Altyazı:
Esselamu aleykum ve rahmetullah ve berakatu
Nasıl gidiyor Queens College
Elhamdulillah
Ey rabbim. Göğsümü aç,genişlet.İşimi kolaylaştır. Dilimde bulunan düğümü çöz de,anlasınlar beni. [Taha:25-28] Amin Ya Rabbel Alemin
İlk olarak bu programı yapmadaki dürtülerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Elhamdulillah
Benim de parçası olduğum organizasyonun başarısı ve yardımcı öğretmenlerin yardımı neticesinde
Biraz fazlaca seyahat etme şansım oldu
Aslında geçen bir kaç ay önce seyahatlerimi kesmeyi denemiştim
Aile ve akademi zorunluluklarından dolayı mümkün olduğunca az seyahat ettim
Ama sonra Queens College bana bir e-posta gönderdi ve o garip geçmişe özlem hissini yaşadım
Bunu mantıklı bir şekilde açıklayamam. O yüzden buradayım
Bu yüzden buraya gelmek istememden başka mazur görülebilir bir sebebim yok. Ve aslında geldiğimde…
Buraya gelme fırsatına sahip olduğum için çok minnettar hissettim
Çünkü, bugün Muslim Center’da verdiğim hutbede de bahsettiğim gibi,
Dünyadaki rızkımızın bir bölümü de Allah’ın hayatlarımıza soktuğu insanlardır
Arkadaşlar, öğretmenler, hatta patronlarımız…
İşcilerimiz gibi… Hayatınızda ihtiyacınızın olduğu insanlar
İstifade ettiğiniz, size deneyim katan insanlar
Mesela ben öğrencilerimi bile benim rızkımın bir parçası olarak kabul ediyorum
Bazı öğrencilere “Sana öğretmenlik yapmak harikaydı çünkü bana
…öğretmen olduğumu hatırlattın.” diyorum
Diğer öğrencilere de teşekkür ediyorum. “En azından bana sabrı öğrettiniz.” diyorum.
Yani bütün öğrencilerden bir şeyler öğreniyorum. Elhamdulillah
İki tarafta da rızık var
Tanıdık yüzler gördüğüm için gerçekten mutluyum
Umarım daha sonra da konuşma şansımız olur
Şimdi biraz konu hakkında konuşalım
Çünkü okulunuzun öğrencileri bana konu ne olsun diye sordular
Ben de bilerek bu tuhaf konuyu seçtim
Konu, Kur’an’ın mutsuzluğa çözümü
Sizlerle konuşmaya başlamadan önce bu konuyu neden seçtiğimi de sizinle paylaşmak istiyorum
Çoğu zaman
Ben kutsal metin ve özellikle Kur’an hakkında böyle düşünüyorum.Tabii sünnetle birleşince ortaya çıkıyor bu fikir
Maruz bırakıldığım İslam edebiyatı ve tartışmaları bölümü
Edebiyata ve kutsal metinlerimize karşı fazla bilgi merkezli bir tutum barındırıyordu
Ve bu bir anlamda bizlerin din hakkındaki kişisel deneyimlerini men ediyordu
İnsanların başına bazen bir şeyler gelir…
Hayatlarındanki duygusallıklar, özel hayatlarımızdaki zorluklar, hepimizde var bundan
Hepimizin arkadaş ve aileleriyle farklı türde imtihanları var. Özellikle aileyle
Ortalama bir müslüman bile şöyle düşünebilir
Hep büyük olaylarla ilgilenen Kur’an muhtemelen benim nasıl olduğumla ilgilenmez
Muhtemelen Kur’an’ın takip edeceği yol benim duygusal ve kişisel sorunlarımla ilgilenmek değil
Kur’an bu kadar kişiye özel olamaz
Bu aslında benim karşı koymak istediğim bir fikir. Bu yüzden ilgili başka bir olayı anlatmayı denemek istiyorum
Kur’an aslında insanların karşılaştığı her çıkmaza hitap ediyor
Tüm insanların karşılaştığı fiziksel, manevi, rusal, içsel, psikolojik krizlerde de onlara hitap ediyor
Allah, azze ve celle, kitabını ve Rasulünün (sallallahu aleyhi vessellem) sünnetini
Bizlerin o krizleri atlatması için gönderdi. Çünkü bizleri o duygularla yaratan Allah’dır
Ben psikoloji öğrencisiyken, yıllar önce tesadüfen Queens College’da psikoloji okudum
Profesörlerden biri anormal psikolojiyi işliyordu… Ayrıca o bile bu olayı konferanslarından birinde anlattı
Çünkü gerçekten ilgisini çekmiştim. Her zaman bize özellikle depresyon ve sinir gibi şeylerle ilgili konferans veriyordu
Konferanstan sonra Kur’andan öğrendiklerim ve onun dediklerinindeki paralellikden dolayı onunla tartışırdım
Konferanstan sonraki samimi anlarından birinde
Beni bir kenara çekti ve “Sana şunu söyleyeyim” dedi
“İnsanoğulu fazla kusurludur.” Bana bunu dedi
Bu aslında batı medeniyetinin insan karakterine nasıl baktığının çok iyi bir özeti
İnsanoğlu esasen kusurludur. Değil mi?
“Hadi bu kusurları ilaçlarla, psikoterapilerle onarmaya çalışalım.”
“Biriyle ya da diğeriyle. Bu yıkılmış insanı onaralım. Çok fazla sorunu ve arızası olan bu yıkılmış yaratığı onaralım.”
Eğer etrafınızdaki dünyaya, hatta kendi hayatınıza bile bakarsanız şöyle düşünebilirsiniz
Biliyor musun, insanoğlunun kusurlu olduğuna dair ezici kanıtlar var gibi görünüyor
Bizler arızalıyız
Bir çok yönden. Öyleki bu tür tuhaflıklarımız var. Ama bunlara çözüm bulamıyoruz
Ama şu var ki, aksine; Allah (azze ve celle) bizlere Kur’an’da insanoğlunu en yüce şekilde yarattığını öğretiyor
En doğru ve dik şekilde yarttığını söylüyor
Muhtemelen hepiniz لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ ayetini biliyorsunuz
(Biz insanı en güzel biçimde yarattık.) Buradaki تَقْوِيمٍ (takvîm) kelimesi çok fazla dikkat gerektiriyor
Çünkü “durmak” anlamına gelen قام (gâme) kökünden geliyor
تَقْوِيمٍ (takvîm) de bir şeyi durdurmak ve durdurmaya devam etmektir
Ve aslında bina planlaması için kullanılır
Yapıları düşmeyecek şekilde biraraya getirdiğinizde kullanılır
Yani çocuklarınızın oynadığı blok apartmanlar تَقْوِيمٍ (takvîm) değil
Neden? Çünkü vurduğun an parçalanırlar. Büyük ihtimalle çocukların kendileri vurup parçalarlar. Bu تَقْوِيمٍ (takvîm) değil
Ama yapılı bir bina bir yere gidemez. تَقْوِيمٍ (takvîm) ile inşa edilmiştir
تَقْوِيمٍ (takvîm) muteaddi olduğu için, dilbilimle alaklı değil çok hızlı anlatacağım,
تَقْوِيمٍ (takvîm) arapçada, Allah bizleri dik yarattığı için bizden itibar bekliyor anlamına gelir
Bizleri sağlam bir şekilde yarattığı için
İnsanlar aslında çok sağlam bir esas üzerine kurulmuş ve Allah Kur’an’da bununla iftihar ediyor
İftihar ediyor. Hatta bu açıklamadan önce yemin ediyor. Farklı bir kaç yemin ediyor
وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ (Andolsun o incire, o zeytine,) وَطُورِ سِينِينَ (Sina dağına)
وَهَذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ (Ve bu güvenli beldeye andolsun ki,) لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ (Biz insanı en güzel biçimde yarattık.)
Aynı zamanda خَلَقْنَا (halagna) kelimesinde نحن’yu (nahnu) “biz”i görüyoruz. “Biz insanı yarattık…” Yeminden sonra geliyor
“Biz” zamiri Kur’an’da normal bir kalıp değildir
Aslında Kur’an’da normal olan هو (huve) yani “o” zamiridir
Ama Allah bir şeye özellikle dikkat etmemizi istediğinde
Bize “Bu herhangi bir yaratık değil, özel biri.” diyor
Kendisi birinci çoğul şahıs haline geçiyor; o da “Biz” oluyor
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ ………………
Alimler bunu Allah’ın insanlara olan yakınlığını örneklendirme amaçlı olduğu şekilinde yorumlar
Öyle ki Allah, yarattığı insandan bahsederken “Birinci şahıs” formunu kullanıyor
Biraz dil bilgisi olan biri üçüncü şahsın uzakta olduğunu bilir
Birinci şahıs da bariz bir şekilde yakındadır
Allah bizim türümüz hakkında konuşurken birinci şahsı kullanıyor
Böylece en başından, yani yaratılışımızdan beri bize olan yakınlığını ifade ediyor
Konum bu değildi ama giriş kısmına bununla başlamak istedim
Bizlerin islamî bakış açısı sayesinde baş edebildiğimiz şeylere bugün ruhsal hastalık diyorlar değil mi?
Bugünlerde rusal hastalık deniyor ama biz hastalık demiyoruz
İslamî açıdan baktığımızda hastalık demiyoruz
Aslında bir gün sizler… Burada kaç psikoloji öğrencisi var?
Güzel, elhamdulillah. Çok güzel. Ellerinizi havada görmek güzel.
MaşaAllah. Durumunuzu yüksek tutun ki ortalamanız iyi olsun.Tamam mı? Doktoranın peşinden koşun
İnşaAllah Kur’an ve Siret de çalısın çünkü insan karakterine karşı alternatif bakış açıları gelişterecek olan sizlersiniz
Kişilik Teorisi kursları aldığınızda, insan kişiliğini çözmek için davranışsal ve diğer sinirbilimleri üzerine çalıştıklarını görürsünüz
Kur’an’ın insan kişiliği üzerindeki kendine özgü bakış açısını görürsünüz
Neyin bu ümmeti verimli kılacağını ve bu binayı yıkılmaktan neyin kurtaracağını da…
Şimdi konuya gelelim. İnşa ettiğiniz bir bina
İnşa ettiğiniz bir yapı
Doğal olarak Allah’ın dünya üzerinde yarattığı her şey
Allah dünyada yarattığı her şeye, özellikle insana eşitlik bahşeder
Rahman suresinde şöyle buyurur: كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ Yer üzerinde bulunan her şey fânidir.” [55:26]
Yer üzerinde bulunan herkes diyor “مَنْ ” (men) kelimesi canlıları işaret eder aynı zamanda cinleri de kapsar
Sonra “فَانٍ” (fan) kelimesini kullanıyor. ” فَانٍ” ölecek bir şey anlamına gelir
” فَانٍ” üzerinde zamanlayıcısı bulunan şey demektir
Başka bir deyişle, kendi kendini bitiriyor
Bakın “كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا ميت” Her şey ölecek demektir.
Ama “كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ” Sonunda şey kötüye gidecek (sağlık durumu vb.) ve ölecek demektir. Bitecek anlamına gelir
Yani saat hepimizin aleyhine işliyor
Tıpkı bir bina gibi kötüye gidiyor, kalitesini yitiriyor
Ama binanın durumu kötüye gittiğinde mimarı suçlarsınız
“Bu mimar işini iyi yapmadı. Boyalar dökülüyor, tuğlalar parçalanıyor, tesisatı da artık iyi değil” dersiniz
Ama insanlar bir sorun yaşadığında bunun sebebi mimarın önemli bir noktayı kaçırması değildir
İnsanın, yaratılışından ötürü zorluklardan geçmesi lazım
Yaratılış böyle
Insanoğlununa bu yerleştirilmiş. Sorunsuz yaratılmış varlıklar değiliz
Ama bu sorunları kusur olarak adlandırmamalıyız
Onlar, aslında Allah’ın içimize yerleştirdiği imtihanlar
Duygusal sorunlar, fiziksel sorunlar… Bunların hepsi başımızdan geçirmek zorunda olduğumuz imtihanlar
İlginç bir şekilde, Araplar…
Şuan konu Kur’an değil, İslam öncesi Arap toplumu
O dönemin Arapları duygu ve psikolojiye düşkündüler. Gerçekten duygularıyla bağlantı halindeydiler
Şiirleriyle olsun., dilleriyle olsun…
Arapça’da psikoloji ile ilgili bulduğum en iyi ifade şudur, derler ki
“Söylenen bir söz, belki dayaktan daha çok can yakar”
Sözlerin kişi üzerinde etkili olduğunu anlamışlar
Fiziksel olarak değil. Biri size zalimce sözler söyledi diye bir yerinizin incindiği için değil. Bir yerinizin kanadığı için de değil
Bunlar olmaz ama o sözler sizi yıkabilir
Sizde sabah yatağınızdan çıkmama isteği uyandırabilir. Söylenen sözler birini intihara sürükleyecek kadar güçlü olabiliyor
Bunlar oluyor
Ağzımızdan çıkan sözler çok güçlü silahlardır. “Söylenen bir söz, belki dayaktan daha çok can yakar”
“Bunları söyleyeceğine beni iyi bir pataklasaydın daha iyiydi.”
Eminim muhtemelen hepiniz duygularınızı inciten kötü sözlerden nasibinizi almışsınızdır
Şimdi inşaAllah-u ve Teala, Kur’an’a, o alanlardan birine dönelim, keder
Bu duygulardan biri bariz bir şekilde hepimize dert olmuştur. Ayrıca hayatlarımızın bir parçasıdır da…
Kur’an bununla nasıl başa çıkar?
Hepsinden önce, yine söylüyorum bu çözümler yardım aşılamak isteyenler için
Hepiniz istemelisiniz de. Özellikle de psikoloji bölümüne gidecekler
Burada konuşmamı iki kısma ayırmaya çalışacağım
Girişin konuşmasının bu kısmı yüksekten atma bölümüydü bu yüzden bu sayılmaz
Yani konuşma şimdi başlıyor. Konuyu üç parçaya ayırmaya çalışacağım
İlk bölüm aslında araştırmaya değer bazı alanlar içeriyor
Özellikle psikoloji ve rehberlik öğrencileri,
Birilerine yardım işinde bulunacak insanlar, stajyer imamlar
Bir de duygusal problemleri olan bir çok insanla yüz göz olan imamlar için
Ya da inşaAllah gençlere danışmanlık yapacaksanız
İnsanlara tavsiye verecek bir pozisyondaysanız
Bunun gibi şeyler
Kur’an’da ilgilenmek isteyebileceğiniz bazı şeyler var. Özellikle keder ve depresyona yaklaşım ile ilgili
Kur’an’da keder ile ilgili kullanılan ilk sözcük “غام” (gam)
Bir kaç kullanım var ama ilk kullanılan غام (gam)
Bu kelimenin diğer bir varyasyonu ise غمام (gamam)
Bu kelime aslında “gökyüzündeki bulutlar” anlamına gelir
Eğer bulutlar güneş ışığının kendilerini aşamayacağı izlenimini veriyorlarsa o bulutlar غمام (gamam)dır
Bazen günışığını geçiren bulutlar görürsünüz
Bazen de ışığın tamamen engellendiğini görürsünüz
Eğer bu uzun süre devam ederse çok iç karartıcı olabilir
Hava uzun süre bulutlu kalırsa böyle olur değil mi?
Güneş görmüyorsun ve olay İngilteredeki birçok insanın psikolojik durumunu açıklayan iç karartıcı bir hal alıyor
Çünkü hava çoğunlukla bulutlu, değil mi?
Bu garip bir durum
Mesela Seattle… Gerçekten intihar oranlarında garip yükseklik var
Havayla ilişkili demiyorum ama şehir neredeyse dumanlı
Çok güzel bir eyalet olmasına rağmen Amerika’daki en yüksek intihar yüzdeleri o şehirde.
Güzel bir şehir. Doğası olsun, çevresi, mimarisi… Temiz de
Tüm bunlara rağmen garip olmakla beraber çok büyük sorunları olan bir şehir
Hava ile bir ilgisi var. Bir çok toplum açık ve güneşli bir günü mutlulukla ilişkilendirir
Peki keder ne ile ilişkilendirilir? Kara bulutlara
Literatürde bile yeri vardır. İnsanlar “Bu oğlanın etrafında kara bulutlar dolanıyor” gibi şeyler derler
“Kocam eve gelince sanki evi kara bulutlar kapladı.” demek gibi
Bunun gibi şeyler
Yani bu sadece eski Arapların söylevleriyle sınırlı değil. Onlar da insanmış ve bugün onlarla paylaştığımız şeyler var
Aydınlıkla ilgili düşünceler, mutlulukla ilişkilendirilen günışığı gibi
Bugün bile anti depresan satan milyonlar değerinde ecza şirketlerimiz var
Ve bu şirketler reklam şirketlerine milyon dolarlar harcıyorlar
Onlar da reklama güneşte yürüyen kadın koyuyorlar
Kadın keyifsiz olduğunda da etrafına dolanan kara bulutlar oluyor ve ona şöyle sesleniyorlar
“Kötü düşüncelerin mi var, bu ilacı al”
Sonra da araya çabucak geçen jeneriği ya da “intihara yol açabilir” diyen sorumluluk reddi yazısını sokuyorlar
“Evet artık üzgün değilim çünkü öldüm.” Ya da her neyse
Yani غمام (gamam) aslında huzursuzluk durumudur
غمام (gamam) aslında huzursuzluk durumudur. Geriye bakıp bulutların benzetildiğine döndüğümüzde
“غام” (gam) kelimesi Arap dilinde henüz gerçekleşmemiş kötülük şeklinde yorumlanır
Ama sen onun gerçekleşmesini bekliyorsun
Çünkü kara bulut çoksa bu Araplar için ne anlama gelir? Fırtına habercisidir
Kasırga habercisidir, değil mi?
Bizden önceki insanlar doğayla çok daha iç içeydi
Biz teknolojinin çok içindeyiz sevdiklerimizin yüzlerine bile bakmıyoruz
Telefonlarımıza takılıp kalmışız. Ama önceki insanlar gökyüzüne her zaman bakmışlar
Gökyüzünü kara bulutların kapladığını gördüklerinde kötü bir şeyler olacağını ummuşlar
Yıldırım çarpması, gökgürültüsü, yağmur gibi. Bu bir taraftan iyi ama genelde de kötü, değil mi?
Bu kelime Kur’an’da çok özel bir durum için kullanılmış
Her kelimenin bağlamını ele almak için burada değilim.
Şu izlemini oluşturmak istiyorum; örneğin olayların kötü gideceğini düşündüğün için üzülmen hakkında bir araştırma yapılmış olsaydı
“غام” (gam) kelimesi kullanılırdı
Bu kelime Kur’an’da nasıl kullanıldı? Allah “غام” (gam)ı hangi durumla açıkladı
Bunu irdelediğimde, gelecekten kötü şeyler bekleyen biriyle nasıl ilgilenirim?
Olayların aydınlık tarafını görmeyen biriyle
Bardağın her zaman boş tarafını gören biriyle
Her zaman karamsar ve negatif olan biriyle
Yanındakine bakma
Böyle olmaz. Bu tür insanlarla karşılaşabilirsiniz. Her zaman “sakinleştirici”leri vardır ve hiçbir zaman mutlu değiller
Olayların iyi tarafını göremezler. Kötü tarafına bakmak zorundadırlar
Bu غام (gam)a özel bir durumudur. Eğer çok fazla غام (gam) sahibiyseniz böyle bir insana dönüşürsünüz Bu yüzden, içlerinde bu derinden hissettikleri üzüntü var ve bu geçmek bilmiyor.
Ve o her zaman orada, bu yüzden gülümsedikleri bir an bile gelse
yüzleri yarımca gülüyor ve tekrar aşağı düşüyor.
Doğru mu? Mutluluklarını çok uzun sürdüremiyorlar.
Tıpkı çoğu zaman bulutlu, bazen de güneşli gökyüzü gibiler.
Böyleler. Böyle insanlar var. Bunlar her zaman üzgün üzgün geziyorlar,
bakışları hep yerde. Ve siz dersiniz ki “Neden bu haldesin?”
Bu, sanıyorum, “daimi depresyon”a Arap dilindeki en yakın kelime.
Depresyon halindeki insanlar. Buna ‘keder’ (بث) deniyor.
Günümüzde depresyon çok büyük bir problem ve Müslüman ümmeti de istisna değil.
Bu, dünyada çok büyük bir problem.
Bu çalışma aslında Müslümanlar için ciddi bir hal alıyor. “Kur’an’a göre, keder nasıl hafifletilir?” çalışması
Bu bize ne öğretiyor, bu üzüntü haliyle nasıl başa çıkabileceğimizi
Yani, burada travmatik bir olaydan kalma bir üzüntü var. Geleceğin umutsuz görünmesinden kaynaklı bir üzüntü var
Derinlerde bir üzüntü var ve çıkarıp atamıyorsunuz
Bu, kurtulamadığınız hastalık gibi, sinüzit veya alerji gibi bir şey
O her zaman orada. Siz hep negatifsiniz. İşte bu, keder
Ve bu arada, eğer bu durumda olan sadece sizmişsiniz gibi hissediyorsanız,
“keder” kelimesi Kur’an’da karşımıza, devamlı keder ve hüznü yaşayan Peygamberlerden birinin duasında çıkıyor
“إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ”
“Ben kederimi şikâyet ediyorum…” Kelimeyi şuan tercüme etmiyorum
Bu Peygamber diyor ki, “Ben kederimi ve hüznümü yalnız Allah’a şikâyet ederim.”
Bu dua bize ne öğretiyor? Allah’a şikâyet bile edebilirsiniz
Bu ayet bize ne öğretiyor? Ben başkasına şikâyet etmem
Ben çektiğim acıdan bahsediyorum. Şikâyet etmek burada ne anlama geliyor?
Bu şu demek değildir, “Allah’ım, hadi ama! Çok bunaldım, beni bundan kurtar!”
Hayır, hayır. Biliyorsunuz, hani doktora gidip şikâyetlerinizi anlatırsınız ya… doktora tokat atıp da
“Hey kardeşim! Neden beni alerji sahibi yaptın?” demezsin
Gidip doktora şikâyetlerinizi anlatırsınız çünkü şikâyet aslında onun sizi anlaması, iyileştirmesi ve reçete yazmasının bir yoludur
Tıpkı hastalanan bir çocuğun annesine şikâyette bulunması gibi
Değil mi? Gerçek bir yakınma mı yoksa sahte mi?
Biliyorsunuz, ülke genelinde grip salgını var. Çocuklarımdan üçü geçtiğimiz ay içerisinde grip atlattı
Üç kız sabah okula gidiyorlar, iki tanesi hasta
Biri diyor ki, “Ah, karnım ağrıyor, karnım ağrıyor.”
İyi olan diğeri birdenbire başlıyor “Hım, aslında ben de sana katılacağım, benim de karnım ağrıyor…”
Muayene etmenize gerek var mı? Karnınızı tutmanız, biraz büzülmeniz gerekiyor,
göz teması kurmamalısınız. Çünkü doğruluğunu kontrol etmek için seni izliyor
Bu gerçek değil, rol, hadi ama. Sadece üzerinde biraz daha çalışın
Şimdi çok daha iyi olabilirdiniz. Annenizi buna çok daha iyi inandırabilirdiniz
Bunu ona annesinin karşısında söylemeyeceğim. Ama bir yandan da “karnım ağrıyor”un üzerinde çalışmanız gerekiyor. Biraz daha inandırıcı olun.
Ama asıl olan, bir çocuk annesine “Karnım ağrıyor.” diye şikâyet ederken “Karnımın ağrımasına sen sebep oldun!” demiyor.
Çocuk şunu diyor, “Başka kime gidip sızlanayım?”
Ve ne zaman sızlanırsınız, çok sevdiğiniz yanınızdayken sızlanırsınız.
Herhangi birinin karşısında sızlanmazsınız. Çok sevdiğiniz birinin karşısında sızlanırsınız.
Aslında, gergin bir ilişkiniz olan biri gelip “Nasıl gidiyor?” diye sorduğunda dersiniz ki “Elhamdulillah, her şey iyi.”
“Yok, yok, iyiyim, iyiyim.” Neden? Çünkü size çok yakın değiller.
Ama eve, annenize gittiğinizde, Arapçada şöyle derler,
الرجل في بيت امه صبيان
“Bir adam, annesinin evinde bebeğe döner.”
Koca adam, annesini ziyarete gider. Eve girer,
Bambaşka birine dönüşür, lapa gibi olur
Kırk yaşında olsanız da fark etmez. Annenizleyken bu birdenbire açığa çıkar
Bu aslında tam olarak ayetin bize öğrettiği
Bu peygamber duası şudur ki, böyle bir üzüntünüz olduğunda başka kimse anlamayacakmış gibi hissedersiniz
Hiç kimse söylediğinizi duymayacakmış gibi. Kimse probleminizle ilgilenmeyecekmiş gibi
Ve o zaman, dönebileceğiniz tek Zat, sizi tamamen anlayacak olan,
“Ben kederimi ve hüznümü yalnız Allah’a şikâyet ederim.”
Bu, “Konuşacak kimsem yok.” gibi hisseden kişi için
Bu dua bize Kur’an’da verilen ne güzel bir hediye
Yani şimdi üç kelimemiz var, “gam”, “hüzün” ve “keder”
Sonra bir kelime daha, “ويل”
Veyl, talihsiz hisseden insanları ifade etmek için kullanılır
Kötü şans sahibiymişler gibi. Ve bu kendine olduğu gibi başkalarına da kullanılır
Eğer Arapçada bir kişiye lanet ederseniz, yapmayın ama ben yine de söylüyorum,
Arapçada bir kişi birine lanet ederse ve onlar için en kötüsünü dilerse, “ويلك (yazıklar olsun sana)” der.
“ويلي (yazık bana)” ve “يا ويلي (vay başıma gelenler)” de kullanılır.
“يا ويلي” veya “يا ويلتا . Veya “يا ويلتي”.
Bunun birkaç çeşidi vardır. Bunlar şu anlama gelir,
“Ben kahroldum, ben lanetlendim, yaptığım her şey zehir oluyor, yaptığım hiçbir şey çözüm olmuyor.”
Karşına çıkacak hiçbir şeye karşı güvenin kalmamış, bilirsiniz, gerçeklere katlanamıyorsunuz.
Yaptığınız hiçbir şeyin bu durumu değiştiremeyeceğini düşünüyorsunuz. Umutsuz bir hale geliyorsunuz.
Bütün bütün umutsuzsunuz. Ve işte o anda şöyle hissediyorsunuz, “Bana gelecek olan iyi bir talihim yok.”
“Benim kısmetim (حظ) yok.” “Bana gelmeyecek.” Ve bu, “veyl”i hissettiğiniz an
Veyl, şoke olmuş anlamında da kullanılır, bu gibi hisler için de kullanılır
“Veyl yüzünden acı çekiyorum. Ben lanetlendim, kahroldum.” Ve bu, Arap dilindeki en kötü kelimelerden biridir
Bu aslında Cehennem ateşindeki bir yeri tanımlamak için kullanılan kelimelerden biridir. İlginç, değil mi?
Çünkü Allah, Cehennem ateşini, psikolojik ıstırabı tanımlamak için de kullanılan bir kelimeyle tanımlıyor
Değil mi? Fiziksel olarak acı veren Cehennem ateşini tanımlayan kelime aslında psikolojik olarak da acı verici
Ve bunu bir psikoloji dersindeyken, Psikoloji-101’deyken profesörünüz
“Bazen psikolojik acı, fiziksel acıdan daha katlanılmaz olabilir.” dediği zaman anlarsınız
Bakarsınız ve “Ne? Bilmiyorum, üzgün hissetmeyi kolumun doğranmasına tercih ederim.”
Daha bunu tecrübe etmediniz, edebilirdiniz de. O zaman, Allah’a bunun için şükredeceksiniz.
Sonra yaşlıların değindiğim şu sözünü anlayacaksınız, “Nice söz vardır ki dayaktan da beterdir.”
Yani veyl, üzüntünün çok şiddetli bir seviyesi ve bir insanın lanetlenmiş ve kendine doğru gelen bir kötü şans varmış gibi hissetmesi.
Bunun modern tezahürünü, basitçe cevap veremediğim mailler yoluyla şahsen görüyorum,
çünkü mail, insanlara psikolojik tavsiye verme yolu değildir, tehlikeli aslında
Ekranın diğer tarafında sizinle uğraşanın kim olduğunu bile bilmiyorsunuz
Ama bunun yaygın tezahürlerinden biri de şöyle hissetmektir, “Ben hayatımda bir hata yaptım ve
hissediyorum ki Allah beni lanetledi ve başka bir şey de olamazdı zaten. İşimi kaybettim, şu oldu, bu oldu,
ve gerçekten Allah’ın beni artık sevmediğini düşünüyorum
Ve şimdi berbat bir hayat sürdüğüm gibi herhalde Cehennemde de yanacağım zaten, vesaire, vesaire.”
Bu insan, “Ben lanetlendim!” zihniyeti geliştirmiş
Hatta “lanetlenme” kelimesini söylemeseler bile söyledikleri her şey, bir şekilde lanetlendiklerine ikna olmuşlar gibi geliyor
Ve bu çok güçlü, aynı zamanda da çok tehlikeli bir durum. Allah korusun
Ve sonra “اسف” var
Biliyorsunuz, Arapçada özür dilerken “أنا آسف جدا” denir
Hatta bazı tartışmalara göre bu kelimenin kökeni Arapça değil, aslında İbranice
Ve bundan türeyen kelimelerden biri de Yusuf ismi (aleyhisselam), üzüntü verilmiş anlamındaki “Yu’saf”a yakın
Çünkü Yusuf Aleyhisselam’ın hikâyesini incelediğinizde birbiri ardına çok hüzünlü dönemeçler vardır
Ailesinden ayrı bırakılmış bir çocuk. Hapse atılmış masum bir adam
Biliyorsunuz, onun hayatında çok çok üzücü olaylar yaşanan birkaç durum vardır. Yani bizzat isminin bile bu kelimeden türetildiğini söylerler
Ama biraz da “esef” hakkında konuşalım. Bu aslında, nihayetinde diğer negatif duygulara dönüşen bir tür üzüntü anlamına geliyor
Araplar hislerle gerçekten çok ilgileniyorlar, dediğimde kastettiğim şey buydu
Üzüntü için sadece bir kelimeleri yok, bunu kategorize etmişler gibi, değil mi?
Yani bu “esef” kelimesi aslında başka bir şeye dönüşen üzüntü, üzüntü duygusu anlamına geliyor
Örneğin bir şeyden ötürü üzgünsünüz, kötü bir not aldığınız için üzgünsünüz
Sınavınız var, yarı dönem sınavı. Elinizden geldiğince çok çalıştınız. Sınav esnasında otururken yarı uykudaydınız
Yüz üzerinden kırk aldınız, sonra dışarı çıktınız ve arkadaşlarınıza karşı fazlaca huysuz ve gerginsiniz
O zaman siz esef yaşıyorsunuz, çünkü bir şeyden duyduğunuz üzüntü başka bir şeye, öfkeye dönüşüyor
Ve bu kelime aslında oldukça iyi bir gösterge
Neyse, ne diyordum ben? Mutlulukla ilgili bir şey mi, ne diyordum?
Âdem Aleyhisselam hakkında mıydı?
Kelime neydi? Esef, çok iyi, çok iyi.
Esef,
Esef, duygularınızı başka bir tanesiyle değiştirmeniz demek.
Genellikle öfkeyle. Genelde bu, öfke haline gelir
Mesela arabayla eve dönerken telefonla konuşuyorum, ahizesiz modda,
evime gidiyorum, telefonla konuşuyorum, telefonda biri var ve şöyle diyor,
“Anlaştığımız kontratı ve senin söylediğin ücreti biliyorsun
Ücreti kabul ediyoruz ama malları sana göndermiyoruz.” Ve bu nedenle üzgünüm
Üzgünüm. Ve eve gittiğimde bana sarılıp benle uğraşan ilk çocuğa şöyle diyorum “Ödevin nerde?”
Sonuç olarak dışarıdan, arabadan eve “üzüntü”mü değiştirdim. İşte bu, esef
Ve aslında hayli ilginçtir ki, bu kelime, Musa Aleyhisselam, Allah’la konuşmaktan gelip de
halkını ineğe taparken gördüğünde kullanılan kelimedir. Buzağıya
Ve o kimle konuştu? Kime bağırıyordu? Harun Aleyhisselam’a
Allah diyor ki, “O, öfkeyle geldiği zaman…” (فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا)
“اسفا”, yani bu öfkeyi alıp ne yapacaktı? Değiştirecekti
Peki, bu hikâyede ne buluyorsunuz? Kardeşinin başını tutuyor
Onu tutuyor. Bu öfke, ya da bu üzüntü aslında başka bir şeyle değişti
Ve bu, Kur’an’ın üstesinden geldiği bir hadise
Ve tabi ki sonuncusu “الاسى”
Esâ, harfleri hemze, sin ve elif
Veya yâ, yâ diyebilirsiniz
Anlamı da “pişmanlık”. Kaybedilen bir fırsat üzerine duyulan pişmanlık veya üzüntü
“Bu bir fırsattı, bunu yapabilirdim, yapmadım!”
Arkanıza bakıyor ve yapabilecek olduğunuz şey karşısında kendinizi yıpratıyorsunuz
Tam buradaydı. Eğer bunu yapabilseydiniz… Ah! Bazı şeyler çok daha güzel olabilirdi. Bu fırsatı neden değerlendirmedim?
Çoğu zaman, biliyorsunuz, insanlar bana email gönderiyorlar, özellikle üzüntü ve depresyon vesaire konusunda
Genellikle ilişkilerle ilgili. Bilirsiniz, “Bir kız kardeşimiz var ve onunla evlenmek istiyordum
Evlenme teklifi etmeliydim, sonra başkasıyla evlendi, ve… Ah!”
“Ve her gün üzüntülüyüm ve sürekli onu düşünüyorum. Cesaretimi toplayıp onunla konuşmalıydım ama yapmadım, vesaire, vesaire…”
İşte bu, “El- Esâ”. Ama bu sadece kaybedilmiş bir fırsatın üzüntüsü değil
Bu aynı zamanda, geçmişte yaptığın kötü bir şeyi ifade eden bir üzüntü
Ve hissediyorsunuz ki bu yaptığınız kötü iş, her neyse, bana söylemeyin, her neyse, gelecekte yapacağınız her şeyi olumsuz etkileyecek
Sanki geçmişteki bir hatanız gelecekte yapacağınız her şeyi olumsuz etkileyecek
İşte bu kelime “El- Esâ” ve bu Kur’an’da da kullanılan bir kelime
Ve bu kelimeyi Müslümanların anlaması önemli
çünkü kötü bir şey yapma fırsatını çok çok kolay bulduğumuz, bunun kolaylaştırıldığı bir zamanda yaşıyoruz
Değil mi? Yani manevi anlamda kendimize hayli kötü şeyler yapabiliriz ve çok az bir çabayla ruhlarımıza hasar verebiliriz
Ve bu olunca o zaman da depresyon haline giriyoruz. “Dünyada nasıl bir yüz karasıyım böyle?
Tüm dünya Müslüman olduğumu düşünüyor ama bir de içime bakın. İçinde bulunduğum türlü şeylere bakın
Hatta ben bile kendimle nasıl yaşıyorum?” Ve burada, geçmişte işlediğiniz şeylerin pişmanlığı var
Ve çoğu insanın bununla nasıl başa çıkacaklarını bilmediklerinde yaptığı şey de geçmişlerine bakıp kendilerini geçmiş hatalarıyla tanımlamaları
Şunu kastediyorum, “Her şeyi berbat ettim. Bu bendim. Ben geçmişte berbat ettim. Şu anlama geliyor olmalı, ben berbat oldum!”
“Berbat ettim” ile “Berbat oldum” arasında fark var
İnsanlar bir şeyi berbat ettiklerinde bu onların berbat olduğu anlamına gelmez. Sadece, geçmişte bir şeyi berbat ettikleri anlamına gelir
Gelecekte de berbat edeceklerinin bir garantisi yok, ta ki hakikaten berbat olduklarına kendilerini ikna edene kadar
Sizi mahvedebilecek tek şey sizin kendi kanaatinizdir
Allah Azze ve Celle sizi “Takvîm” ile bina etti. Bu bina darbe alabilir, sarsılabilir
Ama siz hasarı onarabilir ve binayı ayakta tutabilirsiniz
Ya da bina yıkılana kadar biraz daha darbe almasına izin verebilirsiniz. O zaman mimarı suçlamayın
Bu sizsiniz. Kendinize bunu siz yaptınız. Bu tarz, tekrar tekrar hatırladığınız daimi olumsuzluklarla yaşayamazsınız
Özellikle Desi kültüründe, geçmişteki üzücü olayları sürekli anan kayınvalideler vardır
Ya da gelinlerine izin vermezler, gelinler kayınvalidelerine izin vermezler veya babalar oğullarına ve kızlarına izin vermezler
Olanları atlatmalarına izin vermezler. Sadece atlat gitsin, sen hayatına devam et! Bunu yapamazlar
Bunu sürekli gündeme getirmek zorundalar. “Bu yirmi sene önce oldu, bırak gitsin!”
“Hayır, sen bizim iznimiz olmadan evlendin, bu beni üzüyor.”
“Ama bitti gitti! Bunun için üç hafta ağlamıştın, hatırlasana! Tüm o gözyaşlarını, o kırdığın tabakları hatırla
Bunu zaten yaptın! Şimdi çocuklarım var ve bu çocuklar evlenecek
Ve sen neredeyse otuz sene önce olanlar yüzünden hala düğüne gelmiyorsun!”
Kendini perişan ediyorsun, etrafındaki insanlar da perişan. “Esâ” yüzünden
Çünkü bunun geçip gitmesine izin vermiyorsun ve geri kalan ömrünü karartmasına izin veriyorsun
Allah Azze ve Celle bizden böyle ağır bir hayata veya üzüntü dolu bir kalbe sahip olmamızı istemiyor
Aslında Kur’an’daki iman dolu bir kalbin tanımlarından biri de “Kalbun selîm” dir (قلب سليم)
“Selîm kalp.”, çok güzel! Arapçadaki “Selîm” kelimesinin anlamlarından biri, biliyorsunuz, “sağlıklı”
Selîm’in anlamlarından biri, sağlıklı
Allah, Hesap Günü Mü’minlerin kendisine başarılı olarak gelmelerini istiyor. Diyor ki,
“إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ”
“Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler hariç.”
Bozulmamış bir kalple. Hasar almamış bir kalple. Duygusal anlamda sağlam, sadece iman yönünden değil
Bu duyguların da imanınız üzerinde etkisi vardır – korku, öfke, depresyon, keder… Bütün bunlar imanla doğrudan alakalıdır
Ve bu benim, sizinle sıradaki sohbetim. Sizinle Kur’an’dan birkaç söz paylaştım, aslında daha fazla var
Ama bunlar, bu duyguları Kur’an’ın bakış açısından anlamaya çalışanların araştırma konusu olan kelimeler
Ve bu gerçekten yaşamımızı daha iyi bir hale getirmek için bir sürü bilgi. İnşaallah bir gün biriniz bu konuda doktora yaparsınız
Ve tezinizi verirken ilk sayfaya bana dua yazarsınız, ya da öyle bir şey
Peki. Şimdi bu benim ikinci bölümüm, sanırım planladım
İkinci bölüm, Allah’ın Kur’an’da üzüntüyü bir hakikat olarak tanımladığı farklı olaylar
Ve siz, üzüntü yaşadığınız için eksik bir insan değilsiniz
İyi bir imana, güçlü bir inanca sahip olmak, mutluluğu garantilediğiniz anlamına gelmez. Bunlar birbiriyle eşdeğer değil
En azından bu dünyada. Bu dünya zorluklar, imtihanlar ve denemeler dünyası
Örneğin, İbrahim Aleyhisselam, genç bir adam olarak, kendi evinden kovulma travmasını yaşadı
Bu, travmatik. Baban tarafından evinden atılmak, değil mi?
Ve tüm köyünü ve tüm aileni bırakmak zorunda olmak
Ve sonra, kendi ağabeyleri tarafından ihanete uğrayan Yusuf Aleyhisselam var
Küçük bir çocuk ne yapar? Ağabeyleri gibi olmak ister. Ağabeyleriyle oynamak ister
Eğer siz ağabeyseniz biliyorsunuzdur, küçük kardeş her zaman ağabeyinin oyuncaklarıyla oynamak ister
Bu, büyük kardeşlere duyulan bir ilgidir. Küçük kızlar ablaları gibi giyinmek ve onların giysilerini almak isterler
Ve ablalar her zaman kardeşlerine sinir olurlar, “Hep benim kıyafetlerimi alıyorsun, hep benim ayakkabılarımı alıyorsun!
Eşyalarıma dokunma! Allah’ım!”
Ve küçük, bir şeyi ne zamana kadar istemeyecektir? Büyük olan ona sahip olana kadar
Büyük olan dokunana kadar hiçbir ilgisi yoktu. Neden? Çünkü Allah bu ilgiyi vermiş
Onlar gibi olmak istersiniz. Onlar gibi konuşmaya çalışırsınız
Hatta onların arkadaşlarıyla arkadaş olmak istersiniz. Kendinizinkileri istemezsiniz
Odaya her girdiğinizde, arkadaşlarıyla takılıyorlar. “Gider misin, bunlar benim arkadaşlarım!” “Ben de onlarla takılmak istiyorum.”
Sadece sizin gibi olmak istediklerini size söylemezler ama bu böyledir. Sizi örnek alırlar
Size hayranlık duyarlar, özellikle aynı cinsiyettekiler. Ama bu çocuk, hayranlık duyduğu kişiler tarafından ihanete uğramış, bu travmatik
Bu gerçekten üzücü. Ve en başından beri bu çocuğun babasıyla ne kadar yakın ilişkisi olduğunu öğreniyoruz
Yani, Yusuf Aleyhisselam, babasıyla çok yakındı, hatta babasıyla rüyasında ne gördüğü hakkında konuşuyordu
Bu kadar rahat hissederek babasına yakın olması bir çocuk için kolay bir şey değil
Siz babanıza okulda neler olduğunu bile anlatmıyorsunuz, ya da gerçekten ne olduğunu
Sahiden oturup babanızla rüyanızda neler olduğu hakkında konuşuyorsunuz. Bu, baba ile oğul arasındaki gerçek bir yakınlıktır
Ve baba gerçekten dikkatle dinliyor. Bu bir diğer bir çılgın şey
Çocuğu tarafından anlatılan rüyayı hakikaten, pür dikkat dinliyor. Ben bu deneyi evde yaptım
“Rüya gördün mü?” “Evet. Bir muz beni yemeye çalışıyordu.”
“Peki, sonra ne oldu?” Denedim. Bu manevi bir tecrübe değildi
Bu yüzden Yakub Aleyhisselam’a, çocuğunun rüyasını dinlediği için saygı duyuyorum
“Ay ve Güneş bana secde ediyordu.” “Hıhı, sonra?”
Biz hikâyeleri okuyor ve geçip gidiyoruz. Ama yakınlık bu. Ve sonra bu çocuk babasından koparılıyor
Burada bir babanın üzüntüsü var. Bir oğlun üzüntüsü var. Ve bildiğiniz tek şey, oğlunuzun öldüğü
Oğlunuzun öldüğünü bilmek var.Ama birde ona ne olduğunu bile bilmemek var
Ne olduğunu bile bilmemek. Bu travmatik bir şey
Travmatik bir şey. Ve size şunu söyleyebilirim ki, baba olduktan sonra, o zamana kadar hiç yaşamadığım üzüntüyü hissettim
Çocuğunuz hastayken ve ateşten tir tir titrerken çaresiz ve siz de hiçbir şey yapamıyorsunuz, Allah’a yalvarmak dışında
Çocuk size tutunuyor ve böyle titriyor, biliyor musunuz?
Ve ellerine bir yiyecek almak, onu tutmak istiyorlar, ellerini sabit tutmaya bile güçleri yok
Bunun karşısında kalbiniz kan ağlıyor. Kalbiniz kan ağlıyor. Böyle bir üzüntüyü yaşayamazsınız
Ama bu, kederin bir sonucu. Bu, çok üzüntü verir. Doğaldır. Tamam mı?
Çünkü sevdiklerimiz için endişe ederiz ve onlar acı çektiğinde biz de onlara eşit bir acı çekeriz, en az onlar kadar
Hatta bazen daha fazla. Yani bu, Yusuf Aleyhisselam ve kardeşlerinin durumunda böyle
Musa Aleyhisselam ve kavmi. Kavmi ona çok acı çektirdi
İşte bazı örnekler. Peygamberimiz (s.a.v) ve Kureyş. Peygamberimiz (s.a.v) ve amcası
Onun komşusu, ailesinden. Öz amcası, kapı komşusu. Bu nasıl bir adam?
Bugünkü konuşmamın son kısmı olacak olan Kevser Suresi’nin dersini yaparken bunun hakkında konuşmuştum
Değil mi?
Ne tür bir adam
Bir amca. Uzak değil, amca! Kapı komşusu olan yeğeni bebeğini kaybettiğinde kutlama yapar !!
Az önce Hz. Muhammed’ in (s.a.v) evinde bir bebek öldü
Ve Ebu Leheb dışarı çıkıyor, kutlama yapıyor, ‘Muhammed bir erkek evlad sahibi olamayacak, İsmi devam etmeyecek, Yaşasın!’ diyerek ses yapıyor
Ve ozamanlar evlerinin çatıları yok, o zaman söyle, eğer sen arka bahçedendeyken komşunda kendi bahçesine çıkıp bağırsa, onu duymaz mısın?
Duyarsın!
Amcanın, senin evladının ölümünü kutluyor olmasının ne kadar acıtıcı olduğunu soruyorum sizlere. Peygamber (s.a.v) ne hisseder?
Hiçbir insanoğlu.. Hatta düşman bile, karşı taraftaki generalin çocuğunu kaybettiğini duyduğunda silah indirir.
‘Sen benim düşmanımsın. Senin boğazını keseceğim. Fakat yas tutman için sana bir gün süre vereceğim. Çünkü acını paylaşıyorum.’
Düşmanlar arasında bile bir şeref vardır. Onda bu bile yoktu. İşte bu, böyle bir üzüntüdür
Bu hikayenin neden bu kadar önemli biliyor musunuz? Çünkü bize şunu öğretiyor; bazen tecrübe edeceğiniz en acı verici darbeler ve en travmatik üzüntüler, ailenizden gelecek
Senin üzülmene sebep olanlar bazı yabancılar olmayacak. Onlar, senin en yakının olacak
Çünkü onlar kalbine yakındırlar
Bu yüzden seni üzdüklerinde işte ozaman gerçekten de darmadağın olursun
Anne-baban seni darmadağın eder, çocukların seni darmadağın eder, kocan veya karın seni darmadağın eder,
amcan seni darmadağın eder, kuzenin seni darmadağın eder. En çok sevdiğimiz insanlar, aynı zamanda bize en büyük acıyı da yaşatabilirler
Bu sadece size özel değil, Peygamber (s.a.v) de bunları son derece korkunç bir şekilde tecrübe etti
Allah’ın bu gibi şeyleri Kur’an Kerim’e koymasında bir sebep vardır
Çünkü bu gibi şeylerle baş eden sadece bizler değiliz. Sadece bizler değiliz. Daha önce bunlarla baş edildi. Daha önce bu gibi durumlar yaşandı
Sonra, Adem Aleyhisselam ve onun üzüntüsünü biliyor musunuz?
Onun üzüntüsü Allah ile. ‘Allah beni affeder mi, affetmez mi?’
Demek istediğim, bir kaç dakika önce cennette idim. Şimdi neredeyim? Dünyada. Bir tür etrafı merak etme, ne yapmak gerektiğini anlamaya çalışma..
‘Bildiğim en son şey, Allah benimle mutlu değildi.’
‘Yapmamam gereken bir şeyi yaptım.’
İnsanlar da bu durumda olmaz mı ki hiç? Yapmamaları gereken bir şeyi yaparlar da ve sonra hayat kötü bir hal alır. Ve ‘Belki de yanlış bir şey yaptım’ diye düşünmeye başlarlar. İşte bu da Adem Aleyhisselam’ın durumu
O, bu durumdaydı
Allah’ın beni affedip affetmeyeceğini nasıl bilirim? Ve Allah O’na bir hediye verdi. Birçok insan gelir ve sorar, ‘Allah’ın beni affettiğini nasıl bilirim?’. Allah’ın kendisini affettiğini Adem (a.s) nasıl bildi? Bilmedi. Allah O’na hediye verdi
Allah, Adem Aleyhısselam’a bir hediye verdi. Şöyle buyuruyor; ‘فَتَلَقَّى آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ’
Allah, Adem Aleyhisselam’a kelimeler öğretti, kelimeler ile iletişime geçti ve sonra O’nun tövbesini kabul buyurdu
Değil mi? Bu süre, Bakara Süresinde, Allah bu kelimelerin ne olduğunu dahi söylemedi.
Sadece şunu söyledi; Rabbi Âdem’e birtakım kelimeler öğretti ve bu kelimelerin sonucunda (Buradaki “fe” harfi sebep ifâde eder) Allah, O’nun tövbesini kabul etti
Yani, eğer sizler, tıpkı Adem Aleyhissselam gibi, oldukça büyük bir hata yaparsanız , oldukça kötü bir şekilde, sizler de kelimeleri kullanabilirsiniz
Ve bu inanılmaz kelimeler O’na verildi. Ve O, bunları samimi bir şekilde kullandı. Ve sonra Allah O’nu afetti!
Bu yüzden birisi ‘Eğer Allah beni affederse nasıl bilirim?’ diye sorduğunda, söylerim ki; ‘Biliyorsun biz Adem Aleyhisselam’ın çocuklarıyız. Bu yüzden o hediyeyi miras olarak aldık.’
Yani demek istediğim, hediyeler nesilden nesile aktarılır, değil mi?
Paylaşılmayan, bölüşülmeyen tek bir şey vardır ki, o da ‘bilgelik, akıl’. Yani bilgelik, %100 nesilden nesile aktarılır. Mülk gibi değil. Mülk bölüşülür. Para bölüşülür. Fakat bilgelik, gelecek nesillere %100 aktarılır
Allah’ın bizi affettiğini bildiğimize yönelik miras olarak ne aldık? ‘ رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ ‘
Miras olarak kalan dua, bu dua. Affedileceğimizi bilmemiz için
Bu, bilmemiz gereken çok güçlü bir şey
Biliyorsunuz, çok derin, kötü ve çok ağır soruları cevaplamak için
Sonra, elbette, Nuh Aleyhisselam ve O’nun yakınları. O’nu üzen oğlu idi
Kaç ebeveyn bana gelir ve söyler; ‘Oğlum beni çok üzüyor, onu çok seviyorum fakat beni çok üzüyor.’
Buraya gelmeden önce, bu şehre gelmeden önce, bazı ebeveynler beni aradılar ve söylediler; ‘Oğlum beni çok üzüyor. Herşeyi onun için yaptım. Ve o beni üzmeye devam ediyor. Ne yapabilirim? Onunla konuşabilir misin? Onun için bir şey yapabilir misin?’
Ben de dedim ki ‘Yapabildiğim her şey.. Bilmiyorum.. Ben hiç kimseyim. Kendi aile üyelerime veya kendime bile yardımcı olamıyorum.
Ne yapabilirim? Tek yapabildiğim hatırlatmak. Yapabildiklerimin hepsi bu.’
Herkesin yapabileceği tek şey bu
Biliyorsunuz, Değişiklik Allah’tan (a.v.c) gelir
Ve elbette, Lut Aleyhisselam, nekadar kötü hissetmiş… Kötü ruh hali derken… Şu ifadeyi bilir misiniz ‘Hiç keyfim yok dostum. Çok canım sıkkın.’
Doğrusu bu ifade sadece Lut Aleyhisselam için kullanılır, kavmini yok etmek için melekler göründüğü zaman
سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا (Hûd/77)
Gerçekten çok kötü hissetti. Melekleri gördü ve: ‘Aman Ya Rabbi…’. Oldukça berbat hissetti
Böyle hissetmesinin sebepleri var. Çünkü onlar iyi görünümlü şekilde geldiler. Değil mi?
‘Yine mi bu belâ… ‘ Gerçekten çok üzgündü. ‘Nasıl üstesinden geleceğim şimdi bunun ?’ Subhanallah
Sonraki bölüme geçmeden önce sizlerle son bir şey daha paylaşmak istiyorum, İnşaAllah. Ve sonra, sonlandıracağım
Kur’an da kederin en müthiş ifadelerinden biridir. Mizahi olarak, bunu diğer gün öğrencilerim ile kullandım
Öğrencilerimin bir çok sınavı var. Onlara bir çok zor sınav yaparım
Ve her ne zaman ‘Tamam millet, yarın sınavınız var!’ desem: ‘Hayırrr….’
‘Daha dün bir tane olduk!’\N’Evet, yarın da başka bir sınavınız var!’ -‘Hadi ama!’ -“Bakın, size bir şey anlatayım.. Uhud Savaşında….”
“Tamamdır, yine sınava dinî bir gerekçe bulacak”
Fakat Uhud Savaşı’nda, Müslümanlar olağanüstü düzeyde acı çektiler
Disiplinsizliğin üzüntüsü vardı. Strateji kaybının ve 70 en önemli Müslüman liderlerin kaybının üzüntüsü vardı. Peygamber’in (s.a.v) öldüğünü öne süren söylentilerin üzüntüsü vardı
Bilinçsiz bir şekilde yere düşmesinin ve dişini kaybetmenin üzüntüsü vardı. Müslümanların dağa geri çekilmesinin onur kırıcı üzüntüsü vardı.
Birbirinin ardınca gelen üzüntüler var, e hiçbir şey iyiye gidiyor gibi gözükmüyor
Hiçbir şeyin iyiye gidiyormuş gibi gözükmemesi ne tür bir üzüntüydü?
Bu sizin görevinizdi, ama maalesef siz…. Hadi Hadi.. Beyler?
Hiçbir şey iyiye gitmiyor. “Gam…(غم)”\N Bulutlar dağılmıyordu hani, kötü şeyler olacak demiştik
Allah söyler; ‘ فَأَثَابَكُمْ غُمَّاً بِغَمٍّ ‘
‘Üstünüze bir bir gam (üzüntü) gönderdim. Gam üstüne gam verdim’
Neden?.. ‘ لكي لا تأسوا على ما فاتكم ‘
Çok fazla endişelenmeyi bırakasınız diye. Kaybettiklerin için endişelenmeyi bırakın diye. Üzülmeyin diye.\NŞimdi keder için başka bir kelime kullanıldı. Değil mi?
Geçmişi düşünmek ve pişman olmak. ‘Adamım.. Kötü birşeyin olması ileride kötü bir şeyin olacağı anlamına gelir. Bu domino etkisidir.’
Allah diyor ki sana bir sürü musibet verdim ki bir sonraki şeyin de kötü olacağını düşünme diye
Neden? Çünkü.. Ben bunu şöyle açıklıyorum. Birisinin bir problemi olduğunda, streslenir. Eğer birden fazla problemi varsa, daha da bir streslenir. Eğer yüzlerce problemi varsa, sadece: ‘Hahhaha’
“Bir kere çok problemin varsa, problemin yok demektir. Boşver gitsin.”
Allah diyor ki seni birçok problem ile sarsıyorum ki problemlerin hakkında endişelenmeyi bırakasın
Kontrol sende değil, Allah da olduğunu farket diye. Biraz sakin ol. Herşeyi kontrol etmeyi bırak. Subhanallah
Sizlerle paylaşmak istediğim son şey bu idi,ve şimdi, bu konuşmanın son bölümüne geldik
O da şu ki… Kişisel olarak, birçok bilgin, mükemmel bilim adamları tarafından özenle hazırlanmış birçok üzüntü tanımı ve ayrımı olmasına rağmen…
Ben, üzüntü hissini, genel olarak, 3 kategoriye bölmek ve tanımlamak istiyorum
İlk olarak, yapmış olduğun şeyler sonucunda kendi başına açtığın dertlerin verdiği üzüntü. Bu senin hatan ve bunu biliyorsun. Bu üzüntü, kendi başına açtığın üzüntü
İkinci olarak, başkalarının sende neden olduğu üzüntü. Söyledikleri birşey veya yaptıkları birşey. Bir şekilde senin üzerinde etkili olmaları. Ve bu yüzden üzülmene sebep olmaları
Ve üçüncü olarak, bazı olaylar sonucu oluşan üzüntüler. Burada birini bile suçlayamazsın. Bu bir araba kazası olabilir. Bir deprem olabilir. Herhangi birşey olabilir. Bir hastalık olabilir. Her neyse.. Yani 3 durum söz konusu
İlk durumda, ilk durumda. Ne idi? Kendin yapmış olduğun şeyler. Yapmış olduğun birşey seni streslendirdiği zaman. Birçok insanın başına gelebiliyor
Sizlere benim önerim, özenli bir şekilde Musa Aleyhisselam’ın ettiği duayı öğrenin
Ve farkedeceksiniz, ben konuşurken… Konuşmamın konusu, ‘Üzüntü için Kur’an’ın Şifası’ idi. Bir değil, Kur’an’da üzüntü için binlerce şifa vardır
Fakat ben sürekli bir şey ima ediyorum, her çözümden bahsettiğimde ardından ne geliyor? Dua!
Nezaman bir çözümden konuşsam, ne geliyor? Dua. Adem Aleyhisselam üzgündü. Ve sonra Allah O’na ne verdi? Allah O’na bir dua verdi
Ilyas Aleyhisselam mesela, büyük bir depresyon ve üzüntü içindeydi. Ve dedi ki; ‘Ben üzüntüm için yalnızca Allah’a dert yanarım’
Yani tüm bu peygamberlerin yaşadıkları, duaya dönüştü
Şimdi, bu dua.. Hangi peygamberin? Yanlış yaptığınızda.. Musa Aleyhisselam. Eminim ki sizler de oldukça kötü şeyler yapmışsınızdır. Ama eminim bir adama vurup onu öldürmemişsinizdir
Değil mi? Ellerinizi kaldırmayın. Lütfen. Polis burada. Rahatlayın. \NAslında burada değiller oyüzden kontrol etmenize gerek yok
Şimdi, Musa Aleyhisselam gerçekten büyük bir hata yaptı. Ve biliyorsunuz, bu hata, tüm hayatını esir alan türden bir hataydı
Biliyorsunuz, masum insanları öldürmüş savaş alanından geri dönen askerler bile en sonunda canlarına kıyabiliyor
Gerçekten. İşledikleri vahşetlerden dolayı psikolojileri bozuluyor. Bu vahşet anlarını üst üste, tekrar tekrar yaşıyorlar. Yanlış birşey yaptığında, kurbanlardan biri de sen oluyorsun
Sadece suçlu olmuyorsun. Allah içine de bir sıkıntı veriyor. Bedelini ödüyorsun
Fakat Musa Aleyhisselam’ın hatası masum olsa bile, O, başkalarının hayatlarına kıymanın suçluluğu içindeydi.
Bu kolayca yutulacak cinsten bir durum değil, hayatın boyunca peşini bırakmıyor. Ama Allah O’na güzel bir dua ilham etti;
‘ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ ‘
Bu aslında hayatını devam ettirmenin anahtarıdır.
Eğer bir yalnış yaptıysan ve hayatını nasıl devam ettireceğini bilmiyorsan, Musa Aleyhisselam’ın duasından ders al
‘Allahım, Hiç şüphe yokki ben, bana gönderdiğin her türlü iyiliğe son derece ihtiyaç duyuyorum. Sırtımı dayayabileceğim hiç kimsem yok. Ben güçlü değilim. Bana gönderdiğin her türlü iyiliği alırım..’
Burada ‘iyilik’ kelimesinin ne anlama geldiğini açıklamama izin verin. ‘İyilik’ kelimesinin burada 2 anlamı vardır.
‘Ya Allah, beni iyi fırsatlarla karşılaştır, Ya Allah, geçmişte yaptığım hatanın hayatımın geri kalanını kötü etkilemesine izin verme.’
‘Sıkıntı üzerine sıkıntı verme. Beni iyi tecrübelerle, iyi fırsatlarla karşılaştır.’
Bu arada, bu duadan hemen sonra, diğer ayette, Musa Aleyhisselam iş sahibi oluyor
Bu duayı ediyor, bundan sonraki ayette, işe girdi
Ve evlendi!
Nekadar da… Müthiş bir şey
Ve gelecek ayet ‘ف’ ile başlar. ‘Bu nedenle’ anlamına gelir.
Bu nedenle, kız geldi, babasını aradı, ona hikayeyi anlattı. Ve şöyle dedi: ‘Ondan hoşlandım. İşe alabilirsin.’ Ve herşey halledildi. Tüm bunlar, Musa Aleyhisselam’ın ettiği dua sonucunda oldu
Kasas Süresinde geçen bu “fe” harfinden, duaların hayatımız üzerinde ciddi bir etkiye sahip olduğunu öğreniyoruz
‘Nereden iş bulacağım? Evsizim. Kanun kaçağıyım. Mısır’ dan kaçtım. Nerede olduğumu dahi bilmiyorum. Sadece bir su birikintisinin yanında oturuyorum.
Ayakkabılarım yırtık. Kıyafetlerim hırpalanmış. Bir ağacın altında oturuyorum, belki de bu ağaç da birisine aittir oyüzden beni buradan kovar’
Ve sonra, ‘Ya Allah, bana iyilik gönder…’
BOOM!!! İşe gir. Bir kız ile tanış. Taşın. 8 senelik vize. Hazır!
Herşey. Tamamdır!
Gerçekten, ayetlerde geçiyor, Medyen’de çalışmak için 8 senelik izin aldı. Bilirsiniz, ev sahibi oldu, herşey ödendi, ayarlandı. Bu çok iyi!
Ya bir iş görüşmesi? Bu bir dip not. Fakat iş görüşmesini düşünün
Kızın babasına gidiyor ve şöyle diyor: ‘Birisini öldürdüm. Oradan kaçıyorum. Şu anda evsizim.’ Ve 2 dakika sonra kızın babası diyor ki: ‘Kızımla evlenmelisin ve burada yaşamalısın.’
Bu,her şeyi Allah’ın yaptığının kanıtıdır. Olmasını dilemene bile gerek kalmaz
Fakat, herşeye rağmen, ‘Hayr’ın bir anlamı; ‘Hayatıma güzel şeyler ver.’ Fakat diğer bir anlamı ise, bizim bugün burada konuştuğumuz konu ile çok alakalı
Eğer geçmişte bir hata yaptıysan. Eğer geçmişte büyük bir hata yaptıysan
Sonra, hayatını devam ettirmenin tek yolu, umutsuz olmak. Sevap işlemek için umutsuz olmak
O, Allah’tan talep ediyor: ‘Allahım, iyi işler yapmak için bana verdiğin her türlü fırsatı değerlendireceğim. Ben batmış durumdayım. Nasıl iflas etmiş birisi paraların üzerine atlarsa, bende iyi işlerin üzerine atlayacağım.’
‘Birisine yardım etmek. İyi işler yapmak. Allahım, bana sadece bir şans ver. Bunları yapacağım! Birisini incittiysem eğer, hayatımın geri kalanını insanlara yardıma adayacağım!’
Hayvanlarını beslemek için gelen birkaç kıza yardım ettikten hemen sonra bu duayı yaptı
Sonra oturdu ve dedi ki; ‘Allahım. Eğer yardıma ihtiyacınız varsa, ben buradayım.’
‘Eğer herhangi birşey için bir gönüllüye ihtiyacınız varsa, ben buradayım. Çünkü geçmişimde ne yaptığımı biliyorum. Ve bildiğim tek şey, sevap işlemem için senin bana verdiğin fırsatlar, benim için bir lutüf.’
Eğer geçmişte birşeyleri mahvettiysen, telafi etmen için tek yol, iyi işler yapmak
Ve Kasas Suresi’ndeki ders: iyi şeyler sadece çok namaz kılmak veya çok dua etmek değil. Bu zaman standart olan. Bunu zaten yapman gerekiyor. İnsanlara yardım et!
İnsanlar için iyi şeyler yap. İlişkileri onar. Hastayı ziyaret et. Ailen ile ilgilen. Büyüklerini ziyaret et..
Nefret ettiğin kuzeninle konuş. Ona hediye gönder. Bu tür şeyler. İhtiyacın olan şey bu. Çünkü O, kızlar için iyilik yaptı
İbadet edip de ardından ‘Allahım, Beni affet.’ demedi. Aslında, O, kızlara yardım etti ve onlara yardım etmeyi bir iyileşme, hayatını sürdürebilme yolu olarak gördü
Bu hata yaptığı zaman. Şimdi, sizlere üzüntüyü 3’e böldüğümüzden bahsetmiştim. Bunlardan biri, senin kendine verdiğin üzüntü
Diğeri neydi? Başkalarının sana verdiği üzüntü
Biliyorsunuz, en büyük örnek, Musa Aleyhisselam, Kur’an da gerçekten bir kahramandır
Demek istediğim, Çünkü Musa Aleyhisselam’ı çok seviyorum sırf buyüzden Haham bir arkadaşım var.
Gerçekten, Dallas’da haham bir arkadaşım var. Musa Aleyhisselam ile ilgili konuşmak için onunla takılıyorum
Yani, Allah, Yahudiler’den Kur’an’da çokça bahsediyor
Ve onları dinlediğim zaman, belli bir bilgi birikimleri olduğunu farkettim. Ben de ne tür bilgi birikimlerine sahip olduklarını merak ediyorum
Yani ona ‘Musa Aleyhisselam hakkında bildiklerin nedir? Nasıl bilirsin?’ dedim. Gerçekten çok ilginç bir muhabbetimiz oldu. Güzel birkaç şey.
Tabi çoğu zaman aynı fikirde olmuyoruz. Bilin diye söylüyorum
Elbette aynı fikirde değiliz. İlk konuşmamız şuydu; ben ‘Musa Aleyhisselam’a vahiy nasıl geldi?’ diye sordum
‘Biliyorsun, koyun sürüsü güdüyordu ve sonra dağda ateş gördü.’ dedi.
‘Ya! Peki yalnız mıydı?’ dedim. ‘Evet’ dedi, ben de ‘A-aa ! Ailesiyle birlikteydi.’
قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا (Kasas/29)
Eğer ailesi olarak, koyunları düşünüyorsan.. Hayır. Bir ailesi vardı ‘Ve bu arada… (Tabi bir hahamla konuşuyorum, bi de lokantayız) Onlar, Arap’ tı.’
Ve o da bunu itiraf etti. Elhamdulillah! En sonunda bunu kabul etti
Onun çocuklarından birçoğu yarı Araptı. Bu çok havalı
Fakat her neyse, Musa Aleyhisselam’a dönecek olursak. Başkaları sana acı verdiğinde. O’nun kavmi, O’nda çok fazla acıya sebep oldu. Çok fazla acı
Ve O’nu dinlemek isteyen tek bir kişi vardı. O da kardeşiydi. Gerçekten O’nun sahip olduğu herşey bu
Ve Allah’a döner ve der ki; ‘ قَالَ رَبِّ إِنِّي لا أَمْلِكُ إِلاَّ نَفْسِي وَأَخِي ‘. ‘Kimseye sözüm geçmiyor. Kardeşim ve kendim dışında. Ben ve kardeşim, kontrol edebildiklerimin hepsi bu.’
‘ فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِقِينَ ‘.\N ‘Ya Allah, diğer insanları benden ayırabilir misin? Artık onlarla baş edemiyorum.’
Bu ailen için değil. Allah’a ‘Ya Allah, Kayınvalidem… Lütfen onu başka bir şehre gönder.’ diye dua etme
‘Ya Allah, eğer onu Atlanta’ya gönderirsen, lütfen, bu bizim için iyi olacak.’
Hayır, hayır, hayır! Bu diğer insanlarla alakalı, ailen ile ilgili değil.
Aileden kaçış yok. ‘ لا مفر من الاهل ‘. Kaçış yok
Peygamberler de aileden ayrılamazlar. Allah’tan emir gelene kadar
Nuh Aleyhisselam ailesine bağlıydı, Allah, O’na ‘Ayrıl’ diyene kadar
İbrahim Aleyhisselam, babası için dua etmeye devam ediyordu, Allah, ‘Dur’ diyene kadar
Bir anne bana gelip şöyle dedi ‘Benim oğlum, bir hayal kırıklığı. Çocuklarımdan biri, Kur’an’ı ezberledi. Şunları, şunları yaptı.
Diğeri ise içer, kulübe gider ve artık oğlum olarak düşünmüyorum. O, benim oğlum değil.’
-Urduca konuşuyor-
Biliyorsunuz, İbrahim Aleyhisselam babasını terk etti. Ve Nuh Aleyhisselam, Allah O’na, o artık senin oğlun değil, dedi. \NAllah sana mı o artık senin oğlun değil dedi Nuh Aleyhisselam’a mı?
Ve sonra, Nuh Aleyhisselam’ın fetvasını kendine uygulamak için kaç yüzyıl sene yaşadın? Dikkat et bayan! O hala senin oğlun. Ne zaman istersen, ona istediğini de, fakat o hala senin oğlun
Aile bağlarını kopartamazsın. Fakat, aileden olmayanlardan, sana çok üzüntü verenlerden kurtulmak için Allah’a dua edebilirsin
Sana üzüntü veren kimse, senin patronun olabilir. ‘Ya Allah, bukadar acı çekmeyeceğim bir iş nasip et bana.’ Bu olabilir
Eğer Musa Aleyhisselam’ın bunu isteme hakkı olmazsa, senin de bunu isteme hakkın olmaz. Bu olabilir. Seninle anlaşamayan insanlar olabilir. Sana acı veriuorlardır
Ve bu tür insanlardan uzaklaşmak için Allah’a dua edersin. Onlardan uzaklaşırsın. Bunda hiç sorun yok
Ama aile söz konusu olunca, ‘Ya Allah, beni onlardan uzaklaştır.’ şeklinde değil. ‘Ya Allah, ilişkilerimizi iyileştir.’ şeklinde olur.
‘رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا ‘
‘Allahım, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz aydınlığı olanı bağışla.’ Göz aydınlığı..
Ve, ‘قرة’, Arapça’da sabit, hareketsiz anlamına gelir.
Onlardan gözlerimi ayıramam. Onları okadar çok seviyorum ki onlardan başka yere bakmak istemiyorum. Onları okadar çok seviyorum ki telefonu kapatmak istemiyorum
Annen aradığında ; ‘Anne, kapamalıyım!’ Telefonu kapatmasını bekleyemiyorsun.
‘Tamam, tamam bitti mi? Sana sonra dönebilir miyim, diğer hattayım? -Gerçekte değilim ama- diğer hattayım.’
Durum buysa, “göz aydınlığı” henüz yok demektir. Normalde onları görmeyi bekleyemezsin. Ama burada durum bu değil.
Bu aile için yaptığımız dua, aramızdaki gerilimlerin yok olması için
Son travma türü neydi? Son üzüntü türü? Sebebi neydi? Ah..
Bir çok insana göre, eğer travma bir duruma, hastalık, sevdiğin birinin ölümü gibi kontrol edemeyeceğin şeylere bağlıysa, ne yaparlar biliyor musunuz?
‘Esef’ (أسف) duyarlar. Öfkeye dönüşen büyük bir üzüntü duyarlar ve genellikle bu öfke Allah’a yöneliktir
Böyle bir durumda, zayıf imanlı kişiler, duruma bakıp öfkelerini Allah’a yöneltirler
‘Niçin Allah bunun olmasına izin verdi? Niye Allah bana bunu yapıyor? Daha iyisini hak ediyorum’ derler
‘Kendine nasıl Merhametli, Seven ve Koruyan diyebilir bana bunları yaparken?’
Bu çok yaygın görünen bir olay günümüzde. Bu üçüncü tip mutsuzluk. İnsanlar acı çekiyor ve Allah’ı suçluyorlar
Kötü deneyimler yaşıyorlar ve sonra Allah’ı suçluyorlar
Bunu yapabilecek insanlar Allah’ın kim olduğunu bilmeyen insanlar sadece
Allah’la uzak bir ilişkiniz var, O’nun hakkında birçok varsayımda bulunuyorsunuz
Sadece Allah’la olan değil genel olarak ilişkilerle ilgili olarak şunu öğrendim. Her gün konuştuğunuz bir arkadaşınız varsa, aynı görüştesinizdir
Onlarla 3,4,5 ay konuşmazsanız, nasıl düşündükleri hakkında varsayımlarda bulunmaya başlarsınız ya da sizin hakkınızda ne düşündükleriyle ilgili
Böyle olur. Uzak mesafeli bir ilişkiniz varsa, çok yanlış anlaşılma yaşarsınız
Arada sırada sizi arasalar da dediklerini yanlış yorumlarsınız
Neden? Çünkü sürekli bir irtibatta değilsiniz
Biriyle sürekli konuşmuyorsanız, hep daha çok yanlış anlaşılma olur
Allah’la sürekli bir iletişim halinde olmadığımızda, Allah’la ilgili gerçekten ama gerçekten tuhaf düşünceler oluşturmaya başlarız
Allah’ın bizim için ne ifade ettiği, bizimle ne kadar ilgilendiği ile ilgili gerçekten zayıf fikirler. Ve sonra Allah’ın dediğini gerçekleştirmiş oluruz
Bir Hadis-i Kudsi’de أَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِي بِي “Ben kulumun Benim hakkımda yaptığı zannına göreyim”
Benim umursamadığım zannına sahipse, bunu gerçekleştiririm
Sevdiğimi varsayıyorsa, öyle yaparım; rızıklandırdığımı varsayıyorsa, rızıklandırırım
Allah’a karşı bir tavır takınıyorsunuz ve Allah onun misli ile karşılık veriyor
Bu yüzden Allah hakkında olumsuz bir düşünceye sahipseniz, hayatınız daha kötü hale gelir ve bunu kendine sen ettin
Çünkü Allah buyuruyor: Bana karşı olan tutumunuza göre size veririm. Size göre nasıl olduğumu tutumunuz belirler
Allah’ın bana karşı tutumu bana bağlı, hadisin vaadettiğine göre
Şimdi de son olarak reçetelerin kendileri… Farklı üzüntü türlerinden bahsettim ve şimdi de son kısım, söz veriyorum, son kısımdayım
Bu kısma Allah’ın en güzel isimlerinden biriyle başlamak istiyorum: Rahman (الرحمن)
Rahman (الرحمن) Arapça ‘rahme’ (رحمة) kelimesinden gelir, genelde acıma/merhamet diye tercüme edilir. Ben bu çeviriye pek de çok katılmıyorum
Bir çok yönden problemli. Problemli olduğu yönlerden biri, acıma/merhamet, canın bağışlandığı zaman kullanılır
Mesela ‘asker ona acıdı/merhamet etti.’ Bu ne demek? Yani onu öldürmediler
Elim sende oyunu oynarken ya da hiç ‘merhamet’ oyunu oynadınız mı? Biri ‘merhamet’ deyince ne demek olur? Beni bağışla / bana kıyma
Güreşçi adamı havada tutarken, adam aşağı bakar ve güreşçinin başına vurarak der ki ‘Hey bana acı/merhamet et’ Ne istiyor? Bağışlanmayı
Acıma/merhamet kötü bir şey olmak üzereyken sonradan olmadığında, bu bağlamda kullanılır. ‘Bana acıdığın için teşekkürler” Birine kıymama
Bu yüzden Allah’ı Türkçe’de acıyan/merhamet eden olarak düşündüğümüzde, bu çağrışımı yapamayız
‘Kötü şeyler olacak, Allah da bizi cezanlandırmamaya karar verdi’ şeklinde düşünemeyiz. Hayır
Aslında Arapça’da ‘rahme’ (رحمة) kelimesi, ‘rahm’ (رحم) kökünden gelir. Rahm hamile olduğunda ‘annenin karnı’ anlamına gelir
Ana rahmi. Ve bir hadiste, ‘rahm’ aslında ‘rahme’ ile bağlantılıdır
Allah buyuyor ki, ‘Rahme’nin ne olduğunu en iyi anlamanızın yolu, ana rahminin ne olduğunu düşünmenizden geçiyor
Bu size ‘Rahme’nin ne olduğuna dair bir fikir verir, ve sonra belki Rahman’nın Kim olduğunu anlayabilirsiniz
‘Bismillah er-Rahman er-Rahim’deki ‘Rahman’ diye dua ettiğimizin Kim olduğunu
Ana rahmi, hepimiz varlığımızın bir noktasında oradaydık
Yiyecek, barınma, giysi gibi şeyler için endişelenmek zorunda kaldık mı yoksa bütün ihtiyaçlarımız giderildi mi?
Eğer bir sorun varsa, kim bu sorunla ilgilendi? Anne ilgilendi
Bu rahim bizim dünyamızdı. İlgi ve sevgiyle sarmalanmıştık. Bizi taşıyana da kahırdan başka bir şey sunmadık
Anne bu çocuğundan dolayı acı çekti. Bu çocuğu doğururken neredeyse ölüyordu
İnsan varoluşunda buna benzer başka bir senaryo yok, sizi neredeyse öldürecek olan biri bütün sevginizi elde etsin
En azından bebeğe kızıyor olmanız lazım. ‘Bu beni neredeyse öldürüyordu’
‘Senin için ne kadar kan akıttığımı biliyor musun?’ En azından çocuğa kız. Ama anne onu görür ve ne der?
‘Ah bebeğim, buna değerdi.’ Bu bebek, annenin karnındayken bile, geriniyor, annenin kaburgalarını çekiştiriyor, tekme atıyor
Bir sürü şey. Annenin kusmasına neden oluyor, her şeyin tadı kağıt gibi, lavaboya kolaylıkla gidemiyor, uyuyamıyor
Bu tarafa yatsa sırt ağrıyor, diğer tarafa yatsa kaburgalar ağrıyor. Sürekli bir acı içinde. Ve hala çocuk için sahip olduğu tek şey, sevgi
Aslında ‘rahme’nin temel anlamlarından biri, seni ilgisiyle sarmalayan kişi. Nedeni ne? Hangi duygudan dolayı? Hangi his?
Sevgiden dolayı seni ilgisiyle sarmalayan biri ve bunu kimse Allah’tan çok yapmaz. O, bizi ilgisiyle sarmalar, sevgisinden dolayı
Rahman budur. O halde, eğer O’nun kim olduğunu bilsen, Allah hakkında belli bir şekilde konuşuyor olmazdın. Allah hakkında böyle konuşuyor olmazdın
Çünkü yaratılmışları Allah’la kıyaslayamazsın
Karnındayken annenin senin için yaptıklarıyla, Allah’ın sürekli senin için yaptıkları kıyaslanamaz bile. İkisini karşılaştıramazsın bile
Allah bize karşı böyledir. Rahman. İşte bu Kur’an’daki ilk reçete. Allah’ın isimleri ve onlardan biri, Rahman
Sürekli niyaz ettiğimiz, sürekli dua ettiğimiz
Sizlerle paylaşmak istediğim ikinci örnek, vallahi, konuyla ilgili tüm Kur’an’daki en güçlü örneklerden biri
Musa (a.s) o insanların Mısır’dan kaçmalarına yardım etti. Bunu biliyorsunuz, değil mi?
Dikkat konusunda nasılsınız bu arada? İyi gidiyor musunuz? Tamam
Eğer iyi değilseniz, uyumaya devam edin, sorun yok. Peki
Musa (a.s) Allah’ın izniyle halkının Mısır’dan kaçmasına yardım etti. Bu insanlar baya bir zamandır köle durumundaydılar
Kölelik mutlu bir dönem mi yoksa acı bir dönem mi? Acı bir dönem
Bu acıya eklenen şey ise, suyun karşısına yürüyerek geçen insanlar, gözleri önünde katledilen bebeklerinin canlı hatıralarına sahipler. Kendi bebeklerinin
Kendi çocukları sadece ölmüyor, öldürülüyor. Bu kolaylıkla yok olabilecek bir anı mı? Hayır
Firavun’un pençesinden kaçmış olsalar da, bu insanlar tarif edilemez şekilde acı bir hayat yaşadılar
Sadece bir evladı yitirme değil. Binlerce evladı yitirme. Anne babalarının gözleri önünde
Merhametsiz askerlerin elinden. Bu Mısır’daki bir politikaydı
Mısır’dan kaçan acı dolu anne baba topluluğu var. Acı dolu anne baba topluluğu. Ve Musa (a.s) onların kaçmasına yardım etti
Şimdi diğer taraftalar. Mutsuzluk yok oldu mu? Hayır
Musa (a.s) onlara bir hutbe verecek. Sanırsın ki bu hutbe, onlara sabırlı olmalarını anlatacak
Çünkü biri mutsuz olduğunda, genelde onlara ne deriz? ‘Sabırlı ol’
Kimse sana söylemez nasıl! Herkes ‘sabırlı ol’ der
Sabır bir hedeftir. Sabır için bir ‘nasıl’ yoktur. Oraya varırsın
‘Sabırlı ol’ denince sadece ‘tamam, hmmm sabırlıyım, oldu’ diyemezsin. Bunu yapamazsın
‘Hala gelmiyor, hala gelmiyor’
Seni sabra götürecek belli başka şeyleri yapman gerekir
Sabır sadece öylesine yapabileceğin bir şey değil. Sabır kazanılan bir güç. İçimizde doğuştan bulunan bir şey değil
Geliştirilmesi, yapılandırılması gerek
O halde bu hutbedeki soru, bana göre, Allah (a.v.c) bize sabrı geliştirmenin anahtarını veriyor
Gerçekten de, onlar bir çölün ortasındalar. Yiyecek stokları yok
Ve yaşadıkları korkunç geçmişin travmaları ve üzüntüleri var
Allah (a.v.c) Musa’nın (a.s) ağzından onlara dedi ki, bu hutbeyi dinleyin. وَقَالَ رَبُّكُمْ لَئِن شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ
“Şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım” (İbrahim: 7)
Rabbiniz buyurdu ki, eğer şükrederseniz, azıcık bile olsa, O kesinlikle ama kesinlike temin eder
Buyurdu ki ‘Ben kesinlikle ama kesinlikle sizi temin ederim ki nimetimi artırırım, size daha çok çok veririm’
Hangi konuyu gündeme getirdi? Yapman gereken ne? Sabırlı olmak mı? Hayır. Ne? Şükretmek
Perişanlıktan başka bir şey yaşamamış insanlara nasıl diyorsun? Perişanlıktan başka bir şey yaşamamışlar ve sen mimbere çıkıyorsun ve ne diyorsun?
Şükretmelisiniz. Bu mutsuzluğun anahtar reçetesidir. Düşünce değişikliği
Sabır hakkında düşünmek yerine, çünkü sabır demek yaşadığın sorunu düşünmek ve şu an ona sabır gösteriyor olmak demek
Allah’ın elçisi, Musa (a.s) bütün insanların düşünce yapılarını değiştirdi
Dedi ki ‘Hayatınızda meydana gelen acı şeyleri düşünmeyin. Hayatınızda olan iyi şeylere odaklanmanız gerek’
Ve hayatınızdaki iyi şeylere odaklandığınızda, kimi takdir edersiniz?
Allah’ı (a.v.c), ve bu da sizin şükretmenizi sağlar. Şükrettiğinizde de, ne kolaylaşır? Sabır kolaylaşır
Şükür olmadığı zaman, sabır imkansızdır. Alimlerimiz sabır ve şüküre neden bir kuşun iki kanadı der?
Bir kuş tek bir kanatla uçamaz. Neden böyle derler? Bir sebebi var
Çünkü şükür olmadan bu insanlar hayatlarına devam edemezler
Ve ne kadar güzel bir şey ki Allah (a.v.c) ayette buyuyor, eğer şükrederseniz, yemin olsun ki ‘size (nimetimi) artırırım’ لَأَزِيدَنَّكُمْ
Fiilin en güçlü hali kullanılmış. Allah normalde Kur’an’da ‘ben’i kullanmaz. ‘Biz’den daha da nadir bir yapı. En nadir olanı
Ama onlara diyor ki çok az bir şükür bile gösterebilirseniz (geçmiş zaman kullanılmış), ‘eğer şükrederseniz’, bunu bile yapsanız, size garanti veriyorum
Yeniden ve yeniden, yeniden ve yeniden, yeniden ve yeniden size artırırım
Şöyle bir soru gündeme geliyor. Birine ‘Hey ben sana artırmak istiyorum’ dediğinizde, bu size hiç anlamlı geliyor mu?
‘Ne demek istiyorsun? Beni ağırlık konusunda mı artırmak istiyorsun? Bilgi? Bilgelik? Sabır? Suç? Neyimi artırmak istiyorsun? Para? Bu ilgimi çeker’
Allah (a.v.c) ayette buyuyor, Musa’nın (a.s) bu hutbesi aracılığıyla diyor ki ‘Eğer şükrederseniz, çok az bile olsa, Ben kesinlikle hepinize artırırım’
Cevaplamadığı soru ‘hangi konuda?’ زاد يزيد Bu fiilin bir ayırıma ihtiyacı var
Mesela diyoruz ki رَبِّ زِدْنِي Rabbim artır… Neyi? عِلْمًا ilmimi
Ağırlığımı (وَزنًا) değil. Bu, Allahım kilomu artır, demek olur, hayır hayır hayır
İlmimi, bilgimi. Beni ilimde artır. Bu ayette Allah ‘size artıracağım’ sözünü veriyor. Hangi konuda olduğunu söylemiyor
Neden? Çünkü her birinizin başka bir konuda artışa ihtiyacı var. Yani, ‘ihtiyacın olan her neyse, artıracağım’
Size artırmayı sınırlandırmayacağım. Bazılarınıza çocuklar konusunda nimetimi artıracağım, bazılarınıza sabır konusunda
Bazılarınıza güçte, bilgide, rızıkta, mutlulukta, neyin artmasına ihtiyacınız varsa onu artıracağım
Çünkü mutsuzluk bir şeylerin azalmasıdır değil mi? Bir şeyler eksiktir. ‘Ben onu artıracağım, onu dolduracağım sizin için. Siz sadece şükretmelisiniz’
‘Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.’ (İbrahim:7) Subhanallah
‘Eğer nankörlük ederseniz…’ Allah cevap vermiyor. Arapça’daki şart cümleleri… Türkçe’deki ‘Eğer – O zaman’ ifadelerini bilirsiniz. Eğer şöyle yaparsan, o zaman böyle olur
‘Eğer şükrederseniz, o zaman size artırırım.’ Değil mi? ‘Ama nankörlük ederseniz…’ Allah ‘o zaman/o halde’ demiyor. Bu Allah’ın merhametini gösteriyor
‘Eğer nankörlük ederseniz, nokta nokta nokta.’ İçini doldurmadı. Bu O’nun merhameti. Eğer başka bir şeye şükredemiyorsan, bunun içini doldurmamasına şükret
Yeni bir cümleye başladı: ‘Hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.’ (İbrahim:7) Arapça’da oraya ‘fe’ getirmedi. Getirseydi, cezalandırılacağın anlamına gelirdi. Allah oraya ‘fe’ koymadı
Kur’an’daki her harf, vallahi, her harf, inanılmaz. Son reçete. Bunun hepsi aynı notun içerisinde. Mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağım
Peygamberimizin (s.a.v) hayatındaki duygusal olarak en travmatik yaşantılardan birinin sevgili oğlunu kaybetmesi olduğunu size söylemiştim
Bu olayın üzüntüsüne eklenen şey ise, hiç şüphesiz, Ebu Leheb ve onun karısı, bunların hepsinin meydana gelmesi. Ve iki sure nazil oldu
Çoğunuzun büyük ihtimalle aşina olduğu, Leheb Suresi. Ama ilginç bir şekilde ve daha da önemlisi, Kevser Suresi
Kevser Suresi nazil oldu. Ve Kevser Suresi Peygamberin (s.a.v) kaybettiği şeye değinmez bile. Ve hepimiz Peygamberin (s.a.v) ne kaybettiğini biliriz
Bunu düşünmeden durmak zordur. Zordur. Ve Allah (a.v.c) buyurur ki إِنّا أَعطَيناكَ الكَوثَرَ ‘Şüphesiz biz sana Kevseri verdik’ Sana Kevseri verdik
Burada sen kaybettiğin şeyi düşünüyorsun ve Allah senin düşüncelerini tamamen değiştirerek Allah’ın sana verdiği şeyi düşünmeni sağlıyor
Bu, mutsuzluğun en önemli reçetesi. Kendi kendine düşünüyorsun ‘Allah bana çok şey verdi’
Allah, Elçisine diyor ki, en zor zamanda, sana en büyük bolluğu verdim. Daha fazla ne isteyebilirsin? Kevser, bundan daha fazla abartı (مبالغة) bulamazsın. Kevser
Arapça’daki en nadir yapılardan biri. Kevser. Bundan daha fazlasına sahip olamazsın. Bazıları, onun Kur’an olduğunu söylüyor. ‘Sana Kur’an’ı verdim. Neden mutsuzsun?
Eğer Benim Kitabıma, Benim Kelamıma sahipsen, hayatta neyin eksik olabilir?’ Peygambere (s.a.v) böyle söyleniyor
Kur’an’ın kendisi mutsuzluğun reçetesidir. Allah seninle ve benimle konuştuğu zaman, bu mutsuzluğun reçetesidir. Daha fazla ne isteyebiliriz?
Ve bu arada, şükrettiğiniz zaman, şükrü gösteren nedir? Şükrü gösteren namazdır. ‘O halde Rabbin için namaz kıl’ (Kevser:2)
Kutlamayı gösteren nedir? Bir hayvan kurban etmek. Kutlama. وَانحَر ‘Kurban kes’ (Kevser:2)
Düşmanın için endişelenme bile. ‘Muhakkak ki sonu kesik olan sana buğzedendir.’ (Kevser:3) Düşmanınla ben ilgileneceğim
Sen sadece namaz kılmakla ilgilen ve sana verdiğim iyi şeylere odaklan. Sadece bunları düşün ve mutsuzluğun yok olacak
Müslümanların Kur’an’dan bu reçeteleri öğrenmeleri gerekecek. Bunlar size gelmeyecek…. Ben bunun hakkında konuşabilirim ama bu sizinle kalmayacak
Sizinle kalacak olan, sizin Kur’an’la olan ilişkiniz. Allah sizin mutsuzluğunuzu Kur’an’la yok ettiğinde
Siz kişisel olarak bu Kelamla, Allah’ın kelamıyla, duygusal bir bağlılığa sahip olduğunuzda, bu size olduğu zaman, mutsuzlukla boğuşuyor olmayacaksınız
Mutsuzluk gelecek ve Allah onu yok edecek. Yine gelecek ve Allah yine onu yok edecek. Yine gelecek ve Allah yine yok edecek
Allah Peygambere (s.a.v) ‘Biz sana Kevseri verdik’ dediğinde, Peygamber (s.a.v) bir daha hiç mutsuzluk yaşamadı değil. Yaşadı. Ama Allah onu yok etmeye devam etti
Ve yok etmeye ve yine yok etmeye. O yüzden Kur’an’ın kendisi bir reçetedir
Eğer Kur’an’la uzak bir ilişkiniz varsa, bilmiyorum, belki ilaç falan alın
Allah’a inanmayan insanları deneyin. Yeis insanları, umutsuzluk insanları
Hiç umudu olmayan insanlar. Bu insanlar her yola başvurabilir. Mutsuzluklarından kurtulmak için istedikleri her yola
Mutsuzluktan kurtulmak için şimdilerde ne yapıyorlar biliyor musunuz? Bilgisayar oyunu oyunuyorlar. Yaptıkları bu
Uyuşturucu alıyorlar. Ot içiyorlar. Halüsinojenler kullanıyorlar. İçki içiyorlar. Bütün gece beyin uyuşturan müzikler dinleyebilsinler diye klüplere gidiyorlar
Böylece hayatlarının aslında ne kadar acınası olduğunu düşünmek zorunda kalmıyorlar. Ertesi gün hep kusmak zorunda olmalarına rağmen fark etmiyor. Çünkü en azından şu an mutsuzluklarıyla uğraşmak zorunda değiller
Mutsuzlukları onları yiyip bitiriyor. Allah (a.v.c) bu Kitapta bize bütün mutsuzluk türleri için bir çözüm verdi. Allah’tan sadece isteseydik
Mutlu insanlar olurduk. Ben diyorum ki dünya Kur’an’ın sunduğu iyimserlikten faydalanabilir. Gerçekten sunuyor. Ama biz onu sergileyene dek dünya onu görmeyecek
Eğer Kur’an insanları hep kaşlarını çatıyorsa, neden herhangi biri Kur’an’a merak duysun? Hakikaten
New York’ta uzun süre yaşadım. Burada liseye gittim. Buradan 4-5 sene önce ayrıldım. Müslümanların normal şekilde gülümsemesi diye bir şeyin olduğunu bilmiyordum
Buradan ayrıldığım zaman bu benim için yeni bir deneyimdi. Kaide bu değildi. Arkadaşlar, sorun ne?
Şehirdeki herkes çok mutsuz ve bunun için birçok sebepleri de var. Havadaki dumanlı sis, metrodaki itiş kakış, herkesin yolunuzu kesmeye çalışması, insanlar, park sayacı ve herneyse
Hepinizin üzgün olmak için sebepleri var. Olabilir. Ama siz müslümansınız. Sadece müslüman olduğunuz için hayatlarınızda bir mutluluk, bir neşe sergilemeniz gerekir
İnsanlar şöyle olmalı ‘Neden mutlusun?’ ‘Biliyorsun, la ilahe illallah, bütün problemlerimle baş ediyor, sorunlarımla ilgileniyor.’ Sergilemeniz gereken bu
Size üzgün olmamanız gerektiğini söylerken kendim üzgün gibi görünmek istemiyorum çünkü bu amaca ters düşer. Ama mutlu olun
Mutlu olmak için çok sebebimiz var. Allah’a şükretmek için çok fazla nedenimiz var. Olağanüstü bir zamanda yaşıyoruz
Yaşıyoruz, inanıyorum – tam bir dakika içinde bitireceğim inşaAllah – dünyada büyük bir İslami rönesansın eşiğindeyiz
Ve bizim sürücü koltuğunda olma fırsatımız var. Kuzey Amerika’daki müslüman gençliğin dünya genelindeki bir İslami rönesansın sürücü koltuğunda olma fırsatı var
Kültürel, entellektüel, ahlaki rönesans. Biz en aşağıdayız. Daha aşağı gidemezsiniz. O halde bakılacak tek yol, neresi? Bakılacak tek yol yukarısı. Yukarı bakmak. Burada çok potansiyel var
Söyledim arkadaşlar, bütün ülkeyi geziyorum. Sizin New York’ta sahip olduğunuz emsalsiz şey ne biliyor musunuz? Sizde olan ve diğerlerinde olmayan? Güç ve sayı
Burada daha fazla genç müslüman var, bazı sebeplerle, dindar olan ya da dini açıdan hevesli. Benzeri ülkenin başka yerinde görülmüyor. Benzeri yok
Arkadaşlar sizin sorunlarınız var. Olmadığını söylemiyorum. Sizin meseleleriniz var. Burdan ayrılmamın bir sebebi var
Ama aynı zamanda olağanüstü bir potansiyeliniz var. Aman Allahım. Buradaki potansiyelin eşi yok
Eskiden söyle düşürdüm ‘Amerika, bilmiyorum, Avrupa’daki müslümanlar gibi, belki Londra’dakiler gibi.’ Bir kaç kez Londra’da bulundum. Hayır sizin büyük bir avantajınız var
Çok fazla öğrenci üniversiteye gidiyor, dinlerini öğrenmeye çalışıyor ve dünyaya İslam’ı sunmaya çalışıyor
Siz arkadaşlar büyük bir rönesansın dümen takımındasınız. Öylesiniz. Sadece büyük düşünmeniz gerek
Ve iyimser olmanız gerek. Minnettar olmanız lazım, Allah sizi bu pozisyona yerleştirdi. Bununla ne yapacaksınız?
Gerçekten. Bununla ne yapacaksınız inşaAllahu Teala? Allah (a.v.c) bizi mutsuzlukla boğuşan insanlardan etmesin
Allah (a.v.c) hepimizi Kitabındaki mutsuzluk reçeteleriyle iyileşenlerden etsin
Allah (a.v.c) namazlarımızı, dualarımızı, okuduğumuz Kur’an’ı, öğrenmemizi, birbirimizle olan kardeşliğimizi, birbirimize samimi nasihatlarımızı kalplerin onarılmasına, kırık kalplerin iyileşmesine bir vesile kılsın
Allah (a.v.c) mescidlerimizi, cemaatlerimizi ve Müslüman Öğrenci Derneklerimizi, kardeşliğin, hoşgörünün, anlayışın ve birbirine karşı iyi duyguların teşvik edildiği yerler eylesin
Kıskançlığın, kötü duyguların, öfkenin, şüphenin ve kinin yok ediliği yerler eylesin
Ve Allah (a.v.c) bizi dünyadaki herkese örnek olan insanlar kılsın. Ve işte İslam hayatı böyle güzelleştiriyor. Müslümanları güzel yapan da bu
بارك الله لي ولكم في القرآن الحكيم ونفعني وإياكم بالآيات والذكر الحكيم
Bugün bu kadar uzattığım için içtenlikle özür diliyorum. Ama eğer bir sorunuz varsa, eminim ki yok, kısaca değinmeye çalışacağım
0 Yorum