Mehmed Âkif merhûmu yakından tanımış ve hatıralarını kaleme almış olan bâzı şahısların, onun hakkındaki yazılarından parçalar yazmaya çalıştık.
1. Doğru mu?
Yalan nedir bilmezdi. Her sözü doğru idi. Hiçbir kimse, onun yalan söylediğini görmemiştir. Yalan söyleyenlere de çok kızardı. Her söze karışmaz, her hususta fikrini izhâr etmezdi. Fakat söylediği her söz mutlaka doğru idi. Şefik naklediyor: Bir gün birisi ile görüşürken, o zât:
“-Doğru mu?” dedi. Buna o kadar kızdı ki:
“-Bir daha bana bu kelimeyi tekrar etmeyiniz!” diye müthiş itâbda bulundu.
Fergan, s.265 Şefik Kolaylı’nın hatırası
2. Temiz Ahlaklı Genç
Akif’in mekteb tahsili zamanlarında en açık ve candan görüştüğü Sabri Sözen Bey merhumun bize kuvvetle te’min ettiğine göre Mehmed Âkif Bey ki kullanmamıştır. Onun nezahati, terbiyesi, seciyesi, akranları içinde mesel-i sâir olmuştu. O, bir karıncayı bile incitmedi. Çok temiz, çok hayırhâh, çok namuslu bir gençti…”
Akif hayatında içkiden başka, hattâ sigara ve kahve de içmedi. Vâkıâ enfiye çekerdi, fakat, sonradan onu da bıraktı.
Hasan Basri Çantay, Akifname, İstanbul, 1966, s.28
3.Yirmi Yüzlüler
İki yüzlülere garazdı. Fakat yaşı ilerledikçe “İki yüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.” diyordu. Ve yaşlandıkça herkesten kaçıyordu. Daha yaşasaydı, yalnız kalacaktı; cemiyete karşı karşıya tek bir adam. Kuntay, s.295
Minare ve Eyfel
Adam vaktiyle sarıklıydı. Bir aralık Paris’e tahsile gitmiş, büsbütün derin bir kibirle dönmüştü. Şevki hocanın evinde bir gün Âkif eski sarıkla yeni azameti yanyana koyarak adama:
“Siz, dedi, insanlara eskiden Fatih minaresinden bakardınız; şimdi Eyfel kulesinden bakıyorsunuz.”
Kuntay, s.56
4.Söz Vermek
Ben Vâniköyü’nde oturuyordum. Kendisi de Beylerbeyi’nde. Bir gün öğle yemeğini bende yemeyi kararlaştırmıştık. Öğleden bir saat evvel bana gelecekti. O gün öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sel kesildi. Merhûm yürümeyi severdi. Havanın bu haliyle karadan gelemeyeceğini tabii gördüm. Miâddan biraz evvelki vapurdan çıkmadı, diğer vapurdan birine gitti. Vapur gelmeden döneceğimi de hizmetçiye söyledim. Yağmur devam ediyordu. Vaktinde evime döndüm, bir de ne işiteyim, bu arada sırılsıklam bir halde, beni evde bulamayınca Hizmetçi ne kadar ısrar ettiyse de durmamış, “Selam söyle” demiş, o yağmurda dönmüş gitmiş! Ertesi gün kendini gördüm. Vaziyeti anlatarak özür dilemek istedim. Dinlemedi, “Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felâketle yerine getirilmezse mâzur görülebilir.” dedi. Benimle tam altı ay dargın kaldı.
Çantay, s.246 Fatin Gökmen’in hatırası
M.Ertuğrul Düzdağ’ın kitabından alınmış hatıralardır.
0 Yorum