Şehitlikle ilgili ayet ve hadisleri okuyup Şehadet makamının yüceliğini anladıkça şehit olma isteği beliriyor kalplerimizde. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem döneminde yaşayan ve imanın lezzetine tam olarak varmış Sahabe-i Kirâm şehitlik uğruna neredeyse birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu yazımızla önce şehadet makamı hakkındaki bilgilerimizi tazeleyelim, daha sonra cennetin kokusunu duyan sahâbîmiz kimmiş öğrenelim. Ne dersiniz?
1. Şehadet Makamı
Şehadet makamı İslâm inancına göre insanın bu dünyada ulaşabileceği en yüksek mertebedir. Hem kitabımız Kuran-ı Kerim’deki ayetlerde hem de Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerinde şehitlik övülmüş ve özendirilmiştir.
Genel anlamda baktığımızda şehitler hakkında şu çıkarımlarda bulunabiliriz: Şehidin amel defteri kapanmaz ve dünyada işlediği güzel ve hayırlı işlerin sevabı da kıyamete kadar devam eder. Şehid, kabirde meleklerin sorgulamalarından ve kabir azabından muaf tutulur. Sağlıklı bir imana ve cihad şuuruna sahip olmak ise bunun yegâne şartıdır.
2. Cennetin Kokusu
Sahabe-i Kirâm arasında öyle biri vardı ki cennetin kokusunu bile duymuştu savaş meydanında.
Enes İbni Nadr radıyallâllahu anh Bedir Savaşı’na katılmamıştı. Bu ona çok ağır geldi. Bu sebeple:
-Ya Resûlallah! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah müşriklerle yapılacak bir savaşta beni bulundurursa, neler yapacağımı muhakkak Allah görür, dedi.
Uhud Savaşı’nda Müslüman safları dağılınca, Enes İbni Nadr radıyallâllahu anh -arkadaşlarını kastederek- Rabbim, bunların yaptıklarında dolayı özür beyan ederim, dedi. -müşrikleri kast ederek de-, bunların yaptıklarından da uzak olduğumu arz ederim, deyip ilerledi.
Derken Sa’d İbni Muâz radıyallâllahu anh ile karşılaştı ve:
-Ey Sa’d İbni Muâz! İşte cennet. Nadr’ın Rabbi’ne yemin ederim ki, Uhud’un yakınlarında ben cennetin kokusunu alıyorum, dedi.
Sa’d radıyallâllahu anh (bu olayı anlatırken):
-Ben onun yaptığına güç yetiremedim, ya Resûlallah’ dedi.
Enes radıyallâllahu anh, amcasıyla ilgili olayı şöyle anlatır:
‘Amcamı şehit edilmiş olarak bulduk. Vücudunda seksenden fazla kılıç darbesi, mızrak yarası ve ok izi vardı. Müşrikler ona müsle* yapmış, uzuvlarını kesmişlerdi. Bu sebeple onu hiç kimse tanıyamadı. Sadece kız kardeşi parmak uçlarından tanıyabildi.’
*Müsle: Bir insanın bir insanın gözünü çıkararak, burnunu ve kulağını, kolunu ve bacağını velhasıl bütün uzuvlarını kopararak cesedini belirsiz hale getirmek suretiyle işkence yapmaktır.
3. Ayete Yaraşır Bir Şehadet
Hadisin ravisi Enes radıyallâllahu anh, biz şu âyetin amcam ve onun gibiler hakkında inmiş olduğu görüşündeyiz, dedi.
“Mü’minler içinde öyle yiğit adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri sözlerinde dururlar. Onlardan kimi ahdini yerine getirdi (çarpışıp şehit düştü), kimi de sırasını bekliyor. Bunlar sözlerini asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb Suresi 33/23) (Buhârî, Cîhad 12; Müslim, İmâre 148.)
Sözlerinde duran adamlardı onlar. Allah onlardan razı olsun. Şimdi düşünelim. Bizim de karşımıza böyle bir fırsat çıksaydı Enes İbni Nadr radıyallâllahu anh gibi cennetin kokusunu takip eder miydik? Yoksa vehn’e (dünya sevgisi ve ölüme karşı isteksizlik) mi kapılırdık? Bu sorunun cevabını bulmak için öncelikle başka bir soruya cevap vermeliyiz: Bizler Allah’ın davası uğruna nelerden vazgeçtik/vazgeçebiliriz?
Şehadet makamına nail olabilmemiz duasıyla…
Kaynaklar
Riyaz’üs-Sâlihîn – Cihadın Fazileti (1320)
Harika🖐🏻