Peygamberimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem hayatını öğrenirken muhakkak birçok sahabinin ismiyle karşılaşmaktayız. Kimilerinin ismine oldukça aşinayken kimilerinin ismini ise ilk defa görebiliyoruz. Sahabeyi ve yaşamlarını öğrenmeye gayret etmek, elbette bir Müslüman olarak atacağımız güzel bir adım olacaktır. Sahabeden birisi var ki Müslüman olmadan önceki hayatıyla Müslüman olduktan sonraki hayatının arasında dağlar kadar fark var desek yeridir. O sahabi, ismine aşina olduğumuz Mus’ab bin Umeyr’dir. İşte Mus’ab bin Umeyr’in ahireti dünyaya tercih ettiği için değişen yaşamı:
1. Müslüman Olmadan Önceki Hayatı
Mus’ab bin Umeyr zengin bir ailenin 7 çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiştir. Hem anne hem baba tarafından Peygamberimizle sallallahu aleyhi ve sellem aynı soydan gelmektedir. Ailesi onu çok sevmekte, üzerine titremekte, annesi oğluna en güzel kıyafetleri, ayakkabıları ve esansları almaktadır. Mekke’de yaşıtları arasında en zengini, kendisine ailesi tarafından en çok ilgi gösterilen ve hayatı çok gösterişli olan muhtemelen Mus’ab bin Umeyr’dir.
Aynı zamanda genç, yakışıklı, güler yüzlü, nazik ve saçlarının güzelliğiyle tanınan ve Mekke’de parmakla gösterilen biridir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem onun bu hâlini andığı zaman, şöyle der: “Mekke’de Mus’ab b. Umeyr’den daha güzel saçlı, şık elbiseli, daha bol nimetlere sahip birini görmedim!”
2. Müslüman Oluşu
Mus’ab bin Umeyr yaşadığı yaşamın aksine şirkten nefret eder ve tevhide yakındır. Peygamberimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem Erkam b. Ebi’l Erkam’ın evinde İslam’a davet ettiğini duyunca hemen Erkam b. Ebi’l Erkam’ın evinde olan Peygamberimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem yanına gitmiş ve onun bu davetini orada tasdik edip Müslüman olmuştur. Fakat ailesinin eziyet edeceklerini bildiği için Müslüman olduğunuz gizlemiştir. Peygamberimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem yanına gizlice gitmiş, namazlarını da gizlice kılmıştır.
3. Müslüman Olduktan Sonraki Hayatı
Bir gün Osman b. Talha, Mus’ab bin Umeyr’i namaz kılarken görmüş, annesine ve yakınlarına haber vermiştir. Bunun üzerine, annesi ve yakınları onu tutup hapsetmişlerdir. Bu süreçte Müslümanlarla görüşmesini engellemişlerdir. Dininden vazgeçmesi için maddi manevi türlü işkenceler uygulamışlardır. Aile şefkatinden mahrum bırakarak dininden döndürmeyi denemiş, başarısız olmuşlardır. Bütün maddiyatını, elbiseleri ayakkabılarına varana dek, elinden alarak maddiyatla dininden döndürmeye çalışmış, başarısız olmuşlardır. Daha sonra Mus’ab bin Umeyr bir şekilde Habeşistan hicretinde Müslümanlarla birlikte Habeşistan’a gitmiştir.
Hicret bütün Müslümanlar için olduğu gibi Mus’ab bin Umeyr için de zorlu geçmiştir. İbn İshak, Salih b. Keysan’dan rivayeten Sa‘d b. Malik’in şöyle dediğini aktarmıştır: “Biz hicretten zor şartlar altında yaşama mücadelesi veriyorduk. Hicret ettikten sonra şiddetli bir açlıkla karşı karşıya kaldık. Bu durum bize çok zor gelmesine karşın yine de dayanabiliyorduk. Mus‘ab b. Umeyr ise aramızda ebeveyninin yanında en refah içerisinde olanıydı. Bize isabet eden zorluk ona da isabet edince o bu duruma dayanamadı. Çünkü ben onu öyle bir halde gördüm ki yılanın derisinin soyulup düşmesi gibi onun da derisi soyulup düşüyordu ve yürüyemiyordu. Onun çok zorluk çektiğini bildiğimiz için onu boynumuza alıp taşıyorduk.”
Mus’ab bin Umeyr de Müslümanlarla birlikte Habeşistan hicretinden dönmüştür. Hicret dönüşü bambaşka birisi olmuştur. Eski gösterişini kaybedip yıpransa da sıkıntılar çeken Mus’ab gitmiş, imanla dolu ve iradesi sağlam, güçlü bir genç Mus’ab gelmiştir. Dolayısıyla bu halini gören annesi baskılarını hafifletmek zorunda kalmış, onu hapsetmekten vazgeçmiştir.
Mus’ab bin Umeyr hem Peygamberimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem halasının kızı hem de eşi Zeynep binti Cahş’ın kız kardeşi olan Hamne binti Cahş ile evlenmiştir. Zeynep isminde bir kız çocukları olmuştur.
Peygamberimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem kendisini Medine’ye göndermesiyle Mus’ab bin Umeyr’e birçok kişinin hidayetine vesile olmak nasip olmuştur. Hz. Urve b. Zübeyr (radıyallahu anh) şöyle demiştir: “Ensâr, Allah Resûlünün sözlerini duyup gönülleri O’nun davet ettiği hakikatlere kalben ve zihnen ikna olunca, onlar O’nu tasdik ederek iman ettiler. (Daha önceleri geçtiği üzere, Allah Resûlünün Birinci Akabe’de o altı kişi ile görüşmesi, onların gelecek sene hac mevsiminde tekrar buluşmak üzere söz verdikten sonra kavimlerine dönmeleri Ensâr’ın iman etmesine güzel bir vesile teşkil eder.) Evet, o altı kişi Peygamberimize: “Bize yanından bir adam gönder de halkı Allah’ın kitabına uymaya çağırsın. Bu, kısa zamanda kitaba tâbi olunmasını temin eder.” diye haber gönderdiler. Bir rivayete göre, bu haberi getiren iki kişi Muâz b. Afra ile Râfi b. Mâlik’tir. Bunun üzerine Allah Resûlü, Abdüddâroğullarının kardeşi Mus’ab b. Umeyr’i gönderdi. Mus’ab, Beni Ganem kabilesinden olan Es’ad b. Zürâre’ye konuk oldu. Onlarla sohbet ediyor, kendilerine Kur’ân’dan âyetler okuyordu. Neccâroğulları, Es’ad b. Zürâre’ye baskı yapınca Mus’ab’ı onun yanından ayırdılar. Bunun üzerine Mus’ab, Sa’d b. Muâz’ın evine geçti. Sa’d b. Muâz’ın manevi desteğiyle, durmadan ve yılmadan insanları Allah’a imana çağırıyordu. Cenâbı Hak onun vasıtasıyla Ensâr’a hidayet nasip ediyordu. Öyle ki Ensâr hanelerinden Müslüman olmayan pek az ev kalmış, en önde gelenler bile Müslüman olmuştu. Amr b. Cemûh da İslâm’la şereflenmiş, böylece putlara olan inanç tamamen kırılmıştı. Mus’ab b. Umeyr, Allah Resûlünün yanına döndü. Bundan sonra Mus’ab, “Mukrî” yani “Kur’ân Öğretmeni” diye çağrılmaya başlandı.” Mus’ab bin Umeyr insanlara karşı yumuşak, nazik tavırlarıyla ve Allah’ın rızasını kazanmak için çabalarıyla daha birçok kişinin de hidayetine vesile olmuştur.
İkinci Akabe’de Mekke’ye gidenlerle birlikte Mus’ab bin Umeyr de Mekke’ye dönmüştür. İlk olarak Peygamberimiz’in evine gitmiştir. Annesi bunu duyup kendisine tepki göstermiş, dininden hala dönmediği için kızmış ve tekrar hapsetmek istemiştir. Fakat Mus’ab bin Umeyr tepki göstererek asla dininden dönmeyeceğini söylemiş ve annesini de İslam’a davet etmiştir. Ama annesi kesinlikle kabul etmemiş ve herkesin kendi dininde kalmasını söylemiştir.
Bedir’de Müslümanların sancaklarından birini Mus’ab bin Umeyr, müşriklerin sancaklarından birini de kardeşi Ebu Aziz bin Umeyr tutmuştur. Nebîh b. Vehb şöyle demiştir: Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Bedir Savaşı’nda aldıkları esirleri sahabilerine dağıttı ve “Onlara iyi bakın!” buyurdu. Mus’ab bin Umeyr’in öz kardeşi Ebû Azîz de, esirler arasındaydı. Ebû Azîz diyor ki: Beni, Ensâr’dan bir zat esir almıştı. Kardeşim Mus’ab, yanımızdan geçerken beni esir eden zata, “Onu sıkıca tut; çünkü anası zengindir, oğlunu kurtarmak için sana fidye verebilir.” dedi. Bedir dönüşü, Ensâr’dan kalabalık bir ailenin yanına verilmiştim. Ev halkı, sabah ve akşam hurma ile yetinir; Allah Resûlü, biz esirlere iyi davranılmasını öğütlediği için bana da ekmek verirlerdi. Hangisinin eline bir parça ekmek geçse, onu hemen bana verirdi. Ben de utanır, geri verirdim; ama o almaz, bana iade ederdi. Kardeşim Mus’ab, beni esir alan Ebû’l-Yeser’e, “Onu sıkı tut, anası varlıklıdır.” deyince, ben kendisine: “Kardeşim, benimle ilgili tavsiyen bu mu olmalıydı?” dedim. Mus’ab, “Benim kardeşim o, sen değilsin!” diye karşılık verdi. Rivayete göre, daha sonra Ebû Azîz’in annesi Kureyşli esirler için verilen en yüksek fidyenin miktarını sordu. “Dört bin dirhem” dediler. O da, dört bin dirhem gönderip oğlunu esaretten kurtardı.
4. Şehadeti
Mus’ab bin Umeyr Uhud Savaşı’na da katılmıştır. Aynı zamanda annesi ve kardeşi Ebu Aziz bin Umeyr de katılmıştır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ordusunu düzene soktuğu sırada müşriklerin sancağının kimin elinde olduğunu sormuştur. Ona müşriklerin sancağının Abdüddâr oğullarının elinde olduğu söylenmiştir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Biz ahde onlardan daha bağlıyız.” diyerek, “Mus‘ab b. Umeyr nerede?” diye sormuş, Mus‘ab: “Burdayım ya Resulallah!” demiştir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, ona: “Sancağı al.” Demiş, bunun üzerine Mus‘ab bin Umeyr sancağı alıp Peygamberimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem önünde ilerlemiştir.
Uhud günü Peygamberimiz’i sallallahu aleyhi ve sellem canla başla koruyanlar arasında Mus‘ab b. Umeyr de bulunmaktadır ve şehit edilene kadar Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem için savaşmıştır. Mus‘ab bin Umeyr’i atlı müşriklerden olan İbn Kamietu’l-Leysî şehit etmiştir. İbn Kamie, onun Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu zannetmiş, İslam sancağını elinde tutan Mus‘ab bin Umeyr’in sağ eline vurarak elini kesmiş, o da sağ eli kesilince “Muhammed ancak peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir.” (Âl-i İmrân 3/144) ayetini okumuş ve sancağı sol eline almıştır. İbn Kamie, onun üzerine tekrar eğilip bu sefer sol elini kesmiş, bunun üzerine Mus‘ab bin Umeyr, sancağın önüne eğilmiş, onu iki koluyla tutup göğsüne bastırmış ve yine “Muhammed ancak peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir.” ayetini okumuştur. Daha sonra İbn Kamie üçüncü kez Mus‘ab bin Umeyr’in yanına gelmiş ve bir mızrak darbesiyle onu şehit etmiştir.
Mus‘ab bin Umeyr şehit edildiğinde kırk yaşında veya biraz daha fazladır. Mus‘ab b. Umeyr şehit edildiğinde İslam sancağı yere düşmüştür. Abdüddâr oğullarından olan Suveybit b. Sa‘d b. Harmele ve Ebu’r-Rum b. Umeyr hemen oraya gelerek İslam sancağını yerden kaldırmışlardır. Müslümanlar Uhud’dan ayrılıp Medine’ye varıncaya kadar Müslümanların sancağı Ebu’r-Rum b. Umeyr’in elinde kalmıştır. Uhud günü Müslümanların sancaktarlığını yapan Mus‘ab b. Umeyr şehit edildiğinde yere düşen İslam sancağını onun suretine giren bir meleğin taşıdığı rivayet edilir. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, günün sonlarına doğru, Mus‘ab b. Umeyr’e: “İlerle ey Mus‘ab!” demiş. Melek Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e dönmüş ve ona: “Ben Mus‘ab değilim.” demiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, onun Mus‘ab suretinde savaşan bir melek olduğunu ve onun kendisine yardım için gönderildiğini anlamıştır.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Mus’ab bin Umeyr’in başucuna gelerek şu ayeti okumuştur: “Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”(Ahzâb, 33/23) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem sonra şöyle demiştir: “Şüphesiz Allah’ın Resulü şehadet ediyor ki siz kıyamet gününde Allah katında da şehitsiniz.” Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yaşayan Mus‘ab b. Umeyr şehit edildiğinde onu örtecek bir örtü dahi bulunamamıştır, eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir vaziyette yatmaktadır.
Sa’d b. İbrahim, babasından naklen şöyle demiştir: Abrurrahman b. Avf oruçluydu. İftar etmesi için yemek getirdiler. Yemeğe baktı ve şöyle dedi: “Mus’ab b. Umeyr benden daha hayırlı olduğu halde şehit edildi; bir hırkaya sarılarak kefenlendi. Başı örtülse ayakları açıkta kalıyor, ayakları örtülse başı açıkta kalıyordu. Benden daha iyi biri olan Hamza şehit edildiği vakit de böyle oldu. Sonra, dünya bizim yüzümüze güldü; servetimiz alabildiğince arttı. Yaptığımız iyiliklerin sevabının dünyada verilmiş olmasından derin endişe duyuyorum.” Sonra da ağlamaya başladı, önündeki yemeği de yiyemedi.
Habbab b. Eret şöyle demiştir: “Allah Resûlü ile birlikte hicret ettik. Bu hicretimizin karşılığını Allah muhakkak verecektir. Ne var ki, bizim bazı arkadaşlarımız alacakları mükâfattan en ufak bir şey dahi yemeden dünyadan göçüp gittiler. Mesela Mus’ab b. Umeyr. Onun; Uhud’da şehit düştüğü zaman geride sadece bir abası vardı. Aba ile onu baş tarafından kefenlediğimiz vakit ayakları açıkta kalıyor, ayaklarından itibaren kefenlediğimizde de başı açık kalıyordu. Sonunda Allah Resûlü, ‘Başını örtün, ayaklarını da izhir otu ile kapatın.’ buyurdu. Biz ise, bugün onun hizmetinin semerelerini topluyoruz.”
İşte böylece Mus’ab bin Umeyr, zenginlik varlık içinde doğduğu dünyadan üzerini tam örtemeyen bir aba ile ayrılmıştır. Bütün dünyaya arkasını dönmüş fakat Allah ve Rasulü’nün sevgisini kazanmıştır. Hz. Ömer şöyle demiştir: Bir gün, Allah Resûlü Mus’ab’ı beline sardığı bir koyun postu ile gelirken görünce: “Allah’ın kalbini imanla nurlandırdığı şu adama bakın, eskiden ben onu iki yüz dirhem değerindeki bir elbiseyle görmüştüm. Annesi ve babası, ona en güzel yiyecekleri yedirir ve içirirdi. Ama, onun Allah ve Resûlüne olan sevgisi, onu gördüğünüz gibi yaptı.” buyurmuştur.
Hz. Ali şöyle demiştir: Bir gün Mus’ab, üzerinde yamalı ve kalın bir giysiyle gelmişti. Allah Resûlü onu bu halde görünce, onun daha önceki, zenginlik ve bolluk içindeki hayatını gözünün önüne getirdi. Resûlullah’ın gözleri doldu ve Efendimiz ağlamaya başladı. Daha sonra şöyle buyurdu: “Sizlerin; bolluğa ve zenginliğe kavuşup da, çeşit çeşit elbiseler giydiğinizde haliniz nice olur acaba?” Dedik ki: “O zaman bizim için daha iyi olur, elimizdeki rızıkla geçimimizi rahat biçimde temin eder, diğer zamanlarımızı ise ibadetle geçiririz.” Allah Resûlü: “Hayır, bugünkü durumunuz daha hayırlıdır.” buyurmuştur.
Şüphesiz Mus’ab bin Umeyr’in Allah’ın rızasını kazanmak için her şeyinden vazgeçebilmesini örnek almalıyız. Bunun yanı sıra onun güzel ahlakını da örnek almamız gerekmektedir. Amr ibn Rebîa şöyle demiştir: “Mus’ab b. Umeyr, İslâm’a girdiği günden, Uhud’da şehit edildiği güne kadar, benim iyi bir dostum ve arkadaşım oldu. Bizimle birlikte, her iki hicrette de (Habeşistan ve Medine) bulundu. Her iki hicrette de, benim yol arkadaşım oldu. Hayatımda, onun kadar güzel huylu ve insanlarla onun kadar arızasız geçinen birini görmedim.”
Allah hepimize Mus’ab bin Umeyr’inki gibi güzel bir ahlak ve Allah için her şeyden vazgeçebilecek güçlü bir iman nasip etsin. Amin..
Kaynaklar
Hayatu’s Sahabe, M. Yusuf Kandehlevi
Mus’ab B. Umeyr’in Hayatı, Kişiliği Ve İslam Tarihindeki Yeri, Mehmet Salih Gündüz
0 Yorum