Akil isen can gözün aç, tut kulak bu sözüme
Bir değirmendir bu dünya öğütür bir gün bizi
1. Nelerden konuşuyoruz?
İnsan dostlarıyla konuşmaya daldığı bir zamanda kendini yoklamalı ve sormalı: “Neden bahsediyoruz, bunların dünyaya ve ahirete bir yararı var mı?”
O zaman frene basmalı, hafifçe toslamak ve neşeli havayı dağıtmak pahasına. Ve sözü bilerek, isteyerek yararlı bir mecraya akıtmalı. Bir ayet, bir hadis, bir ibadet hatırlanmalı ve başkalarına da hatırlatmalı. Ta ki zaman öldürmek yerine zaman diriltmek, onu en olumlu biçimde kullanmak bir alışkanlık haline gelsin.
2. Nasıl olmuşsa bilmiyorum, vurmuşlar bize, biz vurmamışız.
Televizyon bir şamardır. Hem de kendi hanemizde kendi elimizle suratımıza inen büyük bir şamar. Bize neler yasak, şunlar bunlar. İşte bu yasakları, bu haramları televizyonun bizim hanemizin içine kadar getirir her çeşidini, barını, umumhanesini, meyhanesini ve biz oturur Müslümanlığımızla, karımız kızımızla onu seyrederiz.
3. Artık kanıksamaz olduk birçok günahı.
Muhalif ya da düşman bildiğimiz biri tarafından söylendiği takdirde cinleri tepemize çıkaracak nitelikteki şeyleri, evlerimize yerleştirdiğimiz televizyon, kendi hanemizde bize ve çocuklarımıza defalarca söylüyor ve bizi bu düşman düşünce ve fillere karşı yumuşatıyor, dirençsiz hale getiriyor.
4. Maişet Derdi
Kurban bayramında “borcumuz var, bize düşmez” diye kurban kesmedik. Acaba ne borcumuz vardı? Ekmek parası bulamıyorduk da ona mı borçlandık, yoksa yenilediğimiz koltuk takımının, buzdolabının, mukaddesat düşmanı programları izleten televizyonun, çamaşır makinesinin taksitlerini ödemekteyiz de borcumuz o mu? Yarım asırdır sırtımızda İslam dışı bir düzenin kamburunu taşıyoruz. Düşmanlarımız ise bu kamburun üzerinde hora tepiyor. Artık kendimize gelelim. İşe evimizden başlayarak kendimize gelelim.
5. Bir Küçük Teklif
Efendiler! İlmihal okuyun. Evlerinizi Müslümanlığın öğrenildiği, konuşulduğu ve yaşandığı Müslümhaneler haline getirin. Bu akşam evinize dönünce etrafınıza Müslüman gözüyle bir bakın, acaba İslam’a aykırı neler var? Eşyalarınıza; eşinizin, çoluk çocuğunuzun kılığına kıyafetine, eline yüzüne, ağızlarından çıkana, oturup kalkmalarına bir nazar edin. Bakın düzeltilecek ne çok şey var. Ama ilkin öğrenmek gerek düzeltmek için. Kendinizi ve evinizi tepeden tırnağa İslam’a göre yeniden tertip etmediğiniz sürece, “İslam tek millettir” diye düşünmenin anlamı kalmaz.
6. Unutulmayan Vaaz
Yolculuk esnasında uğradığım küçük bir semt camisi idi. İmamın söylediği bir cümle hiç aklımdan çıkmaz. Şöyleydi:
– Namazda iken, namazda olun.
7. Güzellik neydi?
Vitrinlerdeki cansız mankenler renkli zebraları andırıyor. Yan yana gelmesi en zor renkler; çorap, telek, tişört ve örgü elbiselerde renk tayflarıyla en cart tarzda sokaktaki gençleri önüne toplarken düşünüyorum: “Moda ve kibarlığın birbirine bu kadar düşmanca baktığı devirler olmuş mudur? Hiç kimse, “güzellik artık bunlardır” demeyin. Zira “o hiçbir zaman değişmemiştir”.
8. Şöyle bir yokluyorum insanları:
Acaba boyunduruktan çıkmaya, kendine ve asırlık değerlerine döneceğine dair söz verebiliyorlar mı? Allah dostlarını arıyorlar mı? Böylelerini tanıyıp, onlara Hazreti Peygamber’e yaklaşmak için sarılıyorlar mı? Böyle bir şeye davranmak, buna cesaret etmek, ister istemez kişiyi çevresiyle çatıştıracaktır. Eğlencelerden, filmlerden, festivallerden, meyhanelerden uzaklaşınca içine düşülecek yalnızlığa tahammül edebilecekler mi?
9. İncil mi Kur'an mı?
(İdris, Müslüman olduktan sonra ismini değiştiren İsviçreli bir kardeşimiz.) Rasim Özdenören İdris’e sordu.
– Herhalde İncil’i de okudun?
– Evet, okudum.
– İncil de edebiyat yönü olan bir kitap. Hangisi daha etkileyici?
– Kur’an.
– Niçin?
– Çünkü Kur’an, doğru söylüyor.
Yeni Müslüman olanlarla tanışmanızı isterdim. Onlarla namaz kılın, oturun sohbet edin. Göreceksiniz sahabe kokusu var onlarda.
10. Batı Medeniyeti (!)
Eski asırlarda Batılı gaddar sömürgeciler, Doğulu saf, “art niyetsiz” ve “insan” toplumları çok gafil avladılar. Batılılar bu insanların safiyeleri, gafletleri, kabulleri ve uysallıkları karşısında “kendilerini onların efendisi görmekte” gecikmediler ve “efendiliğin doğuştan kendilerine verilmiş bir hak” olduğunu düşünmeye başladılar ve bu düşüncelerini gerektiğinde yüz binlerce kelle alarak “sürdürmekte” bir sakınca görmediler.
0 Yorum