“Hayatın vazgeçilmezi olan fikirleri ifade eden dildir, harfler ise bu dilin ifade vasıtalarıdır.”
Harf, dil ve kültür arasındaki bağ
Harf, dil ve kültür arasında mutlak ve kopmaması gereken bir bağ vardır. Sebep ve neticeleri itibariyle oldukça mühim olan harf ve dil inkılâbı birçok tartışma ve çalışmaları da beraberinde getirmiştir. Bir medeniyetin, milletin, devletin ve gelişerek insanlığa mal olmuş bir kültürün korunup kollanması bu bağa bağlıdır.
İslâm harflerinin muhafazası, özden ve maye-i bekadan kopmaya karşı verilen bir mücadeledir. Eski harflerimizin zorluğu işin bahanesidir. Bin sene Latin harflerini kullanmış olsaydık ve sonra şartlar İslâm harflerini almayı gerekli kılmış olsaydı, bu defa da Latin yazısının aleyhinde fazlasıyla konuşulacak şeyleri bulacaktık.
Şimdi her iki yazıda önümüze çıkan zorluk ve üstünlükleri ele alarak bir kıyaslama yapalım:
Sağdan sola - Soldan sağa mı?
İslâm harfleri süratli yazmaya oldukça elverişlidir. Zira bu yazı sağdan sola yazıldığı ve bir şeyi kendimize doğru çekmek her zaman itmeye nispetle daha kolay olduğundan yaratılışımıza uygundur. Latin yazısını yazmak ise itmektir ve çekmek kadar kolay değildir. Yine İslâm yazısı yuvarlak veya ona yakın bir tarzda kıvrak hareketlerle yazılabilirken, Latin yazısı çok köşeli ve ayrı harfler olarak yazılmaktadır. Yazarken kalem kâğıt üzerinde ne kadar az kalkıp inerse, zaman da ona göre az veya çok harcanır.
Okuma yönünden üstünlük
Okuma yönünden de İslâm yazısında yine bir üstünlük vardır. Kelimelerin göz ve beyin arasındaki karmaşık faaliyetler neticesinde birbirinden ayrılabilmesi kolaydır. İslâm yazısı insan tabiatına sağdan sola okunduğu için uzun zaman okunması gözü yormaz. Latin yazısı uzun süre okununca gözlerde sızlama ve yorgunluk meydana getirir.
Kağıt Kullanımı Tasarrufu
Latin harfleriyle beş yüz sahifeye karşı, bunun hemen hemen yarısı kadarıyla İslâm harfleriyle aynı kitap yazılabilir. Bununla beraber Latin yazısı, yapısı itibariyle tuğlalar gibi örme ve kaplama özelliğine sahiptir. Küçük punto ile yazılması iyi netice vermez. Okunması daha da zorlaşır ve harfler birbirine girer. Buna rağmen İslâm yazısı tabiatıyla tekdüze olmayan ve yazıldığı zemini kaplamayan bir özelliğe sahiptir.
Yazıya Aktarımı
İslâm yazısında kelimeyi imlâda doğru yazabilme meselesi epey tartışma sebebi olmuştur. Önceleri yazının ıslahını ve sonra ise değiştirilmesini ileri sürenlerin en fazla hücumları ve bahaneleri bu noktadan olmuştur. Evet, Arapça köklerden alınan Türkçe kelimelerin hangi harfle yazılacağı birbirine karıştırılabilir ve işin en zor tarafı da budur. Nitekim bu durum harf inkılâbından önce de avam arasında çokça vuku bulmuştur. Hatta birbirinden epeyce uzak vilayetlerde yaşayanların yazılarında mahalli şiveleriyle, nasıl konuşuyorlarsa o şekilde yazdıkları görülmektedir. Demek ki, bu meselede üstesinden gelinmesi gereken bazı zorluklar vardır. Evvela kelimenin şuurlu olarak doğru yazılması gerekecektir. Bundan sonra türeyenleri yazma ve anlama bakımından çok büyük faydalar sağlayacağı muhakkaktır, ancak Latin harflerine nazaran daha fazla yorulmayı icap ettirir. Bu kelimeleri Latin yazısıyla yazarken böyle bir müşkülat çekilmeyebilir ama kelimenin manasına nüfuz etme imkânı da kalmaz. Demek ki her nimetin bir külfeti olduğu gibi, her külfetin de ondan daha büyük bir nimeti vardır.
Öğrenme kolaylığı
Öğrenme kolaylığı bakımından da İslâm yazısı Latin yazısından geri değildir denilmişse de buna çokça itiraz edilmiştir. Bütün şartlar göz önüne alındığında denilebilir ki, iki yazı arasında öğrenme zamanı bakımından kayda değecek kadar uzun bir zaman yoktur. Çin ve Japon yazılarına bakarsak bu farkın olmadığına bile hükmedebiliriz. Ancak onların yazılarına ve kendilerinin bugün gelmiş oldukları noktaya bakarsak; ilim, teknik ve medeniyetin yazı zorluğuyla ilgili olmadığı hükmüne varabiliriz. Biz ise her nedense bütün işlerimizde ‘kolayın tuzağına düşmek’ten kendimizi bir türlü kurtaramıyoruz. Yani hem uçacağız hem de kanat takmak için yorulmayacağız.
Türkçeyi İfade Etme Üstünlüğü
Türkçeyi ifade etmek bakımından İslâm yazısı çok elverişlidir. Bir milletin dilini en iyi ifade eden, o dilin ses ve ahengini en iyi aksettiren yazıdır. Zira o yazı bizzat o dille imtizaç ederek medeniyet, kültür, âdet ve gelenekler yastığında beraber yaşamıştır. Nitekim İslâmiyet’i kabul eden Türkler onun getirdiği yazıyı da kabul ettiler. Başlangıçta epey zorlandıkları ve uğraştıkları muhakkaktır, zira Göktürk yazısı ka ve ke seslerini ifade edebilmek için beş ayrı harf kullanılıyor ve otuz sekiz harften meydana geliyordu. Elbette bu yeni kabul edilen İslâm yazısı da Türkçe’de var olan sesleri ifade ettirmek pek kolay olmayacaktı. Ancak bu lisan ve bu yeni yazı edip, hatip ve şairlerin havanında asırlar boyunca birlikte dövülüp durdu. Bunun neticesi olarak da milli karakterler taşıyıp Türkçeyi ifade edebilecek bir yazı haline geldi.
Peyami Safa Arap Harfleri adlı yazısında Latin harflerinin milletimizi kendi kültüründen kopardığını söyler ve şöyle der:
“Arap, yani eski Türk harfleri yerine Latin harfleri kabul edileli otuz bir yıl oldu. O zamanında, yer yer ifade edilen en büyük endişeleri şunlardı: Evvela Arap harflerinin daha çabuk yazılıp okunacağına şüphe yoktu. Mahkeme zabıtları gibi sürat isteyen yazılar Latin harfleriyle yazılamazdı. Okullarda not tutmak veya herhangi bir yazıyı da acele yazmak zorlaşacaktı. Daha büyük endişe de şuydu: Milli kütüphanelerimizdeki yüz binlerce eser ne olacak? Yarınki nesiller kendi edebiyatlarını, tarihlerini, dil ve lügatlerini felsefe, din ve hukuk eserlerini okumak imkânından mahrum kalınca onlara milli kültür nasıl verilecek? Latin harfleriyle yazılmış mektupları okumakta çekilen zorluğu Arap harflerinin bir sayfa yazıyı birkaç bakışta kavramak imkânını veren kolaylık ve aydınlığını bilenler daha iyi takdir ederler.”
Latin harflerinin tek bir kolaylığı vardır ki, o da konuşulduğu gibi yazılan bir yazı olmasıdır. Bu bakımdan ilk defa öğrenenler için bir kolaylığından bahsedilebilir. Ancak zaman ilerleyip iş kelimelerin aslına, tarihine, ilmi çalışmalara ve eski eserlere gelince durum değişmekte ve kişiyi kolayın tuzağına düşürmüş olmaktadır. Bu kıyaslamalarda göstermektedir ki, zorluk meselesi sadece bir bahaneden ibarettir.
Rahmetli Üstat Necip Fazıl, harf meselesini kendine has bir üslupla ele alır ve Latin harflerinin ruhi çöküntüye sebep olmakla beraber, zekâ inkişafına mâni olduğunu söyler ve eski yazımızı ‘kavim üstü bir mâna ile İslâm harfleri’ olarak vasıflandırır.
Yeryüzünde bir tek memleket gösterilemez ki, orada gençler kazara milli kütüphanelerine girerlerse bir tek harf okuyamadan çıkıp gitsinler. Böyle bir katliam hiçbir memlekette ve hiçbir memleketin tarihinde yoktur.
Netice itibariyle teşhiste anlaşmış gibiyiz, şimdi iş tedavideki zorlukları aşmaya kalmış görünüyor. Hataları telafi etmek bir fazilet, yanlışta ısrar etmek ise felakettir.
Küfr-i zülfün salalı rahneler îmânımıza
Kâfir ağlar bizim ahvâl-i perîşânımıza.
Fuzûlî
Zilkade 1442
Kaynaklar
Varlığımız ve Birliğimiz Açısından Osmanlı Türkçesi ve Tarihi Derinliği – Ebubekir Subaşı
İslam alfabesi diye bir şey yoktur, Arap alfabesi vardır. İslam alfabesi diyerek ismini güzelleştirdiğinizi sanıyor olabilirsiniz fakat İslam’ı sadece Arap ekseninde gördüğünüz gerçeğini unutursunuz. Eğer olay yazım kolaylığı ve milli edebiyatımızsa, buyurun Göktürk alfabesi öğrenin, öğretin, kullanın. Bu kadar yanlı bir yazı olamaz. Arap kültürü kutsiyetinden başka bir şey içermiyor yazınız, yazık.