İnsan vücudu için su ne ise, bir Müslüman için de niyet odur diyebiliriz. Hepimizin bildiği gibi insan vücudu susuz yaşayamaz. Aynı şekilde insanın manevi vücudunu teşkil eden amelleri ve kulluk hayatı da niyetsiz olmaz, olamaz.
Efendimiz Sallalahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur,
“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy,1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak,11)
Bediüzzaman hazretleri de güzel niyetten şöyle bahseder:
“Hüsn-ü niyet öyle bir kimyadır ki, şişeleri elmasa çevirir, toprağı altın yapar.” (Risale-i Nur, Kastamonu Lâhikası)
Ve bir başka yerde de niyetin önemini ve değerini şu şekilde anlatır:
“Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir ve bir mayedir.
Ve keza, niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.
Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder.
Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır.
Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâs iledir.
İşte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde Cennet, bütün lezaiz ve mehâsiniyle kazanılır. Ve niyet ile insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.” (3)
İhlâs, yapılan işlerin Allah rızası için yapılmasıdır yani niyetinde Allah’ın rızasını gözetmektir. Yani en güzel niyet, ihlâslı olan niyettir.
Tüm bunlara baktığımız zaman aslında niyet meselesinin bir mümin için ne kadar büyük bir rahmet olduğunu anlıyoruz. Yani yaptığımız küçük büyük her işte hayırlı bir niyetle bir ibadet sevabı kazanabilir, her şeyin yüzünü Hakk’a çevirebilir ve bütün ömrümüzü bu doğrultuda ebediyete gidecek hayırlı bir ömre dönüştürebiliriz. Tabi tersi durumu da düşünerek, Allah’ın rızası gayrısındaki bir niyetin amellerimizi ifsad edeceği gerçeğini de asla unutmamalı.
Niyetlerimizi günlük alışkanlıklarımızdan sosyal medya kullanımımıza kadar tekrar gözden geçirmeli, neyi niçin yaptığımızı kendimize sormalı ve niyetin bu büyük hayrından kendimizi mahrum bırakmamalıyız.
Hadis-i Şerifte buyrulduğu gibi,
“Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.”
Ancak bir konudaki yanlışlığı düzeltmekte de fayda var. Ameller niyetlere göredir diye düşünerek haramları kendimize asla ve asla meşru kılamayız. Mesela “Ben Allah rızası için kendimi geliştirmek ya da insanların hidayetine vesile olma niyetiyle bu işe başladım.” diyerek o işi yaparken haram paraya bulaşmak, faiz yemek, tesettürü terk etmek, cumaya gitmemek mevzu bahis dahi olamaz. Hiçbir şekilde bu konuda açık bir kapı yoktur. Dünyadaki hiçbir iş Allah’ın bir emrinden ya da yasağından daha mühim değildir, velev işin içine başka bir hayırlı niyet dahi girse. Allah’ın emrini terk ederek “hizmet etme” ya da “kendini geliştirme” düşüncesi ise şeytanın aldatıcı bir vesvesesinden başka bir şey değildir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem savaşta dahi; değil sadece namazı, cemaatle namazı bile terk etmemiştir. Ve bilinmeli ki, haramdan helale gidilmez.
Kendi kendimize “zorunlu” olarak addettiğimiz şeylerin de hiçbiri hakiki vazifemiz olan kulluğun kıymeti ve mecburiyetiyle boy ölçüşemez. (Şeriatta zorunlu haller olarak belirtilen durumlar meselemizin haricindedir, ölmeyecek kadar haram etten yemenin caiz olması gibi.)
Yine bir örnek vermek gerekirse, mesela çalıştığım işte ya da okuduğum okulda bunu yapmak zorundayım gibi bir düşünceyle namahremle tokalaşmayı, içki içmeyi, namaz kaçırmayı kendimize helal kılamayız. Gerekirse işimizden olmalı, dersi ya da sınavı kaçırmalı ama bir vakit namazımızı asla terk etmemeli, baki biletimizi fani dünyanın fani işlerine feda etmemeliyiz. Şunu unutmayalım ki rızkı veren Allah’tır, işverenimiz değil. Bizler, Onun rızası için bir haramı terk etsek, Cenab-ı Hak bize hiç açılmaz sandığımız kapıları açar, ummadığımız yerden rızkımızı gönderir. Zira ayet-i kerimede buyrulduğu üzere,
“Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Allah’a tevekkül edene O yeter. Allah buyruğunu mutlaka gerçekleştirir. Her şey için Allah bir ölçü belirlemiştir.” (Talak Suresi, 3)
0 Yorum