İslâm, yalnızca iyi insan yetiştirmez. O, iyiliği kendinde kalan pasif iyileri istemez. İslâm’ın istediği, iyiliği başkalarına yansıyan aktif iyiler olmamızdır. Çünkü İslâm, sadece kendini kurtarmayı düşünen bencil bireylerden razı değildir. Elbette bunun için önce bireyin ilmî ve amelî yönden donanımlı olması gerekir. Kendini kurtaramayan kimsenin, başkalarını kurtarmaya kalkması hem yanlıştır, hem de bu girişim başarısız olacaktır. Elbette kişi, önce kendini kurtaracak, kendini yetiştirip geliştirecektir; ama bununla kalmayacak, birikimlerini başkalarına taşıyacaktır.
“De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer Sûresi 9)
İslâm, ilim dînîdir. “Oku” emri ile başlamış ve çok yönlü bir okuma ile ilimce değer kazanmayı en büyük hedef olarak göstermiştir.
Müslüman beşikten mezara kadar ilim öğrenme yolunda cennete doğru ilerleyecektir. Onun asıl hedefi/aksa’l-gayesi, Yüce Allah’ın Rızasını kazanıp cennete girmek olmalıdır. Zaten ilim yoluna girmiş olan bir kimse cennet yoluna girmiş demektir. Bu yüzden mü’min, sürekli bilgilenen, sürekli ilmini eyleme dönüştüren ve bu şekilde Rabbin katında değerini artırmaya gayret eden kimsedir.
“Onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.“ (Müminun Sûresi 61)
Kur’ân, hayırlarda koşturmayı, hayırlarda yarışmayı emreder.
“Allah, inananlardan, mal ve canlarıyla cihâd edenleri, mertebece, özürsüz olarak yerlerinde oturanlardan üstün kılmıştır.” (Nisâ Sûresi 95)
Zayıf da olsa her mü’min değerlidir ve asla İslâm toplumundan dışlanamaz. Nitekim Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, çeşitli seviyelerdeki ashâbını hep bağrına basmış, onlardan yanlış yapanları uyarmış, hak etmişlerse cezalandırmış ama asla onlardan hiçbirini dışlamamıştır. O’nun hayatında, adam harcama diye bir şey yoktur. Münafıklığı tescilli olan, pek çok sahâbînin nazarında öldürülmeyi çoktan hak etmiş olan İbn Übey’i öldürmeyi teklif edenlere “Ben, Muhammed adamlarını öldürtüyor dedirtmem!” diye karşılık vermiştir. Ancak, Kur’ân’a göre Allah yolunda olanlar, bu uğurda koşturanlar, bu uğurda ayakta olanlar; oturanlardan çok daha hayırlıdır.
“Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın.“ (Bakara Sûresi 148)
Müslüman, hayırlara karşı doyumsuzdur, meşru yolda hayırlı işlerde koşturur. Mü’minler hayırlı işlerde birbirleriyle yarışır, dünyada ve âhirette en iyi yerlere gelmek için gayret ederler. Dolayısıyla İslâm’da ben geleceğim yere geldim, bunlar bana yeter, artık dinlenmeliyim şeklinde bir emeklilik/takâud anlayışı yoktur. Zira mü’minin gerçek anlamda dinleneceği yer cennettir.
“O halde yarışanlar, bunun için(cennet için) yarışsınlar.” (Mutaffifîn Sûresi 26)
Büyük hedeflere doğru sürekli koşturmak gerekmektedir. Buna göre, mü’min için, hayırlı işlerde yetinme yoktur. Burada kişinin geldiği konuma/duruma kanâat etmesi ayrı şeydir. Daha hayırlısına talip olması ayrı bir şeydir.
“Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak Bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı.” (Enbiya Sûresi 90)
Din, akıllı insanlar içindir. Akıllı olmayanlar, dinin yükümlülüklerinden sorumlu değildir. Kur’ân, pek çok âyetinde aklı kullanmayı emreder. Kur’ân’da yalın olarak akıl kelimesi geçmez. Âyetlerde sürekli olarak akletme fiil kalıbında kullanılmıştır. Zira Kur’ân, durağan aklı değil, işlevsel aklı ön plana çıkarır. Hayat Kitabımız, aklı çalıştıracak delillerle doludur. Bu nedenle mü’min; Yüce Allah’ın Kur’ân ve Kâinat kitabındaki âyetlerini okuyup düşünerek, aklını zinde tutmakla mükelleftir.
“Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin âyetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.” (Müminûn Sûresi 57-61)
Yüce Allah’ın dünya ve âhiretteki nimetleri herkese fazlasıyla yetecek kadar bol ve bereketlidir. O halde O’ndan istemeli, O’nun kullarına lütfettiğine göz dikmemelidir. O’ndan isterken de istediklerimize müstehak olmayı da ihmâl etmemeliyiz elbette.
“Hayırlı bir işte yorul, bir başka hayırlı işe doğrul. Rabbin ile irtibatını kesme.” (İnşirah Sûresi 7-8)
Meşru yolda olması gereken bu koşturma, asla yarışçıların ayağını kaydırmaya, hasede dönüşmemelidir. Çünkü haset, ateşin odunu yediği gibi, sâlih amelleri, iyilikleri yer bitirir, sâlihleri çürütür.
0 Yorum