En kıymetli sermayemiz olan ömrümüz, her geçen gün fani olan dünya hayatının sonuna yaklaşıyor. E tabii ahiret biletini almış sonsuza doğru bu uzun yolda ilerlerken bazen dertler yol arkadaşı oluyor bizlere. Ama bu dertler kimi zaman öyle ağır oluyor ki zaman geçmez, yol ise ilerlemez oluyor. Bediüzzaman Hazretlerinin de dediği gibi “musibet zamanı çok uzundur, safa zamanı ise pek kısa oluyor.” Peki bu dertlerin yok mudur bir çaresi?
Dert Nedir?
“Bir Müslümana herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken bile batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” (Buharî, Mardâ,1; Müslim, Bir, 5)
Şöyle güzel bir müjdeyle şu felaketmiş gibi görünen fakat Müslüman için nice rahmetler barındıran “dert” kardeşimize bakışımızı değiştirelim. 🙂
Dertler ve sıkıntılar insanı hayata bağlıyor, pes ettirmiyor, teslim olmuyor insan, direnci ve azmi artıyor, neredeyse güç üzerine güç kazanıyor. Dert vesilesiyle mutluyken gaflet anında unuttuğu biricik Rabb’i hatırına düşüyor. Tam dünyaya dalmışken, belki de tam sonsuzu kaybedecekken, dert kamçısıyla uyanıveriyor ademoğlu. Aczini anlıyor ve sonsuz kudret sahibine yol tutuyor.
Sen Bir Devsin, Yükü Ağırdır Devin...
Efendimiz (a.s.v) Müslüman nazarında dünyanın kıymet derecesini tayin ederken “Dünyada yabancı” veya “Köprüden geçen biri gibi ol.” buyuruyor. Müslümanın dünyayla olan ilişkisi, bu kadar işte…
Bir mümin hanlara, hanümanlara dünya için olması gereken, lakin bir gün enkaza dönecek mekanlar olarak bakar. Demek ki dünyadan lezzet almamızın bir sebebi de ihtiyacımızın karşılanıyor olmasıdır. Bunu anlayabilmek için tok karna yediğimiz kebapla, aç karna yediğimiz kuru ekmeği mukayese etmek yeterli gelir. Fakat bazen nefis azar ve dünyadan bütünüyle lezzet almak ister. Lezzet almak istenilen şeylerin muhtevasında Allah’ın rızası yoksa, ardında bin bir türlü elemi bırakıp terk eder.
Merhum Zübeyr Gündüzalp İman ve Kuran hadimlerine nasihat ederken “Meşakkat bizim gıdamızdır. Rahatlık isteyen kabre gitsin.” buyurur. Öz olarak “La rahate fiddünya” dünya rahatlık yeri değildir…
Dert Bir Değil!
Bazen başımıza gelen musibetler haricinde canımızı sıkan hadiselerle karşılaşırız. Örneğin zulüm gören mazlumlar, ne için yaratıldıklarından bihaber Müslümanlar… Onların dertleriyle dertlenir, bir ulu hizmetin peşinde koşturur türlü fedakarlıklara katlanırız. Bazen umduğumuzu bulamaz destek beklediklerimizi ilgisiz görürüz. Nice zaman doğru bildiğimiz yolda yalnız yürümeye mecbur kalırız. Böyle bir darlıkta şeytanın vesvese kapısını aralaması muhtemeldir. Fakat Musab bin Umeyr’in şu sözü o kapıyı kapatır, hamd kapılarını açar, şükre sevk eder “Rıza yolunda biraz cefa gördük diye, Rahman’a naz mı edeceğiz?” …
Hislerini Dünya İçin Heba Etme!
İnsan kainatın bütün nevilerine muhtaçtır. Ziyaya, havaya, suya, alakaya, muhabbete muhtaç ve alakadardır. Bir çiçeği istediği gibi, bir baharı da ister. Bir bahçeyi istediği gibi, bir cenneti de ister. Bir dostu görmek istediği gibi, Cemil-i Zülcelali’de görmek ister. Hülasa insan ebede müştaktır, sonsuz ister. Malumdur ki Dünya, insanın bu isteğine cevap veremez. Dünya, bir üzüm tanesi yedirir, on tokat vurur gibi hayatın lezzetini kaçırır. Musibetler, dertler, sıkıntılar Mümin olan insana Allah tarafından bu hakikati hatırlatmak için gönderilir. Madem ki dert denilen şeyin vazifesi böyle güzeldir ve bizler için birçok rahmet barındırır, o vakit o dert gönlümüze her misafir olduğunda onu şu mısrayla ağırlayalım “Tevekkül ile bela yüzünde gül, ta o da gülsün. O güldükçe küçülür eder tebeddül.”
Elhasıl; bizim derdimizin çaresi, yine bizim derdimizin kendisidir. Olaki bir gün ne evimize, ne içimize, ne de dünyaya sığamaz olursak şu ayet-i kerimeyi hatırlayıp sükunet bulalım “Allah’a firar edin.” (Zariyat-50)
Vesselam…
Kaynaklar
Risale-i Nur, Üstad’ın Gençliğe Hitabesine Dair (İhsan Şenocak), Sorularla İslamiyet ve Zübeyr Gündüzalp’in “Sen Farklısın Dostum” isimli eserinden faydalanılmıştır.
Elhamdülillah…
??
Muhteşem, Ellerine sağlık
Muvaffakun bil hayr …