Herhangi bir kabı doldurabilmek için önce boşaltmak gerekir. Kalp de bir kap gibidir ve diğer herhangi bir kap gibi, başka bir şeyle doldurulmadan önce boşaltılması gerekir. Kalbi Allah Sübhanallahi ve Teâlâ’dan başka olan her şeyden arındırmadan, bunları kalpten boşaltmadan, Allah Sübhanallahi ve Teâlâ ile doldurmak imkansızdır.
Kalbi diğer her şeyden boşaltmak, “hiçbir şeyi sevmemek” anlamına gelmez. Tam tersine, Allah’ın da söylediği gibi gerçek aşk, yanlış şeylere bağlanmadığında en saf halindedir. Kalbi boşaltmanın ilk adımını, şehadetin ilk kısmında buluyoruz. Dikkat edin, şehadetin başlangıcı çok kritik bir anlaşmayla başlıyor, çok zorunlu bir boşaltma ile. Gerçek tevhide ulaşmayı umut etmeden önce, tek olan bir Allah’a inancımızı açıklamadan önce, “la ilahe illallah” diyoruz, Allah’tan başka ilah yoktur. İlah tapılan bir objedir. Ama şunu anlamak da çok önemli; ilah sadece ibadet ettiğimiz bir şey değil. İlah, hayatımızı etrafında döndürdüğümüz, emirlerine riayet ettiğimiz ve bizim için her şeyden daha önemli olan, en üst yere koyduğumuz şey! Onun için yaşadığımız, onsuzsa yaşayamayacağımız şey! Bu yüzden, her insanın -ateist, agnostik, Müslüman, Hristiyan veya Yahudi, herkesin- bir ilahı vardır. Herkes bir şeylere tapar. Birçok insan için, bu tapınılan obje bu dünyadan bir şeydir. Bazı insanlar zenginliğe, bazıları mevkiye, bazıları üne, bazıları kendi zekalarına tapar. Bazı insanlar, başka insanlara tapar. Ve diğer bir çoğu, Kuran’ın da tanımladığı gibi, kendilerine taparlar, kendi isteklerine, kendi heveslerine. Allah Sübhanallahi ve Teâlâ diyor ki:
أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُون
“Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?” [Casiye / 23]
Bu tapınma objeleri, aslında bağlandığımız şeyler. Ama bu bağlanılan objeler sadece sevdiğimiz şeyler değiller. Onlar bizim kelimenin en derin manasıyla “ihtiyacımızın olduğu” şeyler. Öyle şeyler ki, eğer kaybedersek, bizi tam anlamıyla harap eder. Eğer Allah’tan başka vazgeçemeyeceğimiz herhangi bir şey, herhangi bir kişi varsa, işte bu yanlış bir bağlılığımız var demektir. Neden İbrahim Peygambere aleyhisselâm kendi oğlunu kurban etmesi söylendi? Onu özgürleştirmek içindi. Onu yanlış bir bağlılıktan kurtarmak içindi. Bir kere özgür oldu mu, sevdiği şey -ki artık bağlandığı şey değildi bu- ona geri verildi. Eğer onu kaybetmenin bizi tamamen mahvedeceği bir şey varsa, bu demektir ki yanlış bir bağlılığımız var. Bu yanlış ve sahte bağlılıklar, kaybetmekten aşırı derecede korktuğumuz şeylerdir. Öyle şeylerdir ki, eğer o şeyin bizden uzaklaştığını biraz bile hissetsek, hemen umutsuzca peşinden koşarız. Peşinden koşarız çünkü bu bağlandığımız şeyi kaybetmek tam bir hayal kırıklığı yaratır ve bu hayal kırıklığının vahameti de bağlanmamızın derecesine göre değişir.
Bu bağlandığımız şeyler para, eşyalarımız, diğer insanlar, bir fikir, fiziksel bir zevk, uyuşturucu, mevki sembolleri, kariyerlerimiz, başkalarının bizi nasıl gördüğü, fiziksel görünüşümüz ya da güzelliğimiz, kıyafetlerimiz, iş unvanlarımız, kontrol hissimiz, zekamız ya da mantığımız olabilir. Ama, bu yanlış bağlılıklardan vazgeçmeden kalbimizdeki yeri boşaltamayız. Kalbimizi boşaltmazsak da onu Allah’la gerçek manada dolduramayız. Birinin kalbini bu sahte bağlılıklardan arındırma çabası, kalp kabını boşaltmaya harcadığımız çaba, dünyevi hayatın en büyük mücadelesidir. Bu mücadele, tevhidin özüdür. Bu yüzden göreceksiniz ki, derinden incelendiğinde, İslâmın beş şartı özünde bu yanlış bağlılıklardan kopmayla alakalıdır:
Şehadet: Şehadet elde etmeye çalıştığımız bu kopmanın “tek inandığımız ve ibadet ettiğimiz şey sadece Allah’tır, nihai teslimiyetimiz, sevgimiz, korkumuz ve umudumuz sadece Allah’adır” demenin aslında sözlü uğraşısıdır. Kendimizi Allah’a olan bağlanmadan başka her türlü bağlanmadan özgürleştirmek, tevhidin en doğru gösterisidir.
Namaz: Günde beş defa, kendimizi dünyevî her şeyden çekip, sadece Yaradan’a ve asıl amacımıza dönmeliyiz. Günde beş defa, kendimizi dünyevi hayat için ne yapıyorsak yapalım ondan koparıp, Allah’a dönüyoruz. Namaz sadece günde bir kere, haftada bir kere emredilebilirdi ya da tüm namazları tek bir zamanda kılabilirdik, ama öyle emredilmedi. Namazlar tüm güne yayıldı. Eğer bizler, namazlarımızı vaktinde kılmaya devam edersek, onlara bağlanmaktan başka bir imkan zaten kalmaz. O anda hangi dünyevî işle meşgul olursak olalım (yaptığımız iş, izlediğimiz program, çalıştığımız sınav, aklımızdan çıkaramadığmız insan), vakit geldiğinde ondan koparız ve odağımızı bağlanmanın gerçek sahibi olan Allah’a döndürürüz.
Oruç: Oruç tutmak tam anlamıyla kopmak demek. Yemekten, içmekten, cinsel yakınlıktan, faydasız konuşmadan kopmak. Fiziksel olarak kendimizi dizginleyerek, yükseliriz, saflaşırız ve ruhsal benliğimizi yüceltiriz. Oruç tutarak kendimizi fiziksel ihtiyaçlarımızdan, arzularımızdan ve zevklerimizden koparmaya mecbur bırakırız.
Zekat: Zekatsa kendimizi paramızdan koparmayla ve onu Allah’ın yoluna vermeyle alakalı. Paramızı bu şekilde vererek, servetimizden kopmak zorunda bırakılıyoruz.
Hac: Hac, en kapsamlı ve önemli kopma ve ayrılma davranışlarından biri. Hacı olan kişi, hayatından her şeyi geride bırakır. Ailesini, evini, maaşını, sıcak yatağını, rahat ayakkabılarını, marka kıyafetlerini, bunların hepsinden yerde veya kalabalık bir çadırda uyumak, iki parça sade kıyafet giymek karşılığında vazgeçer. Hacda hiçbir mevki sembolü yoktur. Tommy Hilfiger ihram veya 5 yıldızlı çadırlar da. (5 yıldızlı otel reklamı yapan paketler, haccın kendisinden önce ve sonrasından bahseder. Hac sırasında Mina’da bir çadırda ve Müzdelife’de yerde ve sadece gökyüzünün altında uyursunuz.)
Farkında mısınız Allah, sonsuz ilmi ve merhametiyle, bizden sadece dünyadan kopmamız gerektiğini söylemiyor. Nasıl yapacağımızı da tarif ediyor! Beş şartın ötesinde, kıyafetlerimiz bile bu kopmayı doğuruyor. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bizlere görünüşümüzle bile kendimizi başkalarından ayırmayı, kalabalıktan farkı olmayı söylüyor. Başörtünüzü veya takkenizi giyindiğinizde ya da sakalınızla ne kadar isteseniz de ortama direk karışamazsınız. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki: “İslâm dîni garîb olarak başladı.Son zamanlarda da garib olacaktır. Bu garîb insanlara müjdeler olsun!” [Sahih Müslim]
Bu dünyada yalnızca “garip” olarak, ondan olmadan onun içinde yaşayabiliriz. Ve bu türlü bir kopmayla ve uzaklaşmayla, kalbimizi onu asıl besleyen ve ona hayat veren şeye hazır olması için boşaltabiliriz. Kalbimizi boşaltarak, onu gerçekten doyurabilecek şey için hazırlarız: Allah için.
merhaba daha önce kopyalama yapıp alabiliyor evlerimizde ders niteliğinde istifade edebiliyrduk neden şimdi kopyalama seçilmiyor ???
Allah razi olsun, cok faydali bir yazi.
Rabbim gercek anlamda iman edebilmeyi, kalbimizi ve zihnimizi mesgul ve hatta isgal eden tüm faydasiz duygu ve düsünceleri kenara koyabilmeyi ve kabimizi bosaltmayi nasip etsin, ki Rabbimizi hakkiyla taniyabilelim, hakkiyla iman edebilelim. Amin!
Yasmin Mogahed in kitabindan daha fazla cevriri yapin lütfen 🙂