Telefonunuzda ya da bilgisayarınızda patronunuzdan gelen öfke dolu bir mesaj/e-posta gördünüz. Sinir katsayınızın giderek arttığını hissediyorsunuz. Yine de bu e-postayı çok profesyonel bir şekilde cevaplamak istiyorsunuz. Öfkeyi nasıl kontrol edeceğinizi öğrenmek istiyorsanız bu yazımız tam size göre..
Bu hissi biliyorsunuz, değil mi?
Gelen kutunuzu açarsınız ve sanki bir e-postanın zehirli bir hava yaydığını görürsünüz. Okursunuz, ve evet, tam da tahmin ettiğiniz gibi: kendi bitmek bilmeyen hatalarıyla meşgul olması gereken kişi öfkesini sizden çıkartıyor. Sizi suçlar, aşağılar; size hakaret eder, ya da işlerin onun istediği gibi yapılması için zorbalık eder.
Doğal olarak, ilk tepkiniz bu kişiyi yola getirmek olacaktır. Bir profesyonelsiniz; zor durumlarla nasıl başa çıkacağınızı biliyorsunuz ve ister iş arkadaşınız, ister patronunuz, müşteriniz ya da bir arkadaşınız olsun böyle bir durumda onların seviyelerine inmeyeceksiniz.. Bütün iradenizi toplar ve tarafsız bir uzmanlıkla yazmaya başlarsınız…
Sayın Bay / Bayan
Yanlış anlaşılmadan dolayı özür dilerim, ancak sorunun zamanında çözülmesine yardımcı olacak basit bir sorum var: Her zaman mı böyle geri zekalısınız yoksa bugün özel bir gün mü?
Öfkemizi neden hapsedemiyoruz?
Yüreğimizi ferahlatmak gibi olmasın ama dürüst olmak gerekirse, bu “dijital” zamanda öfkeye kapılmanın neden bu kadar kolay olduğu biraz anlaşılabilir.
Mehrabian’ın teorisine göre, duyguların etkili iletişiminde: kullanılan kelimeler %7, ses tonu %38 ve beden dili % 55 oranında önem taşır.
Bir eş, sohbeti “iyi” (sözde hoş bir kelime) ile bitirdiğinde kocası muhtemelen bundan biraz korkar! Neden? Çünkü kelimenin ima edilen anlamı tamamen farklıdır! Eşine gözünü dikişinde ya da aniden yumurtaları çırpmaya başlamasında çok büyük bir tehdit vardır. Bir kişinin adımından, tavrından veya yüz ifadesinden anlatabilecek çok şey vardır.
Bu analize dayanarak, duygular kullanılan kelimelerin % 7’sinde hapsolduğu için, bir e-postada veya metin mesajında aktarılan duyguların % 93’ü kaybolur ve niyet tamamen yanlış anlaşılabilir. Bu yüzdelik boşlukları varsayımlar, önyargılı izlenimler ve dramatik ses efektleri ile doldurmaya başladığımızda sorunların artacağı kesindir.
Aslında her birimiz bunu gerçek hayatta da yaparız. Bir sürücü sizi yolda bıraksa ya da bir garson patates kızartması yerine patates püresi getirse aniden gözünüz kararırken başka biri bu kişilere ‘sorun değil’ diyebilir. Beni sinirlendiren aynı şey, sizin hiç takılmayacağınız bir şey olabilir. Neden?
Bir arkadaşınız aynı öfkeli e-postayı okuyarak ‘hüsn-ü zanla yaklaş belki bir amaçları vardır’ diyebilir ve bu yüzden küplere binmiş bir halde olmanızın yanı sıra aklınıza aniden arkadaşınızı arka bahçeye gömmek için bir kürek bulma fikri gelir. Hem de canlı bir şekilde gömmek!
Beni az çok tanıdınız. Ben ‘Neden?’ sorusunu soran kızım. İşlerin neden böyle gittiğini ve insanların kafalarının içinde neler olup bittiğini bilmem gerek. Bu yüzden doğal olarak, sizi tekrar temellere götüreceğim; insan psikolojisinin iç çekirdeğine.
Bu taraftan lütfen….
Neden sinirleniriz?
Öfke hakkında biraz araştırma yaptım ve tanımını şu şekilde buldum:
“Öfke, aynı zamanda çok yıkıcı da olabilen tamamen normal, sağlıklı bir insani duygudur.”
Dört farklı öfke türünü öğrenince, bence yukarıdakı ifadenin kesinliğini birazcık değiştireceksin. İçinde patlayan bir yanardağ gibi olan öfke şu durumlarda ortaya çıkar:
1. Doğruluk: Namı diğer en onurlu öfke türü. Muhtemelen tek ‘sağlıklı’ öfke olan bu tür; haksızlık, baskı ya da güven ve ahlak ihlali durumlarında ortaya çıkar. Yararlı bir amacı olan öfke genellikle kontrol edilir ve doğru amaca yöneliktir.
2. Korku: Evet, doğru okudunuz. Bir zayıflık tetiklendiğinde ve bu zayıflığımızı birilerinin görebileceğinden korktuğumuzda öfkeleniriz. Bu korkumuzu da öfkeyle gizleriz.
3. Acı: Üzgün, yalnız, endişeli, incinmiş, hüsrana uğramış ya da yorgun olabilirsiniz, ama bu duyguların yerine yedek bir duygu olarak öfkeyi kullanırsınız. Çünkü gerçek şu ki, öfkeli olmak duygusal bir acı çekmekten daha iyidir.
4. Güvensizlik: Öfke bize her şeyin kontrol altında olduğunu hissettirirse, öfkemizi kontrol etmek için asla motive olamayız. Öfke, gücü yeniden kazanmak için bazen bir kendini savunma mekanizması olarak kullanılır; ya da daha doğrusu yanıltıcı güç olarak.
Allah’tan ilk öfke türü, özellikle haksızlığa karşı konuşmanız ya da değerlerinizi savunmak için sizi zorladığında çok verimli olabilir.
Ayrımcılık ya da zulümden beslenen bir e-postaya nadiren sabrederiz. Eğer durum gerçekten buysa, o zaman lütfen öfkelenin! İnançlarınız, değerleriniz, haklarınız ve başkalarının hakları için ayağa kalkın. Tarih, sağlıklı öfkenin ırkçılığı, diktatörlüğü ve köleliği fethettiğini kanıtlar.
Şimdi gelelim zor olan bölüme. “Öfke” saklambacın kralıdır; yani gerçek duygularınızı saklar ve bunun yerine agresif tepkileri aramak için sizi kandırır.
Ama öfkenizin sebebi her zaman birinci tür olan ‘doğruluk’ meselesi değildir; bazen öfkenizin sebebi kibrinizdir.
Örneğin, patronunuzun ağır bir dille yazdığı e-postayla hemen sinirlenebilirsiniz çünkü belki de derinlerde bir yerde yeterince iyi olmadığınızı ima ettiğinden korkuyorsunuz ve farkında olmasanız da öfkelendirilmiş olmanın asıl korkunuzla yüzleşmekten daha iyi olduğuna inanıyorsunuz.
Bu da size durumun daha fazla kontrolünüzde olduğunu hissettiriyor. Diğer bir deyişle, öfke kendi kişilik özelliklerimize ve öz saygımıza göre tetiklenir. Rekabetçi kişiler, kazananı ve kaybedeni olan olaylara hırslı olmayan kişilere nazaran daha fazla öfkelenebilirler.
Size daha fazla örnek verebilirim, ama söylemeye çalıştığım şeyi anlıyorsunuz, değil mi? Bazen öfke içsel bir sorunun yansımasıdır ve öfkeli tepkilerimiz sadece psikolojik durumların kişisel değerlendirmeleridir. Psikologlar buna kavramsal değerlendirme derler.
Bunu kabul etmiyorsunuz değil mi? Biliyorum bu söylediklerim yeterli gelmiyor.
Aşırı analitik psikopatoloji, uzlaşmazlığın çok hissedilir olduğu ve kötü niyetin bıçakla kesebileceğiniz kadar canlı olduğu öfke dolu bir mesajı ya da e-postayı okurken işe yaramayacak!
Genellikle istemeden de olsa, siz okudukça burun delikleriniz genişler, damarlarınız çekilir ve kanınız lav gibi kaynar.
Bu durumda, yeni bir plana ihtiyacımız var. Şimdilik ‘neden’i unutun. Hadi gelin, ‘nasıl’a bakalım..
Öfkeli e-postalara nasıl cevap verilir? Yanlış kelimeleri cevaplamak için doğru yol.
İşte altın kurallar. Ezberleyin onları. Gelecekte sizi çok çirkin sahnelerden kurtaracaklar, bana güvenin!
1. Hiçbir zaman öfkeli bir mesaja veya e-postaya okuduğunuz anda cevap vermeyin. Klavyeden uzaklaşın, biraz vakit geçsin.
2. Nefes alabiliyor musunuz? Eğer cevabınız evetse, lütfen birkaç derin, temizleyici nefes alın. Değilse, 3. adıma geçin.
3. Öfke belirli bir kaynama noktasına ulaştığında, geri dönülmez olur. Bu yüzden güvenli bir ortamda yalnız kalın. Öfkeli yanıtınızı bir kağıt parçasına yazın. Yürüyüşe çıkın, masum bir yastığı yumruklayın, çığlık atın ya da ağlayın. Size veya başkasına zarar vermediği sürece her şeyi yapabilirsiniz.
4. Geri gelin ve e-postayı tekrar okuyun. Duygularınızı kontrol edin. Hala kızgın mısınız? Cevap evet ise, lütfen 3. adımı tekrarlayın. İstediğiniz kadar bekleyin. Acele etmenize gerek yok. Sizin için ne zaman uygunsa o zaman yanıt verebilirsiniz.
5. Salim kafayla, daha önce bahsettiğimiz ‘kavramsal değerlendirmeler’e dikkat ederek e-postayı tekrar okuyun. Gerçekten çok mu kötü? Hala endişeli iseniz, lafı hiç dolandırmadan yüz yüze bir görüşme veya telefon görüşmesi yapmak istediğinizi iletin. Etkili iletişimin ana sırlarından biri, duygularınızı paylaşmak ve duyulma, anlaşılma ihtiyacını gidermektir.
6. Eğer bu gibi iletişimler mümkün değilse, o zaman öfkeyi dindirmek için ‘Pozitif Sandviç’ olarak adlandırılan bazı temel psikoloji teknikleriyle hazırlık yapmalısınız:
a) Cevabınızı olumlu bir notla mesela karşı tarafın haklılığını dile getirerek veya özür dileyerek başlayın. “Neden sinirli olduğunuzu anlıyorum. Böyle hissetmeye hakkınız var.” gibi…
b) Kendi görüşünüzü bir gerçekmiş gibi göstermeden, olabildiğince kısa bir şekilde açıklayın.
c) Öncelikle sorunu özel olarak çözmeye çalışana kadar “Tümünü yanıtla” düğmesine basmayın. Sorunu özel olarak çözmeniz olası bir ‘Ego oyunu’na fırsat vermez ve kesinlikle çok daha profesyoneldir.
d) Her zaman ama HER ZAMAN mesajınızı olumlu bir notla sonlandırın. Bir kitabı, bir tatili ya da bir görüşü iyi yapan her zaman sonudur ve biz her zaman bu sonu hatırlarız. Her zaman e-postanızı birkaç hoş kelimeyle bitirin.
e) Haklı olduğunuzu kanıtlamak, sizin huzurunuza mal olacaksa, bu sizin için tatmin edici olmaz. Büyük resme bakın ve orta yolu bulmaya çalışın.
Bilim, öfkenizi kontrol ettiğinizde beyninizin kendini daha iyi, daha şefkatli bir insan hale gelmeniz için yapılandırdığını tekrar tekrar kanıtlamıştır. Ama önce aklınızda kalan son soruyu cevaplayayım: “Bu beni itici kılmaz mı?”
Kesinlikle HAYIR! Sizi olgun, bilge ve akıllı yapar. Bu sizi gerçek bir profesyonel yapar. Size sağlam bir itibar oluşturur ve bu davranışınız iyi, sağlıklı ve uzun süreli ilişkilere yatırım yapmak için ihtiyacınız olan her şeydir.
İbni Abbas r.a’dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur : “Eğer biriniz öfkeliyse, sessiz kalsın.” (El-Edebü’l Müfred)
Sevgili Peygamberimiz aleyhissalatu vesselamın tavsiyesine uyun ve kızgın olduğunuzda sessiz kalın.
Uyuyun ve fırtınanın geçmesini bekleyin.
Yangın sonsuza kadar yanmaz; sonunda küle dönüşür.
Kalbinizin derinliklerinde bunu zaten biliyorsunuz. Hepimizin sorunu “gururunu yut” kısmında.
Unutmayın, öfkeniz sizi asla olağanüstü yapmaz, ama sabır sizi olağanüstü yapar.
Kaynaklar
Lilly S. Mohsen’in Productive Muslim sayfasındaki yazısından çevrilmiştir.
0 Yorum