Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
İslam hakkında İslam dini hakkında ortaya konan yanlış iddilara bir cevap niteliğinde, farklı materyalleri bir araya getirerek bu dinin neden Allah’ın katından olduğuna dair serilerimize, Allah’ın Halili olan Efendimiz Muhammed ﷺ ile başlıyoruz:
1. Efendimizin -sallahu aleyhi ve sellem- Karakteri
Allah, son mesajını şüphe bırakmayacak bir açıklıkla Muhammed ﷺ ile tamamladı. Onun nübüvvetine yönelik kullandığı ilk delil ise bilindiği üzere onun karakteriydi:
“Ey Kureyş topluluğu! Size bu dağın ardında veya şu vadide düşman atlıları var. Sabaha veya akşama, üzerinize hücûm edeceklerini söyleyecek olursam, bana inanır mısınız?“
Onlar da:
“Evet, biz senin doğruluğunu tasdik ederiz. Çünkü, şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey görmedik. Sen yanımızda yalan ile itham edilmiş bir insan değilsin.” dediler. [1]
Düşmanlarının dahi onayladığı bu karakterini öncelikli olarak idrak etmemiz ve ona inanmayanların dahi onun karakterine yönelttiği övgüleri görmemiz, bize nübüvvetinin delillerinden bir tanesini gösterecektir.
2. Güvenilir Olması
Bildiğimiz gibi, Efendimiz ﷺ kavmi tarafında es-Sadık el-Emin, yani güvenilir ve doğru sözlü olarak isimlendirilmişti. Onun nübüvvetini inkar edip onunla bu uğurda savaşanlar dahi, güvenilirliğini ve doğru sözlülüğünü inkar edemediler. O dönem kendisine iman etmemiş olan Ebu Sufyan (Allah ondan razı olsun) dahi, onu Bizans kralına takdim ederken onu itham edebilmek için en fazla şunu söylebildiğini ifade etmiştir:
“…Gelecekte anlaşmasını bozup bozmayacağını bilmiyoruz.“ [2]
Tarih boyunca ortaya bu denli ciddi iddialar atan insanlar, ortaya koyduklarının doğruluğuna dair buldukları her türlü argümanı kendi lehlerinde kullanmak istemişlerdir, özellikle yalan üzere bu iddiayı kuranlar. Bir örnek verelim: Mutfakta misafirler için yapılmış pastayı iki erkek çocuğuyla birlikte evden çıkıp gidiyor. Küçük çocuk pastanın büyük bir kısmını tüketiyor. Bir anne eve geldiğinde ve onları hesaba çektiğinde, kardeşinin annesinin hışmına uğrayacağına korkan ağabey, pastayı yeme suçunu üstleniyor. Başından beri kendisinin yapmadığını savunan küçüğün yapacağı şey ise tabii ki bu durumu fırsat bilip ‘’Evet, evet, ağabeyim yaptı.’’ demek olacaktır. Ama bu durum Efendimiz ﷺ için geçerli değil. Oğlu İbrahim vefat ettiği gün gerçekleşen güneş tutulmasını, eğer yalancı olsaydı rahatlıkla kendi doğruluğu için kullanırdı. Ama o hakikatin memuruydu:
“Ey insanlar! Biliniz ki, güneş ve ay; Allah’ın kudret alâmetlerinden ikisidir. Bir kimsenin vefatı veya birinin hayatı sebebiyle tutulmazlar. Bunları tutulmuş gördüğünüzde, hemen mescidlere gidiniz. Onlar açılıncaya kadar da Allah’a duâ ediniz, namaz kılınız!” [3]
3. Zahid ve Sade Olması
Efendimizin yaşamındaki sadelik, belirli bir dönemde tüm Arabistan’ı ele geçirmiş olmasına rağmen koruduğu zühd hayatı, onun dünyayı hedefleyen ve arzularının düşkünü biri olmadığını açıkça gösteriyor. Ömer (Allah ondan razı olsun) ona en yakın olanlardandı ve onun hayatının zühd yanını şöyle anlatıyordu:
“Allah’a yemin ederim, ben, Rasulullah’ın, sabahtan akşama kadar kıvrandığını bilirim. Zira hurmanın en kötüsü olan dakal denen hurmayı dahi bulup karnını doyuramıyordu.“ [4]
Tüm günahlarının affedilmesine rağmen ibadette neden bu kadar hırslı olduğunu soran eşi Aişe’ye (Allah ondan razı olsun) şöyle demişti:
“Allah’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?“ [5]
Yine Aişe (Allah ondan razı olsun) günlerce evde yemek pişmediğini anlatırken Urve b. Zubeyr, “Peki neyle geçiniyordunuz?” diye sorunca Aişe (Allah ondan razı olsun),
“Su ve hurmayla. Komşularımız ara sıra keçi sütü gönderirlerdi de içerdik.” dedi. [6]
Bir aziz, yazar ve öğretmen olan Bosword Smith (ö. 1908) onun durumunu şöyle açıklıyor:
“…O aynı anda hem Sezar’dı hem de Papa’ydı ancak o; Papa’nın gösterişine sahip olmayan Papa ve Sezar’ın lejyonlarına sahip olamayan hazır bir ordusu, bir koruması, bir polis kuvveti, sabit bir geliri olmayan Sezar’dı. Eğer bir adam hakiki ilahi (kanunlarla) hükmettiyse, o Muhammed’dir, çünkü onların desteği olmadan o tüm güçlere sahipti. O gücün elbisesine aldırış etmedi. Onun özel hayatının sadeliği onun sosyal hayatı ile uyumluydu.“ [7]
Odasının bir temsili.
4. Azimli ve Kararlı Olması
Kırk yaşına kadarki sıradan yaşamını, sadece Allah’ın ibadete layık olduğunu ve aracılara tapınmaksızın O’na ibadet edilmesi gerektiği davası uğrunda akrabalarını, sevdiklerini, çocukluğunun beraber geçtiği insanları karşısına alması; diyarından çıkarılmayı, ölmeyi, öldürülmeyi, suikasti, yakınlarına zarar gelmesini göze alması; kendisine sunulan tüm tekliflere rağmen, küçük tavizler karşılığında verilen imkanlara rağmen tüm bunları reddetmesi onun davasında samimi, çıkarsız olduğunu ortaya koyar.
Kendisine bu uğurdan vazgeçmesi belirli cazip tekliflerle olmasına rağmen teklif edildiğinde:
‘‘Şu güneşi görüyor musunuz?’’ diye sordu. Onlar, “Evet” deyince, şöyle devam etti:
‘‘Sizin bu güneşten bir parçayı getirmeniz, ne kadar imkansız ise, benim de sizin için bu davayı terk etmem o kadar imkansızdır.’’ [8]
Yaptığı savaşlarla ve cesaretiyle ünlü sahabi Ali (Allah ondan razı olsun) dahi, savaş kızıştığında kendisinin arkasına sığındıklarını ifade ediyor:
“Biz, savaş kızıştığında, gözler öfkeden kıpkırmızı kesildiğinde onun arkasına sığınırdık.” [9]
Kendisinin kişiyliğiyle alakalı sadece bu üç esas dahi, onun davasından samimiliğine ve bu yolda çıkarcılık uğruna mücadele vermediğine delalet eder. İlerleyen serilerimizde onun davetinin hakikatini ortaya koyan diğer delilleri zikredeceğiz inşaallah.
Salat ve selam Nebimiz Muhammed’e ﷺ, ailesine ve ashabına olsun.
Kaynaklar
[1] İbni Sa’d, Tabakât: 1/199-200; Buharî, 3/171; Müslim, 1/133-135; Taberî, Tarih: 2/216.
[2] Musned, 1:262-263; Buhârî, 4:3-4; Muslim, 3:1395.
[3] Tabakât, 1:142; Muslim, 2:630.
[4] Muslim, 4:2284; Tirmizî, 4:586; İbni Mâce, 2:188; Musned, 1:24.
[5] Buhârî, Teheccüt, 6; Muslim, Kitabu Sıfati’l-Müsafirine ve Kasrihim, 18.
[6] Buhârî, Rikâk, 16, 17.
[7] Muhammad and Muhammadanism, Bosword Smith.
[8] Hâkim, 3/668.
[9] Müsned, 1:86; Müstedrek, 2:143.
0 Yorum