Birisi bana “Sabahtan akşama kadar işteyim ve işimden Öğle, İkindi ve Akşam namazları için Camiye gidiyorum. “Allahuekber” diyerek namaza başladığımda sanki işimle ilgili her şey aklıma geliyor. Nasıl namazıma konsantre olabilirim?” diye sordu.

Ben de “Sen işten çıkıp doğrudan Namaza gidiyorsun. En azından senin şikayetin, Namaz esnasında işinle ilgili olarak aklına gelen düşünceler. Başkaları ise Namaz esnasında akıllarına gelen televizyon, pornografi, spor, internet oyunları vb. görüntülerden dolayı namazlarının ifsad olmasından şikayet ediyorlar. Onlar da ezanı duyuyorlar ve Namaza geliyorlar ancak onlar, Secdeye gittikleri anda akıllarına müstehcen görüntülerin gelmesinden şikayet ediyorlar.. (Neuzibillah)” diyerek cevap verdim.
İnsanlar, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana yazıyorlar çünkü secdeye gittikleri anda akıllarına haram görüntüler geliyor… Düşünebiliyor musunuz Allah-ü Teala’ya en yakın olmamız gereken yer olan secdeden bahsediyoruz..
Allah-ü Teala’nın ihsanı her zaman hepimizi kuşatıyor, dolayısıyla sadece Akşam namazı hariç olmak üzere bize Farz Namazlardan önce Sünnet Namazları vermiş.
Namaz vakti geldiğinde Camiye gitmek için ezanı beklememeliyiz. Eğer hiçbir mazeret yoksa, abdest alınmış bir şekilde Ezan okunduğu süre boyunca Camide olunmalıdır. Ezan okunurken dua edip (ki ezan okunurken edilen dualar kabul olur) Sünnet Namaz kılınmalıdır. Maalesef 4 Rekatı bir dakika içinde şimşek hızıyla tamamlıyoruz. Herhangi bir maratonda gösteremediğimiz hızı namaz esnasında göstermek istiyoruz.
Sünneti hakkıyla yerine getirmek istiyorsak 4 Rekatlık Sünnet Namaz yaklaşık 5 dakikamızı alacaktır. Sünnet Namazdan sonra cemaatle birlikte namaza başlamadan önce halen geriye birkaç dakika kalacaktır. Bu süreç içerisinde tövbe istiğfar edelim, Ahireti ve Kıyamet Gününü düşünelim. Şimdi ölsem ne olur diye tefekkür edelim.
Bu şekilde mümkün olabildiğince işten ve dünyevi düşüncelerden uzaklaşabilirsiniz.
Şimdi kalbimizin % 80’i Namazda iken Farz Namaza başlayalım inşaAllah. Bu şekilde gayret göstermeye devam edersek Namazımızda kendimizi “Miraç”a çıkmış gibi hissedebiliriz.
Elhamdülillah birçok kişi, bu tavsiyeme uyarak Namazın bambaşka bir dünya olduğunu keşfettiler.
Sahabe-i Kiram (r.a) nasıl Namazlarını huşu ile kılıyorlardı, neden dünyevi düşüncelerle namazları ifsad olmuyordu – biz neden dünyevi düşüncelere boğuluyoruz ve namazlarımız ifsad oluyor?
Onlar da işlerini bırakıp namaza geliyorlardı, ancak Namaz onlar için doğrudan Miraca çıkmaktı. Şartları farklıydı. Namaz için hazırlanmaya başladıkları andan itibaren abdest almaları vs. farklıydı. Mesela bizim gibi konuşarak, şakalar yaparak ve gülerek Camiye girmiyorlardı. Sanki Kıyamet Günü Allah-ü Teala’nın huzuruna gelmişçesine böyle bir idrak ile o anda gerçekten Allah-ü Teala’nın huzuruna geldiklerine inanıyorlardı ve ona göre davranıyorlardı.
Peki neden namazlarında dikkatleri dağılmıyordu, akıllarına farklı şeyler gelmiyordu? Onların da işleri vardı, onlar da tarım vs. işlerle uğraşıyorlardı, onlar da ailesinin geçimini temin ediyorlardı. Onlar da farklı işler yapıyorlardı, hayvan satıyorlardı, bitki ekiyorlardı, kervanlarla uzak diyarlara gidip büyük ticari işler yapıyorlardı.
Allah-ü Teala, Nur Suresinin 37. ayetinde şöyle buyuruyor:
“(Onlar) ne bir ticaretin, ne de bir alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymadığı erlerdir! (Onlar, dehşetten) kalblerin ve gözlerin kendisinde döneceği bir günden korkarlar.”
Öyle adamlar ki ihracat ve ithalat işleri ile uğraşıyorlar ve bu işleri onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamıyor…
Sahabe-i Kiram (r.a.) gerçekten iman eden insanlar oldukları için işleri onların ibadetlerini engellemiyordu ve ibadetleri esnasında dikkatleri dağılmıyordu.
Onlar da işlerini bırakıp namaza koştukları halde neden namazlarında dikkatleri dağılmıyordu? Çünkü onlar bir ibadetten diğerine geçiyorlardı.
İşyerindeyken bile her zaman Allah-ü Teala’nın huzurunda olduklarının bilincindeydiler. Dolayısıyla işleri de onlar için bir “Zikrullah” idi. Namaz için böyle bir bilinç gereklidir ancak onlar her zaman bu bilinçle yaşıyorlardı.
İşlerinde dikkatliydiler. Ticaret yaparken, konuşurken, alım, satım yaparken her zaman Allah’ın emrettiği şekilde hareket ediyorlardı. Niyetleri asildi, çabaları temizdi ve kazançları helaldi. Başkalarına muhtaç olmamak ve dilenmek zorunda kalmamak için çalıştılar, ailelerinin geçimini sağladılar, iyi işler yaptılar, başkalarına yardım ettiler, zekat verdiler, hacca gittiler. Niyetleri iyiydi ve işlerini de Allah-ü Teala’nın onayladığı şekilde yapıyorlardı. İşini ibadete dönüştüren, namazını huşu içerisinde kılar…
Bu, birisinin her zaman tespih çekerek “Subhanallah, Subhanallah” demesi anlamına gelmez.
Mesela, mango satan birisinin sürekli “Mangolar, Mangolar…” diye bağırması, kendisine tespih çekmiş gibi sevap kazandırır çünkü helal rızık kazanmak için çabalıyor.
Sahabeler her zaman Allah-ü Teala’nın huzurunda olduklarının bilincindeydiler ve ticaret ve iş ile ilgili tüm şer’i kurallara riayet ediyorlardı dolayısıyla bir ibadetten diğerine geçiyorlardı. Oysa biz işlerimizi ibadete dönüştüremedik. Kaçımız işini ibadete dönüştürdüğünü söyleyebilir? Ne zaman iş ibadete dönüşür?
İşimizde şer’i kuralları uygularsak ithalat, ihracat işleri yaparken Allah-ü Teala’nın kulları olduğumuzu hatırımızda tutarsak ve rızık verenin sadece Allah olduğu bilinciyle hareket edersek bize geçim kaynağı olarak müşteriler gönderecektir.
Örneğin: Kargosu olan birini düşünün, postaneye veya kargo şirketine kargosunu teslim etmeleri için bırakıyor. Sonra kargo teslim ediliyor. Bu kargo için postacıya yada kuryeye teşekkür eder miyiz? Kargoyu teslim ettiği için teşekkür ederiz ancak postacının ya da kuryenin, kargoyu almamızda bir aracı olduğunu biliriz. Kargoyu gönderen başka birisidir. Bunu biliriz. Dolayısıyla gönderen kişiyi unutmayız.
Aynı şekilde Allah-ü Teala, rızık verendir. Rızkımızı insanlar aracılığıyla – farklı şekillerde – göndermektedir.
Eğer şer’i kurallara uyarsak, haramlardan sakınırsak, dürüst ve doğru sözlü olursak, sattığımız malda bulunan kusurları gizlemezsek, insanları kandırmazsak, ticaret ibadete dönüşür – ve biz de bir ibadetten diğer ibadete yani Namaza geçmiş oluruz.
İşimizde haramlardan sakınmazsak, işimiz ibadete dönüşmeyecektir. Haramlarla iç içe olmamız, Allah-ü Teala’nın gazabını çekecek ve işlerimizde ve kazancımızda bereket olmayacaktır.
Bize düşen görev, işimizi ibadete dönüştürmektir. Bu imkansız değildir. Her zaman her yerde her koşulda yapabileceğimiz ve gerçekleştirilmesi mümkün olan bir şeydir.
Allah-ü Teala bizlere ne bir ticaretin, ne de bir alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymadığı ve çalışırken de Allah-ü Teala’dan korkan o adamlardan biri olmayı nasip etsin..
Kaynaklar
Yazar: Şeyh Yunus Patel Saheb / Çeviri: Yasemin Özenç Kandemir
Sende biraz benlik görüyorum benim tavsiyeme uyup demişsin benlikten Allah a sığınırız Allah sana da hidayet versin