Evet, içinde bulunduğumuz çağı böyle tanımlamış Mustafa Kutlu: Haz ve hız çağı. Gülmek istediğimizde karnımıza ağrılar girecek kadar doyasıya gülebildiğimiz, ağlamak istediğimizde bitip tükenecek kadar ağlayabildiğimiz, yemek yemek istediğimizde çatlayana kadar yemek yiyebildiğimiz, beğenilmek istediğimizde sayısız beğenilere ulaşabildiğimiz vesaire vesaire… Her türlü hazzı yaşayacak malzemeyi kolayca bulabildiğimiz bir çağdayız. Buna katkı sağlaması için elimizdeki telefonlardan ulaşım araçlarına, fırınlarımızdan siparişlerimize kadar her şeyde eser miktarda hız mevcut.
Peki bu kadar insan, mesaj, fotoğraf, oyun, alet, kıyafet, makina, eşya, beğeni, yorum vs. kalabalığında unuttuğumuz bir şey yok mu sizce de? Hızı ve hazzı biraz daha derin düşüneceğimiz 4 maddelik listemizde unuttuklarınızı hatırlamanızı sağlayacak ip uçları mevcut.
1. Unutmamamız Gereken Yegane Şey
Şair ilk takıldığımız noktada cevabı vermiş. Bunca hengame arasında kendimizi unutuyoruz. Bir ruhumuz olduğunu, bir kalbimiz olduğunu, kalbimizin ve ruhumuzun da ihtiyaçları olduğunu, bedenden ibaret olmadığımızı unutuyoruz. İnsan, mesaj, fotoğraf, oyun, alet, kıyafet, makina, eşya, beğeni, yorum vs. kalabalığı kalbimizin sesini bastırmış, onu duymaz olmuşuz. Ancak bu sesleri bastırabilirsek kalbimizin sesini duyabiliriz, ve özümüze giden yolu açabiliriz.
2. Önümüzdeki En Büyük Engel
Önümüzdeki en büyük engel, bizi olmamız gereken yerden uzak tutan şeyleri farketmeyişimizdir, dönüp bir kendimize bakıp ” Ne oluyor? Bu ben miyim? Bu gidiş nereye? ” demeyişimizdir. Bu soruları kendimize sormadığımız müddetçe, bizi biz olmaktan alıkoyan her türlü çeldiriciye mahkumuz.
Farklı olmanın prim yaptığı, popülarite hatta nakit dahi sağladığı şu çağda farklı olma çabası içerisine girip aynılaşan insan yığınlarıyla dolup taştı yaşadığımız şehirler. Bu farklılaşma çabası içerisindeki aynılaşanların fazlasıyla büyük bir bölümünü genç arkadaşlar oluşturuyor maalesef. Moda olduğu için uğruna yüklü meblağlar dökülen kıyafetler ve telefonlar, dikkat çekme uğruna yapılan saçma hareketler, farklı konuşma çabaları, youtuber olma uğraşları, tabiri caizse ”takipçi kasma”lar, sosyal medya akımları, paylaşımlar paylaşımlar…
Bu sonuç elbette gençlerin sırtına bırakılıvermiş değil. Gençler kadar büyükler de bu çarkın içinde ezilmeye devam ediyor. Gençleri iyi yetiştirip yönlendirmeyen, ihmal eden, denetimsiz bırakan, uğraşmamak; vakit ayırmamak için ellerine küçük yaştan itibaren telefon/tablet tutuşturuveren anneler, babalar, abiler, ablalar… Kendimize gelmek konusunda hızlanmak zorundayız sonuçta kaybettiğimiz şey yenisini alıvereceğimiz bir şey değil, insan…
3. Tüketmekten Yorulmadık Mı Artık?
Vitrinde gör, beğen, para harca, al, kullan, tüket, at, yenisini ara.
Haydi tekrar, vitrinde gör, beğen, para harca, al, kullan, tüket, at…
Yeter… Yorulmadık mı artık sizce de? Dünyada yiyeceği besinin olup olmayacağından endişe duyarak yaşayan bunca insan varken, ihtiyacımız dahi olmayan şeyleri sırf ünlü birinde gördük beğendik diye, ya da reklamlarn dayatmasıyla sırf başkaları yakışmış desin diye almak… Sizce de düşününce fazlasıyla anlamsız değil mi? İki gün sonra kimse hatırlamayacak orada ne giydiğinizi merak etmeyin. Kazanana da yazık, harcayana da yazık, ihtiyaç sahibine de yazık.
Bu hem vaktin israfı, hem nakdin israfı, hem zamanın, hem de insanın; ruhun; kalbin israfı. Üstelik hepsi de kıymetli…
4. Tüketim Çılgınlığını Güzel ve Kısa Bir Şekilde İşleyen Şu Videoyu İzlemenizi Tavsiye Ederiz
0 Yorum