Günümüzde İslam’ın bütünlük özelliğini kısır alanlara hapsetme gibi bir hastalık mevcut. Ve bu hastalık damarlarımıza kadar işlemiş. Büyüklerimizden tutun bizleri bile etkileyen ve doğru olduğuna epeyce ikna edildiğimiz doğru bildiğimiz yanlışlar silsilesi yerleşmiş. Bunların en başında da İslam’ı görüntüye hapsetmek ya da bazı özelliklerin sadece kendi başına İslam’ı temsil etmeye yeterli olduğunu sandığımız şeyler geliyor. Mesela;
1. Başörtülü Olmak
İlk ve en büyük yanılgımızın başlığı Başörtüsü! Bakınız Tesettür demiyoruz. Tesettür ile başı örtmek arasında fark vardır. Tesettür, Allah’ın ayetlerinde koyduğu sınırlar çerçevesinde kadının örtünmesidir. Bu İslam’ı muhakkak temsil eder ama sadece bu bile yetmez. Kaldı ki başörtüsü etsin. Ancak bu fikrin bize yerleşmesine en büyük sebep İslam’ın kadın üzerindeki en büyük şiarlarından biri olan örtünün özellikle Türkiye’nin belli bir sürecinde istismar edilmesi, belli bir mücadelenin verilmesidir.
Ancak sizler de taktir edersiniz ki, o mücadele bugün sokaklarda gördüğünüz başörtüsünün mücadelesi değildi. O mücadele İslam’ın bir parçası üzerinden bütününe dair yapılan bir mücadele idi ancak böyle yansısın istendi ve öyle de oldu. Bu nedenle bir kimsenin saçlarının görünmemesi onu İslam’ın temsilcisi yapmaz. Zira rahibelerin de örtüleri vardır!
2. Sakallı Olmak
Başörtünün kadın üzerindeki etkisi ile sakalın erkek üzerindeki etkisini eşleyebiliriz. Evet, bir dönem sakal gerçekten sadece İslamcı diyebileceğimiz hakikaten Müslüman olduğunu gizlemeyen, ciddi ve cesur adamların işi idi. Ancak günümüzde böyle olduğunu kimse iddia edemez. Hele ki kendini bir üst akıl gibi gören ve insanları tek tip gezdirmeyi en büyük işgal sayan, adını da moda koyarak gözleri boyayan bir sektör varken; ve dünyanın çabası İslam’ı lekelemek iken; ne tesettür (!) defilelerinin ne de sakal modalarının sonu gelmez. Eskiden sakal uzatma biçiminden bile bir fark ortaya koyulurdu. Ancak şimdi o da mümkün değil. Çünkü Müslüman olmayan da öyle sakal bırakıyor, Müslüman olan da aynı gayrimüslim gibi giyiniyor.
Benzeştik ve lanetlerin gölgesinde yürüyoruz. Bu nedenle bugün ‘her sakallıyı deden sanma’ deyimini alenen yaşadığımız bir durumun tam ortasındayız. Ne sakalsızlık imansızlık göstergesi, ne de sakal tek başına bir Müslümanlık alameti olamaz! Yani sakal da sizi tek başına Cennete sokamaz!
3. Dedenizin Hacı Olması
Özellikle Türk milletinde yaygın olan bir inanışta ailemizden birinin hacı olmasının, hafız olmasının ya da Kur’an bilmesinin tüm sülaleye yetecek bir iş olduğunu sanmak. Dedesinin hacı olduğuyla övünen ya da buradan kendine kapılar açan çok insan görürüz. Özellikle kendinin de Müslümanlara yakın olduğunu hissettirmek isteyen insanların savunma noktasıdır. Zira dedesine ihtiyacı var çünkü kendisinde Müslümanlık alameti yok. Ya da kökten temiz olduğuna dair bir savunma mekanizması.
Hiç düşündük mü bu fikrin altyapısında ne olabilir diye? Kesin öyledir demiyorum ama cahiliyedeki insanlar da ataları, dedeleri, babaları ile övünüyordu. Onların yaptıklarını öne sürüyorlardı. Ama bu durum ne onları ne de atalarını kurtarmadı.
Öyleyse İslam’daki şu prensibi unutmayacağız; kimse kimsenin günahını üstlenmez. Kimse bir başkasının iyiliği ile de kurtulmaz. Dedenizin hacı olması sizi Müslüman yapmayacağı gibi kurtaramaz da. Ha hayatınıza, çocukluğunuza hatta evinize bir bereket vesilesi olabilir mi, olabilir. Ancak siz o bereketi nasıl kullandınız, mesele burada!
4. Anne Babanızın Namaz Kılması
Dedemizin durumundan farklı değildir bu madde de. Elbette namaz bir eve bereket, huzur, güzellik taşır. Ancak bunlar toplumsal şeylerdir. Oysa kişiler kendi yaptıkları ile yol alırlar. Anne babanız namaz kılıyorsa çok nasiplisiniz demektir. Ama bu sizi Cehennemden kurtarmaya yetmeyecek. Çünkü bunun için sizin namaz kılmaya ihtiyacınız var. Rabbimiz böyle koymuş kurallarını ve uymak zorundayız.
O halde anne babanızın namaz kılması sizi hiçbir yerde üstün ve daha Müslüman yapmaz. Bu kesinlikle şükredilecek bir nimettir. Ancak her nimetin şükrü cinsiyle olur. O halde siz de onlara hayırlı bir evlat olun ve onları örnek alarak namazlarınızı kılın. Ve hayatta ha bire birilerinin keselerinden yemeyi bırakın.
5. İmam Hatipli Olmak
Allah nimetlerini her kuluna farklı farklı sunar. Üstüne de imtihan eder. Nimetin kıymeti bilinirse nur olur, bereket olur, hayr olur. Ama nankörlük edilirse Cehenneme kütük olur. Bir zamanların ayıplı meselesi gibi kalan, gizlenen İmam Hatipli olmak durumu, aynı dönem insanlarını ve sonrasını içten içe başka bir boyuta sürüklemiştir. Diğer okullarda okuyanları daha aşağı, kendilerini yukarı görmek. Ya da İmam hatip sayesinde daha Müslüman olduğunu düşünmek gibi… Oysa bu Allah’ın onlara sunduğu bir nimettir. Kullanıldığı ve şükredildiği kadar kendini gösterir. Yoksa Ezher’de de okusanız, okul, bina, isim kimseyi Müslüman yapmaz. Nitekim İslam’a en büyük darbeleri vuranlar, en iyi yerlerde eğitim almışlardır. Müsteşriklerin de eğitimleri bize oranla müthiş seviyelerdedir. Ancak bu onları kurtarmaya hatta Müslüman sayılmalarına bile yetmeyecektir!
İmam hatipli olmak bir üstünlük değildir ve İmam hatipli olmamak da bir ayıp olamaz!
6. Cübbe ve Şalvar Giymek
İslam şekillerin üzerinde bir dindir. Evet, bizim kendimize ait bir görünüşümüz, bir duruşumuz muhakkak vardır. Kadınlarımızın örtüleri, erkeklerimizin giyinişi ile bunlar Müslümandır, dedirtecek bir duruşumuz muhakkak var ve olmalıdır. Ancak üstünlük yalnızca takva iledir. Takva kalptedir. Kalplerin içini de yalnızca Allah bilir. Yani biri cübbe giyiyor, sarık sarıyor diye bu onu daha üstün ve iyi bir Müslüman yapmaz. Müslüman yapar mı? Günümüz dünyasında bunu bile söylemek zor. İhtimal verir diyebiliriz. Çünkü dünya üzerinde kıyafetler öyle karmakarışık hale gelmiştir ki, ayırmak çok zordur.
Oysa Müslüman kıyafetinden evvel ahlakından ayırt edilir. Düşünün ki Ashab döneminde tüm Arap yarımadası aynı giyiniyordu zaten. Bir ortamda bu Müslüman bu kafir ayırmak mümkün değil. Ancak Müslümanların ahlakı, duruşu, davranışı, vakarı, sözleri onları diğerlerinden ayırmaya yeter. O halde kıyafetlerimiz kendimize kalsın da, biz İslamı hal ve hareketlerimizle ne kadar temsil ediyoruz; bizi uzaktan gören biri kıyafetimizden evvel -ya da onunla ayırt edemeyecek olsa- davranışlarımızla bu Müslümandır diyebiliyor mu? Ya da kıyafetimizle Müslüman olduğumuzu düşünüp, davranışlarımız sonrası hayrete düşüp ‘Bu nasıl Müslüman, böyle Müslüman mı olur?’ diyor?
Sizce de sorgulamamız gereken daha fazla şey yok mu?
7. Evinizde Kur'an-ı Kerim Olması
Kıyafetlerin, görüntülerin, okulların, soyların bizi tek başlarına Müslüman yapamadığı gibi evimizde Kur’an bulundurmak da buna yetmeyecektir. Bu belki bir kısım insanı kandırır ama ya melekleri? Melekler evde bir hatta birkaç mushafın bulunmasına kanarlar mı? Müsteşriklerin evlerinde kim bilir daha ne kitaplar vardır, kaç tane Kur’an vardır. İman etmeyen insanların açık bulmak için evlerinde tuttuğu Kur’anları da var. O halde hangimizin duvarında asılan ve dokunulmayan ya da raftaki yeri değişmeyen Kur’anı onu imanlı, iyi bir Müslüman yapar ki?
Ne demek istiyoruz?
Kardeşlerim, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem münafıkları anlatırken onların herkesten daha güzel konuştuğunu söylüyor. Konuşmaları sizi etkiler diyor. Yine görüntülerinden bahsediyor. Ancak bunların hiçbiri onları kurtarmaya yetmiyor. Gelin insanları görüntüleri ile yargılamayı bırakalım. İnsanları bırakalım. Çünkü işimiz önce kendimizle. Kalkın bi aynaya bakalım. Ben Müslüman görünüyor muyum? Neyimle görünüyorum? Peki, ne kadar öyleyim? Neleri değiştirmem gerekir?
En önemlisi, ne olursa melekler beni gerçek bir Müslüman olarak yazar ve şahit olur?
Hah işte bunun muhasebesini yapalım. Çünkü buna ciddi anlamda ihtiyacımız var. Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisinde buyuruyor ki;
“Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” Müslim, Birr, 33
0 Yorum