahsiyetler, umarız kitaba ve ilme olan bakışımızı değiştirir.
1. Üzerine Kitaplar Devrilip Ölen Adam
Basra doğumlu edebiyatçı El-Cahiz, bir Verrak’ın (Verrak, kitapları çoğaltan kişi demektir, günümüzdeki fotokopici olarak anlaşılabilir) yanına gidiyor. Ve ondan, kitap yazdıracak yeterli parası olmadığı için daha uygun bir ücret karşılığında dükkanı üzerine kapatarak geceyi orada geçirmeyi rica ediyor. Verrak bu isteği kabul ediyor ve El-Cahiz, sabahlara kadar kandil ışığı altında diğer insanların yazdırmak için getirdiği kitapları okuyor. Bir sabah her gün yaptığı gibi dükkanı açmak için gelen Verrak görüyor ki, kitaplar El-Cahiz’in üzerine devrilmiş ve o orada can vermiş…
2. Tercüme Karşılığında Altın
Halife Memûn, Yunanistan’daki felsefe, mantık ve matematik kitaplarını tercüme edenlerin tercümesini altınla tartıp verirmiş… Yani matematik ile ilgili bir kitap getiriyorsunuz, “ben bunu Yunancadan tercüme ettim” diyorsunuz, o da terazinin bir tarafına kitap koyarak ağırlığınca altın veriyor size…
Kitaba, ilme, bilgiye verilen değer… İlim altınla tartılıyor, ötesi var mı?
İlmin Bağdat’ta altınla tartıldığı dönemde, bütün Avrupa’da Matematikle ilgili bir şeyi papazlara ters söylediği için insanlar giyotine götürülüyordu…
3. 15 Hadis İçin Ev Satmak
Hişam bin Ammar’ın babası, oğluna verecek harçlık bulamayınca evini satmış, bir hac zamanı yola koyulmuş ve Hişam da Medine’ye gitmiş. Orada İmam Malik’in ders yaptığı yeri bulmuş. Derste notlar tutmuş ve İmam Malik’e sohbetin ortasında soru sormak istemiş. “Hocam ben soru soracaktım” demiş. İmam Malik de kızmış ve hizmetçisine, “bu terbiyesize 15 sopa vur, uyar” (terbiye etmek maksatlı) demiş. Hizmetçi Hişam’ı uyarmış. Hişam da İmam Malik’e, “sen bana vurdun, zulmettin… Babam sırf buraya gelebilmem için evini, her şeyini sattı, sen de bana 15 sopa vurdun…” demiş. İmam Malik de, “o zaman gel hakkını al, sen de bana vur. Bil ki, ben vurmak için vurmadım sana, terbiye göstermek istedim…” minvalinde şeyler söylemiş. Hişam ise “olmaz, 15 hadis öğret, affedeyim seni” demiş… İmam Malik, Hişam’ı dizinin dibine oturtmuş ve 15 hadis öğretmiş. Hişam “15 sopa daha vursanıza bana…” demiş… İmam Malik de duygulanmış, Hişam’ın ne demek istediğini anlamış, “sen otur bakayım buraya” diyerek ders halkasına onu da dahil etmiş… (Buradaki vurmaktan maksat fiskelemek, uyarmak olarak anlaşılabilir)
İlim için sopa yemeye razı oluyor… Ne oldu sonra, biz İmam Buhari diye birini biliyoruz değil mi? İmam Buhari, Hişam’ın önüne diz çökmüş, talebesi olmuş… Hişam bin Ammar, İmam Buhari ve İmam Müslim’in hocalarından birisidir.
İnsanlar 15 hadis öğrenebilmek için evini satıp İmam Malik’e gidiyor. 15 yaşında bir çocuğu 15 hadis öğrenmek için Şam’dan Medine’ye tek başına ilim için gönderiyorsun… Ne büyük bir aşk!
4. Ahmet bin Hanbel Yemen'de...
Annesi, 15 yaşındaki Ahmet Bin Hanbel’i tek başına Yemen’e, Abdurrezzak’ın yanına ders okumaya göndermiş. Genç Ahmet yolda kaybolmuş, günlerce aç kalmış. Ve haftalarca deve çobanlarına hizmet ederek erzak bulup Yemen’e öyle gitmiş…
5. Tefsir Kitaplarını Ezberleyen Kör
Bu kıssayı Nureddin Yıldız Hocaefendi, “Mektep Dersleri” başlıklı serinin ilk bölümünde anlatmaktadır. Bu âmâ zat, Mekke’de iken kendilerinin hocasıymış, adı da Mis’ad. Annesinden doğma âmâ olduğu halde, “hangi baskıyı okuyorsun, onun sol tarafındaki dipnota dikkat et, orası önemli…” diye uyarılarda bulunurmuş talebelerine. Hayatında hiç kitap görmemiş… Hanımı okurmuş, o dinler, ezberlermiş. Baskı çeşidine göre okurlarmış kitabı; hangi baskıyı okuyorsa, ona göre takip edermiş talebelerini…
Bu ümmet kültür ümmetidir, okuma ümmetidir. İlk emri, kitabı ve kainatı okumak olan, ‘İkra’ olan ümmettir. Hayatını kitaplara adamış, ömürlerini kütüphanede geçirmiş alimlerin ümmeti…
Bu kısa yazıda okumanın önemine dair birkaç kıssa naklettik, umarım kendimize çıkaracağımız dersler olur.
Allah razı olsun.. Kendi adıma utandım.. Nimet içerisinde yüzdüğümüz halde kıymetini bilmiyoruz..
Söylenilecek tek söz var, OKU!