“Aranızda mallarınızı haksız sebeplerle ve batıl yollarla yemeyin.” (el-Bakara, 2/188; en-Nisâ, 4/29)
“Ey inananlar, içki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şüphesiz şeytan içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan, namazdan alıkoymak ister.” (el-Mâide, 5/90, 91)
Geçenlerde Eminönü’nde bir vakit namazı sonrası camiden çıkmıştım. Yeni Camii’nin sağ kapısından çıktıktan sonra karşılaştığım manzara tüyler ürperticiydi. Büyük ikramiyeye isabet eden bilet ya da biletleriyle ünlü o piyangocunun önünde uzun uzadıya devam eden bir kuyruk vardı. Öyle ki bazılarının 1 saatini o kuyrukta piyango bileti bekleyerek geçirecek olma ihtimali hiç de uzak bir ihtimal gibi görünmüyordu. Şaşkınlık, kızgınlık ve acıma duygularıyla yanlarından geçerken avazım çıktığı kadar bağırmak, kimilerinin yakalarından tutup sarsıp gerçeği haykırmak gelmişti içimden. Ama olmadı. O esnada ise zihnimde dolaşan tek bir hakikat vardı.
“Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye bir tek saatini sarf etmeyen, ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder!
Zira, bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek akıl kabul ederse—halbuki kazanç ihtimali binde birdir—sonra yirmi dörtten bir malını, yüzde doksan dokuz ihtimalle kazancı musaddak bir hazine-i ebediyeye vermemek ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?” (1)
O an sanki bu sözün canlandırıldığı bir film sahnesinde gibiydim. Halbuki vaziyet ne bir film sahnesiydi, ne de insanlar oyunculardı. Bütün gerçekliğiyle karşımda duran bir haldi bu. Hem de gafletin unutturduğu ne acı bir hal.
Şuan değil binde bir, milyonda bir kazanma ihtimaline binaen, böyle bir piyangoya, malını, vaktini, ümitlerini ve hayallerini yatırmayı makul gören ve – ihtimal ki – bunun için bir saat kuyrukta bekleyen bu insanlardan acaba kaç tanesi yanı başında okunan ezana kulak verip, ebedi saadetin bileti olan namaz için yalnızca 10 dakikasını ayırabiliyordu? Gerçekten ilginç öyle değil mi?!
Ve gelelim piyangonun tam tamına bir kumar olması gerçeğine. Her emir ve yasakta olduğu gibi bu konuda da kendimize dürüst olalım, yoksa yalnızca kendimizi kandırabiliriz, Rabb’imizi ise asla! Nefis her ne kadar bunu yapan insanların çokluğundan güç alıp, bunu sadece bir şans oyunu ve eğlence olarak algılamak istese de, gerçek böyle değil. Zira kumar;
“Nasıl sonuçlanacağı önceden belli olmayan ihtimalli bir şeye bağlı kalarak mal vermek veya almak. Adı ne olursa olsun bu özelliği taşıyan para veya mal karşılığı oynanan her oyun ve ortak bahis kumardır. Kolaylıkla mal çarpmak veya çarptırmak olduğu için Kur’an’da “meysir” denilen kumar, kolaylık anlamındaki “yûsr” kökünden gelmektedir.” (2)
Bunu nefse değil de vicdanımıza sorduğumuzda, zaten o gerekli cevabı verecektir. Şunu bilmeliyiz ki; şans oyunlarından elde edilen kazancın hepsi haksız kazanç kapsamına girer ve dolayısıyla bir başkasının hakkı içinde gasbedilmiş olur. Ortada bir emek yoktur, yalnızca “şans” ile “tüm para” alınır, veya kendisinden fazlaca kaybedilir. Ve bu açık KUMARDIR! Ayrıca insanların bir günahta çokluğu o günahın hükmünü değiştirmez. Unutmayalım ki, kabre yalnız gireceğiz, hesabımızı yalnız vereceğiz.
Gelin bu tuzağa düşmeyelim. Rabbimizin rızasını arayalım, ancak ve ancak O’na tabi olalım…
———
(1) 4. Söz, Sözler, Risale-i Nur Külliyatı, Bediüzzaman Said Nursi
(2) Sorularla İslamiyet, http://www.sorularlaislamiyet.com/article/1270/kumar.html
0 Yorum