Kabe İşgal Edildiği Zaman – Kabe Kuşatması
35 yıl önce,İslam’ın en kutsal mekanı olan Mekke’deki Mescid-i Haram, yakın İslam tarihinin en hayret verici, tartışmalı ve çok gizlenmiş olaylarından birinde aşırıcılar tarafından ele geçirildi.
Aşırıcılar Mehdi’nin kendi liderlerinden olan Muhammed Abdullah el-Kahtani şeklinde geldiğini ilan etti ve Müslümanları ona biat etmeye çağırdı.
Yüzlerce hacının rehin alındığı ve ardından yapılan çatışmalarda yüzlerce militanın, güvenlik güçlerinin ve rehinelerin çapraz ateşte öldürüldüğü bu olay İslam dünyasını şok etti.
Kuşatma, militanların olayı başlatmasından iki hafta sonra bitti ve mescit temizlendi.Saldırının ardından Suudi devleti İslami yasanın sıkı infazını uyguladı.
Cuheyman el-Uteybi
Olaya kayın biraderi Muhammed Abdullah el-Kahtani’nin Mehdi olduğunu ilan eden Cuheyman el-Uteybi liderlik etti. Uteybi bir vaizdi, Suudi Milli Muhafız Ordusu’nda eski onbaşıydı ve Suudi Arabistan’ın önde gelen Büyük Müftüsü Şeyh Abdulaziz bin Baz’ın eski bir öğrencisiydi.
Cuheyman, Abdulaziz bin Baz’a karşı durdu ve İslam’ın özüne dönmeyi savunarak Batı’ya karşı durulmasını, kadının eğitimine son verilmesini, televizyonun kaldırılmasını ve gayrimüslimlerin sınırdışı edilmesini istedi.
İktidardaki Suud hanedanının gösterişli, yozlaşmış ve saldırgan batılılaşma politikasıyla Suudi kültürünü yıktığını, bu yüzden meşruiyetini kaybettiğini ilan etti.
Uteybi ve Kahtani isyana teşvik suçundan birlikte tutuklanınca tanışmışlardı ve bu süreiçerisinde Uteybi, kendisine Allah tarafından gönderilen birsanrı ile ona Kahtani’nin Mehdi olduğunun söylendiğini iddia etti.
Onların aleni hedefi Dünya’nın yakın sonu için hazırlanan bir teokrasi yönetimi kurmaktı. Müritlerinin çoğu Medine İslam Üniversitesi’ndeki ilahiyat öğrencilerindendi. Diğer müritleri ise Mısır, Yemen, Kuveyt, Irak ve hatta Sudan’dan geliyordu.
Mesajlarını Suudi Arabistan’ın değişik camilerinde tutuklanmadan vaaz ettiler. Hükumet de onlara karşı koymak için isteksizdi.
Aslında ulema üyeleri Uteybi ve Katani’yi sorguladı ancak sonradan gelenekçi oldukları ve tehdit unsuru olmadıkları gerekçesiyle serbest bırakıldılar.
Varlıklı destekçilerinin bağışları sayesinde grup iyi silahlı ve eğitimli bir hale geldi. Bazı Ulusal Muhafız birlikleri isyancılara sempatik davranarak saldırıdan haftalar önce kaçak silahları, cephaneleri, gaz maskelerini ve erzakları mescitteki malikhaneye yerleştirdiler.
Ele Geçirme
20 Kasım 1979 günü sabahın erken saatlerinde Kabe İmamı Şeyh Muhammedel-Subayyil namaz için toplanmış, elli bin kişiye imamlık yapmak için hazırlanıyordu
Saat 05:00 civarında el-Subayyil’i elbiselerinden silahlar çıkaran isyancılar susturdu.Kapılar zincirlerle kapatıldı ve sorun çıkaran hacıları düzene sokmak için sadece tahta sopalara sahip olan iki polis öldürüldü. Silahlar aynı zamanda mescitteki kaçak silahlardı ve bulunmalarının önlenmesi için boş tabutlara konulmuştu.
İsyancıların sayısı ”en az beş yüz” ve ”beş yüz dört” olarak verilmişti. Bu sayı el-Uteybi’nin hareketine katılan kadınları ve çocukları da içeriyordu.
O zamanlar Kabe onarılıyordu. İsyancılar telefon hatlarını kesmeden önce bir işçi işgal hakkında dışarıya bilgi verebiliyordu. İsyancılar çoğu rehineyi serbest bıraktı ve kalanları mabette kilitledi. Mescidin yüksek seviyelerinde savunma pozisyonu aldılar, minarelerde keskin nişancı pozisyonu aldılar ve oralardan mekanı hakimiyet altına aldılar.
Mescidin dışındakiler içeride kaç tane rehine kaldığını, kaç tane militan olduğunu ve militanların nasıl hazırlık yaptığını bilmiyorlardı.
Olayın olduğu sırada Veliaht Prens Fahd, Arap Zirvesi’ndeki toplantı için Tunus’taydı ve Milli Muhafızlar Komutanı Prens Abdullah da resmi bir ziyaret için Fas’taydı. Bu nedenle Kral Halid olayla başa çıkma sorumluluğunu Prens Sultan’a, daha sonra Savunma Bakanı olan Prens Naif’e, daha sonra da İçişleri Bakanı’na verdi
Kuşatma
Olaydan bir süre sonra yüz kadar güvenlik görevlisi mescidi geri almaya teşebbüs etti ama ağır kayıplarla geri döndü. Hayatta kalanlar hızlıca Suudi Arabistan Ordusu’na ve Milli Muhafız Ordusu’na katıldı.
Akşam saatlerinde bütün Mekke şehri boşaltıldı. Prens Sultan, Turki bin Faysal Suud’u Suudi Arabistan istihbarat teşkilatı olan Muhaberat el-Amme’nin başı olarak atadı. Görevi ise mescidin içerisinden birkaç yüz metreyi ele geçirmekti ve Prens Turki bunu birkaç hafta sürdürecekti.
Her neyse, ilk yapılması gereken iş Abdulaziz bin Baz’ın liderliğini yaptığı ulemanın onayını almaktı. İslam, Kabe’de gerçekleşen herhangi bir şiddeti yasaklar. Hatta bu öyle bir derecededir ki, oradaki bitkiler bile dini bir izin olmadan sökülemez.
Abdulaziz bin Baz, özellikle Medine’de el-Uteybi’nin öğretmenliğini yaptığı için kendisini hassas bir durumun içerisinde buldu. Herşeye rağmen, ulema mescidin geri alınması için ölümcül darbenin vurulabileceği hakkında bir fetva yayınladı.
Dini onay ile birlikte, Suudi kuvvetleri üç ana kapıdan ön saldırılara başladı. Saldıran kuvvet püskürtüldü, kuvvetler isyancıların savunmasından dolayı yaklaşamadılar bile.Keskin nişancılar kendilerini gösteren askerleri bir bir vurmaya devam etti. Mes-cidin seslendirme sistemi, isyancıların mesajını Mekke sokakları boyunca yaymak için kullanıldı.
Suudi hükümetinin isteği üzerine Pakistan’dan General Pervez Müşerref (Daha sonra binbaşı oldu) komutası altında ”Rahbar” adlı elit bir birlik Mekke’ye geldi.
Günün ortasında Suudi birlikleri helikopterlerle doğrudan mecidin merkez avlusuna indi. Suudi askerleri üstün mevkiilerdeki isyancılar tarafından vuruldu. Bu başarısız denemeden sonra, Pakistanlı komandolar Kabe’nin bütün zeminine hatta minarelerine sağanak bir şekilde su dökmeye başladı.
Bu durum, ileride ne olup biteceğini kestiremeyen isyancılar için çok şaşırtıcı oldu. Kabe’nin bütün zemini sularla kaplandığında Pakistan Ordusu Komandoları elektrik akımını suya salıverdiler. Ardından isyancılar işlerini bırakıp elektrik akımından kurtulmak için pozisyonlarını değiştirmeye başladılar.
Bu süre zarfında Pakistan Ordusu Komandoları, helikopterlerle Kabe’nin farklı yerlerine indiler ve isyancıların bir çoğunu sağ iken kolayca yakaladılar.
Suudi hükümeti, mescidin alınmasına agresif bir tavır göstermedi ama aynı şey militanlar için geçerli değildi. Yine de birkaç başarısız operasyon üstlenilmişti. En azından bunlardan birinin sayesinde mescidin içinde ve etrafında yeraltı tünelleri açılmış oldu.
27 Kasım itibariyle, orduda büyük kayıplar olsa da mescidin büyük çoğunluğu Suudi Milli Muhafızları tarafından geri alındı.
Mescidin altındaki katakomplarda bazı militanlar direnmeye devam etti ve onları dışarı çıkarmak için göz yaşartıcı gaz kullanıldı. Militanların önde gelenlerinden bazıları kuşatmadan kaçtılar ve günler sonra kentin diğer bölgelerinde tek tük saldırılar patlak verdi, yetkililer de militanları yakalamaya çalıştılar.
İki haftadan uzun süren çatışmada resmi açıklamaya göre 255 hacı, asker ve militan öldü ve 560 kişi de yaralandı, buna rağmen diplomatlar bedelin daha ağır olduğunu öne sürdü. Askeri kayıplar ise 127 ölü ve 451 bir yaralıydı.
Sonuç
İsyancıların lideri Cuheyman ve onunla birlikte destekçisi 67 kişi hayatta kalan tüm erkekler gizlice yargılandı, mahkum edildi ve Suudi Arabistan’ın dört farklı şehrinin meydanlarında, halkın ortasında idam edildi. İnfaz, Kral Halid tarafından emredildi ve sonrasında ulema tarafından da onaylandı.
Yakın İslam tarihinin bu üzücü olayı insanların din adına nasıl aşırılıklar yapabileceğini gözler önüne seriyor. Sebebinin ve amacının ne kadar kutsal olduğu hiç önemli değil,aşırılık tuzağına düşmemeliyiz.Eğer doğru yolu takip etmezsek, heveslerimizin ve arzularımızın peşinden gidersek şeytan tarafından kötü yol tuzağına düşürülebiliriz. Allah bize hidayet versin ve bizi aşırılığın her türlüsünden korusun.
Amin
Kaynak: ilmfeed.com sitesinden alınarak Suffagâh ekibi tarafından suffagâh.com için Türkçeye çevrilmiştir.
Hep aşırılıktan söz etmişsiniz.
Acaba
Suudi yönetiminin İslam ümmetine yaptığı zulüm ve İslam ümmetine verdiği zarar,
Bu olay sırasında (açık ayet hükmüne rağmen) Fransız askerlerinin dahi bir şekilde Mescidi Harama sokulması,
Bu isyancıların öldürülmeden önce işkenceye tabi tutulması ve kollarının kesilmesi(İslami yasanın böyle bir şeye nasıl izin verdiğini ben bilmiyorum. Bunu da açıklarsanız iyi olur)
O dönemde ve halen günümüzde Amerika ve İsrail’i (afedersiniz) yalayan bir devletin hem Mekkeyi hem de Medineyi işgal etmiş olması(1924)
Vahhabi zihniyetli alimlerin(bin baz da bunlarsan biriidir) her gün onlarca yanlış fetva vermeleri (İsraile karşı savaşmak caiz değildir falan)
Ve daha liste çok uzatılabilir…
Acaba Müslümanların Mekkeyi özgürleştirmek istemesi çok mu kötü bir şeydir?
Suudi Amerikanın İslamı nasıl aşağıladığını her gün gözlerimizle gördüğümüz halde hayatımıza devam etmemeiz ne kadar normaldir?
Eğer birileri zalim yönetimlere ve işgalci devletlere karşı ayaklanmayacaksa( ki bu aşırılık falan olamaz çünkü 1400 senedir İmam Ebu Hanife dahil bir çok alim talebeleriyle bu işleri yapmıştır) Allah bizim kalplerimizden vehni nasıl uzaklaştıracaktır? Ve vaad edilen nebevi metoda dayalı hilafet nasıl tesis edilecektir? Müslümanlar nasıl dayanışıp kalplerini ıslah edecektir? Sahabeler gibi bir İslam toplumu nasıl oluşacaktır? Kafirler nasıl bizden korkacaktır ve bu din galip olacaktır? İnsanlar nasıl fevc fevc İslam’a koşacaktır? Birbirlerine karşı merhametli kafirlere karşı şiddetli Müslümanlar nasıl olacaktır? Faiz, içki, kumar, fuhuş,… nasıl silinecektir kalplerimizden ve toplumdan?
NEDENSE HEPİMİZİN ÜZERİNDE BİR UYUŞUKLUK?
NEDEN BİRLEŞMİYOR KALPLERİMİZ VE SAFLARIMIZ?
Çok mu AŞIRI şeyler istiyoruz?