“Andolsun biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?” (Kamer: 54/17)
Bu ayet, Kur’an’ın mesajının evrenselliğine ve onun anlaşılması ve ezberlenmesi kolay, “eğriliği olmayan, Arapça bir Kur’an“ (Zümer : 39/28) olduğuna işaret eden pek çok ayetten sadece biri.
Buna rağmen, insanlar Kur’an’ı okumaya ve anlamaya niyet ettiklerinde, doğru okumak için geliştirilmiş karmaşık telaffuz kurallarıyla (tecvit) tanışırlar. Kur’an’ın manasını aslî haliyle kavramak için (Arapça dilbilgisi kurallarını da içeren) temel Arapça öğrenme ihtiyacı hissederler.
Kur’an’ın okunması, anlaşılması ve uygulanmasıyla doğrudan ilişkili, ayrıntılı Kur’an bilimleri onları dehşete düşürür: okuma metodolojisi (kıraat), ayetlerin iniş sebepleri (esbab-ı nüzül), Mekke ve Medine’de inen ayetler ve bunlara has özellikler, hükmü kaldırılan hüküm ve ayetler (nesih-mensuh), açıklama-yorumlama bilgisi (tefsir), Kur’an’ın gramatik analizi (i’rab), bunlardan bazıları.
Şu halde coşkuyla bu işe başlayanlardan pek çoğunun cesaretinin kırılıp çalışmalarının yavaşlayarak, “bi’ dakika, bunun kolay olması gerekmiyor muydu” diye sormalarına şaşmamak gerek. Teselli olacaksa, aklımızdan çıkarmamalıyız ki Kur’ani ilimler Arap ve Arap olmayanlara eşit güçlüktedir. Günlük, modern Arapçayı bilmek ayrı şeydir, Kur’an Arapçasını telaffuz etmek, ezberlemek ve anlamak apayrı.
Bununla beraber, Kur’an’dan bilgi ve fayda edinme yolları –Allah’ın bahşettiği lütuf ve kişinin kendi çalışma ve azmine bağlı olarak- herkese eşit oranda açıktır.
1. Basit ve gerçekçi hedefler belirleyin
Bana “Kur’an İlimlerine Giriş” adlı Ahmad Von Denffer’in yazdığı bir kitap verildiğinde sevinçten uçmuştum. Sadece şimdiye kadar bana kapalı kalmış olan İlahi ilme erişme ihtimalinden değil, aynı zamanda yazarının, Arap olmadığı halde Kur’an’ı Arapça okuyup, anlayıp, hakkında ilmi bir eser yazacak düzeyde öğrenmeyi başarmış olmasından!
Kitabın girişinde şöyle diyor: “Kur’an’a göstermemiz gereken yaklaşım, naçiz kanaatimce, üç aşamada tanımlanır: Öncelikle Kur’an’ın mesajını dinleyerek veya okuyarak edinmeli; sonrasında bu mesaj üzerinde düşünerek, anlamlarını çalışarak kavramalı; üçüncü aşamada da Kur’an’ın mesajını şahsi yaşamınızı ve toplumun yaşantısını ona göre düzenleyerek uygulamaya koymalısınız.”
İlahi ilmin derin denizine balıklama dalıp, bir sürü şey yüklenip yarı yolda kalmak yerine, gerçekçi olarak elde edilebilecek (ve uygulanacak) bir hedefle yola çıkmak, yavaş ve istikrarlı şekilde bilgi ve yetenekleri artırmak daha mantıklıdır.
Hem geçmişte hem günümüzde, ana dili Arapça olmadığı halde Kur’ani ilimlerde büyük derinlik elde etmiş pek çok alim vardır. Bu, Kur’an’a talip olan öğrenciler için büyük bir ilham kaynağı değil sadece; aynı zamanda Kur’an’ın gerçekten de anlaşılıp bilinmesinin herkes için kolay olduğuna dair bir işarettir.
2. En iyi öğretmeni bulun
Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabından birçoğu –kadın-erkek- Kur’an’ın tamamını namazda onun arkasında saf tutarak öğrendiler. Hiç kimse Kur’an’ın hakiki bilgisini –ne kadar temel de olsa- bir hoca olmaksızın edinemez. Bunu göz önünde bulundurarak, nitelikli ama İlahi bilgiyi yaymak için fazladan bir adım atmaya gönülsüz –veya sadece yeteneksiz- birindense, güzel ahlaklı, davranışları Nebevi geleneği (sünneti) yansıtan, samimiyetle öğrencilerinin hayrını düşünen bir hoca bulmaya gayret etmeye değer.
Kur’an’ın büyük kısmını ezberlemiş olan pek çok sahabe arasından Rasul –sallallahu aleyhi ve sellem, ashabına “Kur’an’ı dört kişiden alın (öğrenin): Abdullah b. Mes’ud, Salim, Muaz b. Cebel ve Übey b. Ka’b’dan.”(Buharî, Menakibu’l-Ensar) buyurmuşlardır. Bu demek oluyor ki iyi bir öğretmenin, sırf bilgili olmanın ötesinde başka belli özellikleri de var.
3. Kur’an dostu olmanın faydalarını öğrenin
İnsanlar sık sık “Anlamını bilmiyorsan veya tam olarak uygulamıyorsan Kur’an okumanın ne anlamı var?” derler. Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem- “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı öğrenen ve öğretendir.” (Buharî, fedailü’l-Kur’an) buyurmuştur. Bu “hayırlı” tanımı içinde yer almak istiyorsak, yapmamız gereken samimi bir talebe veya öğretmen olmaktır. Bu kadar.
Başka rivayetlerde de Rasulullah’ın –sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurduğunu görüyoruz:
“Kim Allahın kitabından bir harf okursa, onun için bir hasene (sevap) vardır. Her hasene için ise, on misli sevap vardır. Ben ‘Elif, Lam, Mim bir harftir’ demiyorum. ‘Elif bir harf, Lam bir harf, Mim bir harftir.” (Tirmizi)
“Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.” (Buhari)
“Kur’an’ı okuyup ona sahip çıkan kimseye (ahirette): ‘Oku ve (cennetin derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zira senin makamın, okuduğun en son ayetin seviyesindedir.’ denir.” (Ebu Davud)
Allah teala Adildir ve nimetini kimsenin milliyetine veya konuştuğu dile göre artırıp azaltmaz. Aksine, niyetlerimizdeki ihlasa bakar ve bizi salih amellerimiz oranında mükafatlandırır. Kur’an, “gönüllerimizin baharı, hayatlarımızın nuru” olabilir… Tıpkı bizden önce gelip geçmişlerin –Arap veya değil- olduğu gibi.
0 Yorum