Yıl 2018, Avrupa’nın göbeği, Macaristan özellikle de başkent Budapeşte. Bu ülkeyi veya şehri tam olarak tanımayanlar için şöyle bir giriş yapabilirim, burası mültecilere merhametsizce davranan ülkelerden bir tanesi. Evet, kucağında çocuğuyla savaştan kaçan adama bir kameramanın tekme attığı ülke. Macaristan !

O zamandan sonra ülkede Müslümanlar için her şey değişti. Yirmili yaşlarında tesettürlü birisi olarak kendi hikayemden bahsedeceğim ancak benimki gibi daha birçok kişinin hikayesini biliyorum. Mülteci krizinden önce, tesettürünüzle şehrin caddelerinde yürümek nispeten bir soruna yol açmıyordu ancak ondan sonra bu durum pek de böyle kalmadı. Üniversiteye gidebilmek bile büyük bir mücadeleye dönüştü. Okulum evimden bir buçuk saatlik bir mesafede bulunuyor. Her gün okula yaptığım yolculuk benim için gergin ve endişeli bir süreç olmaya başlamıştı sonra ansızın insanlar öfkeyle benimle uğraşmaya başladılar. Tramvayda yerimi verdiğim yaşlı bir adam ise bana karşı en büyük hakareti etmişti. Verdiğim yere oturmuş sonrasında da bana bağırmaya başlayarak:”Sen yalnızca sahte kibarlığını göstermek için bana yerini verdin aslında bu ülkeyi bombalamak istiyorsun! Bizi kandıramazsın, tıpkı Hitler gibisin, ülkene geri dön kaçık terörist.” demişti. Bu olay üç yıl önce yaşanmasına rağmen bu sözleri daha dün söylenmiş gibi net hatırlıyorum. Her ne kadar kökenimin bir yanı Mısır’a uzansa ve fiziksel olarak Mısırlılara benzesem de Macaristan’da doğdum, Macar bir anneye sahibim ve ana dilim Macarca. Yani kitabı kapağıyla yargılamamak lazım, değil mi ?

O yıl (2015) ve onu takip eden yıllar, Macaristan hükümeti göçmenlere, mültecilere, kısacası “farklı” görünen herkese karşı nefret politikası yürütmekteydi. Ülkenin dört bir yanında “Macaristan’a gelirseniz, Macarların işlerini alamazsınız.” yazılı dev reklam panoları vardı. İnsanların büyük bir çoğunluğu bu kadar geri kafalı olmayı bırakıp bu insanların aslında neyden kaçtığını bile anlayamıyorlardı. Bu tür davranışlar beni kendimde değişiklik yapmaya zorladı. Daha güvende hissedebilmek için tesettürümde değişiklik yapıp türban takmaya başladım. Sürekli yüksek sesle müzik dinliyorum böylece benim hakkımda saçma sapan konuşan insanları duymuyorum. Günbatımından sonra yalnız başıma sokağa çıkmaktan korkuyorum.
Yanlış anlaşılma olmaması için şunu da belirtmek isterim, burada gerçekten feraset sahibi insanlar da var ancak hükümet tüm özgürlük kaynaklarının önüne set çektikten sonra bir değişiklik yapmak çok zor. Özgür basından artık söz etmek mümkün bile değil, insanları git gide körleştirmeye başlıyorlar.
Keşke bu insanlar geçmişlerine bakıp diğer kültürlerden örneğin Türklerden neler kazandıklarını görebilseler. Oldukça güzel hamamlarımız, yemek kültürümüz var. Hatta kökenlerimize baktığımızda yaşlı hanımların halen kıyafetleriyle kendilerini ve kafalarını örttüklerini görebiliriz.
Umuyorum ki bir gün insanlar “farklı” olana karşı duyulan nefreti sonlandırmak için bir adım atmaktan korkmayacaklar.

Yukarıdaki fotoğraf 2018 yılı yazında çekilmiştir ve üzerinde şu yazılıdır: “Her ikisi de uzun kıyafetler giyiyorlar ve kafalarını kapatıyorlar. Birisi Macar kültürünü korumaya çalışıyor, diğeri ise görünüşe göre onu tehdit ediyor.” Yalnızca bu fotoğraf bile aslında çok da farklı olmadığımızın ancak yine de aramıza setler çektiğimizin açık bir göstergesidir.
Kaynaklar
Islamophobia In the Heart of Europe: “I Had to Change My Hijab to a Turban In Order to Feel Safer”
0 Yorum