Avrupa ülkelerinde Müslümanlara yönelik ön yargıları kırmak amacıyla “Buyurun ben Müslümanım” etkinliği düzenlendi.
Etkinlik çerçevesinde Almanya, Avusturya, İsviçre, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, İsveç, Norveç, İtalya, Avustralya ve Kanada’da stantlar açıldı.
Gönüllü gençler, cadde ve meydanlara kurulan stantlarda, 210 binden fazla kişiye gül ve İslam dinini anlatan broşür dağıttı.
Hollanda
Hollanda’da, Milli Görüş teşkilatlarına bağlı Hollanda İslam Federasyonu ve Kuzey Hollanda Milli Görüş Federasyonu tarafından düzenlenen “Buyurun ben Müslümanım” etkinliğinde, 35 farklı noktada İslamiyet hakkında bilgi verildi.
Özellikle büyük şehirlerde organize edilen etkinlikte, 26 farklı kentte 150 gönüllü 32 bin gül ve İslam’ı anlatan broşürler dağıttı.
Hollanda medyasının da takip ettiği etkinlikle ilgili açıklama yapan gönüllü Fatih Demir, amaçlarının Hollandalılara broşür ve güllerle İslam’ı anlatarak son yıllarda bu ülkede İslamiyet ve Müslümanlara karşı oluşan ön yargıları yıkmak olduğunu söyledi.
Demir, çok sayıda gönüllü gençle birlikte Hollandalılarla sohbet ederek hedeflerine ulaşmaya çalıştıklarını dile getirdi.
Hollandalı Claudi Koning, etkinliğin çok güzel olduğunu belirterek, “Bu tür eylemlere çok ihtiyacımız var. Buna insan sadece sevinebilir. Ben şahsen çok seviniyorum bu tür inisiyatiflere. Herkes eşittir ve herkese kendi değerini vermek lazım fakat bu zamanın en büyük problemi bu.” dedi.
Çok kültürlü bir toplumda yaşadıklarına işaret eden Yahudi asıllı Rens Oudheusden ise “Hepimiz insanız ve birbirimize insan gibi davranıp yan yana yaşayabilmemiz lazım. Önemli olan birbirimize saygı duymak.” ifadesini kullandı.
Almanya
İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı tarafından bu yıl 5’incisi düzenlenen etkinlik, başkent Berlin’de Kottbusser Tor Meydanı’nda, Emir Sultan Camisi ve Ayasofya Camisi önünde yapıldı.
Berlin’in yanı sıra ülkenin birçok kentinde de düzenlenen “Buyurun ben Müslümanım” etkinliğinde gençler gül ve İslamiyet’i anlatan broşürler dağıttı. Almanlarla sohbet eden gençler, yoldan geçen “komşularını” camilere davet etti.
Mevlana Camisi Gençlik Tanıtma Başkanı Samet Özban, yaptığı açıklamada, çevrede yaşayanların Müslümanlar hakkında sahip oldukları ön yargıları kırmak istediklerini belirterek, “Onlara ‘Mahallenizde de Müslümanlar var. Sorularınız varsa sorun.’ dedik. Onları camilerimize davet ettik. Çok güzel bir etkinlik oldu. İnşallah hayırlısı olur.” dedi.
Belçika
Belçika’da 50 genç Müslüman, “Buyurun, ben Müslümanım” etkinliği çerçevesinde, sokaklarda gül ve İslam dinini anlatan broşürler dağıttı.
Etkinlik hakkında açıklamalarda bulunan Belçika İslam Federasyonu Dış İlişkiler Başkanı Ömer Sıkıer, “Bugün Belçika’nın merkezinde güller dağıtıyoruz. Bu çalışmamızın hedefi Belçika’da yaşadığımız olumsuzluklar, ön yargılar ve İslam karşıtlığının karşısına geçebilmek.” diye konuştu.
Avusturya
Başkent Viyana ve çevre kentlerde kurulan toplam 11 stantla, Avusturya’da yaşayan insanlara İslam ve Müslümanlar hakkında bilgi paylaşımında bulunuldu.
Viyana İslam Federasyonu Kurumsal İletişim Başkanı Muammer Akkaya, yaptığı açıklamada, Yeni Zelanda’da yaşanan terör saldırısından ötürü etkinlik noktalarını ziyaret eden kişilerin üzüntülerini dile getirdiğini, bu tür etkinliklerin nefret söylemini bertaraf etmek ve birlikte yaşamı güçlendirmek açısından önemli olduğu düşüncesini paylaştıklarını aktardı.
Hayret boyle bir seye oralarda izin veriyorlarmi
bazı yerler kabul etmedikleri gibi bazilari koruma bile sagladıkları oluyor.
MUSUMAN OLMANIN ILK SARTI TAGUTU REDDETMEKTIR
19 Kasım 1922 tarihinde Abdülmecit Efendi’yi halife seçen ve ona „Halife-i Müslimin“, „Hadim’ül-Haremeyn“ diyen M. Kemal, bu ifadelerden 3,5 sene öncesinde bile halifeliğin kaldırılmasını tasarlamış ve kafasına koymuş biri idi. Keza Mazhar Müfit Kansu:
„Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürk’le beraber“ adlı kitabında söylediklerimizi teyid edecek bilgiler ortaya koymaktadır.
Mazhar Müfit Kansu, 7-8 Temmuz 1919’da kendisine not ettirdiğini, bunların içinde saltanatın kaldırılmasından, Hilâfet’in ilgasına ve hatta latin harflerinin kabulüne kadar her şeyin bulunduğunu ifade eder.
Ve yine 1919 tarihinden önce bunları tasarladığını belgeleyen ifadeler de mevcuttur. Daha 26 yaşında genç bir subay iken 1907 tarihinde meşhur Bulgar Türkoloğu Manolov’a söyledikleri de bunun ayrı bir delilidir. 1907 yılında Türkolog Bulgar’a M. Kemal şöyle demişti:
„… Bir gün gelecek ben, hayal sandığınız bütün bu devrimleri başaracağım. (Konuşmada saltanatı, Hilâfet’i kaldıracağından, giyim-kuşamla ilgili devrimlerden harf devrimine kadar hepsinden bahsedilmiştir.) Mensub olduğum millet de bana inanacaktır. Düşündüklerimin hiçbiri demagoji değildir. Saltanat yıkılmalıdır. Halifelik ilga edilmelidir.
Din ve devlet birbirinden ayrılmalı; laikliği getirmeliyiz. Doğu medeniyetinden kendimizi sıyırarak batı medeniyyetine aktarmalıyız. Kadın ve erkek arasındaki her türlü şekil ve hukukî farklar silinip yeni bir toplum düzeni kurmalıyız. Batı medeniyetine girmemizdeki yasağı atarak Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık-kıyafetimize değin her şeyimizde batılılara uymalıyız. İnanınız ki, bütün bunlar bir gün olacak ve hepsi de gerçekleşecektir.“ (Sami N. Özerdim, Bilinmeyen Atatürk, s. 32-33, Ankara, 1974, Cumhuriyet 19.08.1948)
Evet bu sözler TBMM Başkanı Mustafa Kemal’in Hilâfet seçimini tamamlayıp, Halife Abdülmecit Efendi’ye bağlılığını bildirdiği ve tebrik ettiği tarihi belgeden tam 17 sene önce söylenmiştir. Bir başka ifade ile özel eğitimden geçmiş olan M. Kemal, saltanat, Hilâfet, cumhuriyet ve devrimlerle ilgili mevzuları ve onların kademe kademe gerçekleşecek hallerini ta 1907 yılından itibaren düşünmeye başlamış ve planlı bir şekilde bunları uygulamaya koymuştur.
Ayrıca tasarılarını nasıl tatbikata koyacağına dair keyfiyeti de İzmit’te İstanbul gazetecileriyle yapılan basın toplantısında bildirmiştir. (Ahmet Cevdet Emre, İki Neslin Tarihi, s. 316-318)İşte bu toplantıda M. Kemal, düşündüğü ve yapmak istediği bütün devrim ve tüm reformları dile getirmiş ve kendisi de bizzat şöyle demiştir:„Eğer ben, size bu meseleleri ancak son senelerde düşündüm dersem, inanmayınız. Ben ta çocukluğumdan beri bu davayı (en başta halifeliğin kaldırılmasını) düşünmüş bir adamım.“ (Tek Adam, Şevket Süreyya Aydemir, c. 3, s. 317-318; Prof. Dr. Özer Özenkaya, Atatürk ve Laiklik, s. 159, Tekin Yayınevi, Ankara, 1983, 2. Baskı)
Evet, eğer M. Kemal İslam Hilâfeti’ni lağvetmeseydi bugün Sırp canileri Bosna´ya giremeyecekti, Filistin’de yahudi işgali vuku bulmayacaktı… Eğer İslam dininin temeline 98 dinamit koymasaydı, Ermeniler Azerbaycan´ı işgal edemezdi. Din devletten, devlet de dinden ayrılmasaydı, Rus kâfiri Çeçenistan´a savaş açamazdı. Eğer Halifelik makamı kaldırılıp da, Halife yurtdışına sürülmeseydi, bugün Anadolu topraklarında Türk-Kürt, Alevî-Sünnî çatışması çıkmayacaktı. Maalesef; Avrupalılar´ın ve Haçlılar’ın yapmadıklarını ve hatta yapamadıklarını bu laik dinsiz kemalistler yaptılar. Neler yapmadılar ki; Hilâfet´i lağvettiler, Halife´yi yurtdışına sürdüler, İslam dininin temeline 98 dinamit koydular, dini devletten, devleti dinden ayırdılar, Allah´ın indirdikleriyle hükmetmediler, Şeriat´ı tahkir ettiler, Kur´an harflerini kaldırıp yerine latin harflerini getirdiler, kadınları soyup soğana çevirdiler, o ecdadın torunları olan Ayşe´ler, Fatma´lar, Zeynep´ler ve Emine´leri Avrupa´nın Michael ve George´larına peşkeş çekmekten gocunmadılar. Kızların yabancı erkeklerin kolları arasında dans etmelerine müsaade ettiler.
Bakınız Dünya Güzellik Yarışması hakkında, Belçika’da birinciliği kazanan Türk kızı hakkında sunucu şöyle diyordu: „Dünya Güzellik Yarışmaları´nda Türk kızlarının birinci veyahut sonuncu gelmesi bizim için fark etmez. Bizim için önemli olan Osmanlı´nın torunlarını bu hale sokup da, Avrupalılar´a göstermek ve onlara, bunların dedeleri nasıldı, ama biz bugün onların torunlarını bu halde görmekten son derece sevinçliyiz!“
Ve daha da acısı; Kur´an´a „Çöl kanunu“ dediler ve Kur´an´ı devlet yönetiminden kaldırdılar ve „Türk milleti (hâşâ) bir baldırı çıplak Arap´ın vaz ettiği kanunlara bağlı kalamaz!“ diyerek Peygamber Efendimiz´i tahkir ettiler. Ve kendisine karşı çıkan âlim ve hocaları idam ettiler; Sırf Konya civarında bir şapka yüzünden aralarında değerli âlim ve eli öpülecek hoca efendilerin de bulunduğu10000 (onbin) zat-ı muhteremi idam ettirdiler. Ve üstelik M. Kemal, kendisine görev veren Sultan Vahdeddin´e, Hilâfet makamına, Kur´an´a Şeriat´a ve Osmanlı sülalesine ihanet ve hiyanet etti!
Ve aynı zamanda İslam ümmetine en büyük ihaneti ve hiyaneti yaptı. M. Kemal´i ve onun arkasından gidenleri medh-ü sena edenler, onun ilke ve inkilaplarına bağlı kalıp, yemin edenler, ve gerçek müslümanlara „Kara Ses“, „fundamentalist“, „aşırı dinci“ diyen, „Türkiye´ye Şeriat gelmez ve gelmeyecek!“ diyenler, Şeriat´ı horlayıp sövenler, „Atatürk sağ olsaydı bizim partide yerini alırdı!“ diyenler, „Biz kimsenin başörtüsüne karışmayız; İsteyen başını örter, isteyen örtmez!“ diyenler; „Biz iktidara geldiğimizde içkiyi yasak etmeyeceğiz, isteyen içer, isteyen içmez!“ diyenler… Namaz da kılsalar, oruç da tutsalar, zekât da verseler ve yüz defa da hacca gitseler, tekkelerde yüzbinlerce defa zikir de çekseler, kendilerini Allah´ın azabından kurtaramazlar. M. Kemal ve kemalistleri bırakın -onların işi zaten bitmiş, çünkü cehennemde yerleri ayrılmışdır- peki bunları destekleyenler, oy verenler, arkalarından gidenler, onlara meyilli olanlar 98 maddelik melânetin 2., 28., 30., 31., 44., 45., 46., 67. ve 98. maddelerine dahil olup ve günümüzün sistemlerinin arkasından giderek, onları put kabul edenler de gözönüne alınarak, M. Kemal´in de ve onun arkalarından gidip onları oylarıyla destekleyenlerin tümü kâfir ve mürted olmazlar da, ya ne olurlar?