1.Vücud Bakımı
Hz.Cabir(r.a) anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Her müslüman yedi günde bir kere yıkanmalıdır, bu gün de cuma günü olmalıdır.” *Nesai, Cuma 8
Ömer İbn’ül-Hattab (r.a) naklediyor: Peygamber Efendimiz: “Zeytinyağını –ekmeğinize katık yaparak- yiyiniz ve onunla bedeninizi yağlayınız. Zirâ o, mübarek bir ağaçtan hâsıl olmuştur” buyurmuşlardır.
2.Güzel Koku Sürünmeleri
Fahr-i Kaniat Efendimiz yaratılıştan temizdi. O, hiçbir koku kullanmadıkları hâlde de mis gibiydi. Ne var ki Cenab-ı Hakkın kendilerine lütfetmiş oldukları üstünlüklerini hiç belli etmezler ve dâimâ sıradan bir insana örnek teşkil edecek davranışlar sergilerlerdi. İşte koku sürünmeleri de bu sebeptendi.
Peygamber Efendimiz, günlük hayatında yanında “sükke” tabir edilen bir koku(kutusu) bulundurur ve gerektikçe ondan sürünürdü. *İbn Sa’d, Tabakât, I, 399; Ebû Dâvûd, Sünen, IV, 107, nu: 4162
Hz. Peygamber ikram edilen kokuyu reddetmezdi. Bu tutumuyla, güzel kokuyu sevmelerinin yanında, ikrâm eden kimsenin durumunu göz önünde bulunduruşu vardı. Hadîs metinlerinde bu tutumunun gerekçesi de belirtilmiştir:
“Zira koku, külfetsiz bir ikramdır!” *Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 320; Ebû Davud ve Nesaî
Ebû Hüreyre (r.a) naklediyor: Hazreti Peygamber: Erkeklerin süründüğü kokular, kokusu duyulan ve rengi gözükmeyen türden; kadınların kullandıkları kokular ise, kokusu duyulmayan ve rengi gözüken cinsten olmalıdır” buyurmuşlardır.
3.Saçları
“Kim saç bırakmışsa, onun bakımına dikkat etsin.” *Ebû Dâvûd, Sünen, IV, 74, nu: 4062
Peygamber Efendimiz’in saç biçimi 3 şekil arzetmektedir. En kısa şekli kulak yumuşağına kadar olup en uzun şekli de omuzlarına dokunacak şekilde olanıdır.
Enes b. Mâlik anlatıyor: “Hazreti Peygamer’in saçları, kulaklarının orta hizâsına kadar uzamıştı.”
Katâde naklediyor: Enes b. Mâlik’e (r.a)’e:
-“Hazreti Peygamber’in mübarek saçları nasıl idi? diye sordum.
-“Kıvırcık da değildi, düz de değildi. Saçları ise, kulak yumuşaklarına ulaşıyordu” dedi
Hz. Âişe validemiz anlatıyor: “Ben ve Resûlullah Efendimiz, bir kapta boy abdesti(gusül) alırdık. Resûlullah’ın mübarek saçları, omuzlarına değmiyordu ama kulak yumuşaklarını geçiyordu.
Bilindiği üzere Resûlullah Efendimiz (s.a.v) hicretten sonra umre niyetiyle Kâbeyi 4 kez ziyaret etmiştir. Hazreti Peygamber, bu dört umre ziyaretinde de, ziyaret sonrası ihramdan çıkarken başını traş ettirmişlerdir ama hadislerden de anlaşılacağı üzere bu Efendimiz’in günlük hayatta ki uygulamalarından değildir.
Bir açıklama yapacak olursak rivayetler arasındaki farklılığı bir çelişki olarak görmemek gerekir. Çünkü sahabeler her an Efendimizle birlikte olma imkânlarına sahip değildiler. Her sahabe (r.a) kendi gördüğü andaki şeklini rivayet etmiştir.
- Saç Tarama Şekli
Hazreti Peygamber’in devrinde Hicaz bölgesinde iki türlü saç tarama modaydı. Ehl-i Kitap olanlar, kâküllerini (perçem) önlerine düz tararlardı. O günün putperestleri ise perçemlerini ortadan ikiye ayırarak yanlara bırakırlardı.
Başlangıçta ehl-i kitâbın uygulamasını benimseyerek, onlar gibi perçemlerini önüne düz taramışlar; Hicaz’da putperestliğin kökü kazınıp toplumda taraftarı kalmayınca, bu def’a da, saçlarını önden ayırarak sağa sola bırakır olmuşlardır. *Bkz. Buhârî, a.g.e, IV, 166; Tecrid Tercemesi, IX, 317, nu: 1455
Abdullah b. Abbâs anlatıyor: “Hazreti Peygamber, saçlarını mübarek alınları üzerine salıverirlerdi. Zirâ puta tapan müşrikler, saçlarını önden ikiye ayırarak sağa sola sarkırtırlar; ehl-i kitab olan Hristiyan ve Yahûdiler de, ayırmadan alınlarının üzerine salarlardı. Resûlullah Efendimiz ise, hakkında Allah’tan bir emir gelmeyen hususlarda, -müşriklere benzememek için- ehl-i kitâbın âdetlerine uymayı severlerdi. Fakat sonraları, bu âdetlerini değiştirerek, saçlarını önden ayırdılar ve bir daha alınları üzerine salmadılar.”
4.Sakalları
Enes b. Mâlik anlatıyor: “Resûlullah Efendimiz, mübârek saçlarını çoğu defa yağlarlar ve sakal-ı şerîfleri ekseriyetle tararlardı. Saçlarına yağ sürdükten sonra, sarıklarının yağlanmaması için, umûmiyetle sarığın altına bir tülbend koyuyorlardı ki, bu tülbend âdetâ yağcının elbisesi gibi olurdu.”
Abdullah b. Muğaffel anlatıyor: “Hazreti Peygamber, devamlı olarak saç ve sakal tuvaleti ile meşgûl olmayı tasvîb etmeyip, bunun, îcab ettikçe yapılmasını tavsiye buyurdular.”
5.El Bakımı
Selman-ı Fârisî anlatıyor: Yemekten sonra elleri yıkamanın, yemeğin bereketinin artmasına sebep olduğunu Tevrat’da okumuştum. Bu bildiğimi, Resûlullah Efendimiz’e duyurup haber verdiğimde:
“Yemeğin bereketi, hem yemekten önce hem de yemekten sonra el ve ağzı yıkamaktadır.” buyurdular. *Ebu Davud, Tirmizi
- Tırnak Kesimi
Tırnakların kesilmesi, sakal ve bıyıkların kısaltılması, istenmeyen tüylerin temizlenmesini fıtratın gereği ve bütün peygamberlerin sünneti olarak saymıştır. *Buhârî, Libâs, 63-64
Hz. Âişe rivayet ediyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: “On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmese sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altını yolmak, etek traşı olmak, intikasu’l-ma yani istinca yapmak.”
*Müslim, 56 (261); Ebu Davud, Taharet 29, (53); Tirmizi, Edeb 14, (2758); Nesai, Zinet 1, (8,126, 127)
6.Misvak Kullanması
Peygamber efendimiz (sav) başka bir hadiste “Elbisenizi yıkayınız. Saçlarınızı düzeltiniz. Dişlerinizi fırçalayınız. Tertemiz olmaya ve güzelleşmeye çalışınız…” (Camiu’s Sağir, 1/48).
Ebu Hüreyre(r.a) naklediyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: “Eğer ümmetim üzerine zahmet vermeyecek olsaydım, her namazda Misvak kullanmalarını emrederdim. (Bu metin Sahiheyn’in metnidir, Muvatta’nın rivayetinde: “…her abdestte…” denmiştir.)
*Buhari, Cuma 8, Temenni 9; Müslim, Taharet 42, (252); Muvatta, Taharet 115, (1, 66); Ebu Davud, Taharet 115, (46); Tirmizi, Taharet 18, (22); Nesai, Taharet 7, (1, 12)
Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: “Resulullah (sav) gece ve gündüz yattığında ve kalktığında mutlaka abdest almazdan önce misvaklanırdı.” *Ebu Davud, Taharet 27, 30, (51, 56, 57); Müslim, Taharet 45, (253); Nesai, Taharet 8, (1, 13)
7.Gözlerine Sürme Çekmesi
Göz sağlığıyla alakalı olduğundan göze sürme çekme hususunda Efendimiz’in tavsiyeleri hadis kitaplarının çoğunda “Kitâb’üt Tıb” bölümünde yer alır. Gerek sürmeyi kullanma zamanı, gerek sürmenin faydalarına dâir bilgilerden, sürmenin süslenmek için değil, gözün sıhhatini korumak için kullanıldığı anlaşılıyor.
İbn Abbâs der ki: “Hattâ Rasûlullah Efendimiz’in bir sürmedan’ı olup, her gece yatmadan önce, bu sürmedandan üç kere sağ gözlerine, üç kere de sol gözlerine sürme çekerlerdi.
Abdullah b. Abbâs rivâyet ediyor: Resûlullah Efendimiz: “Sizin sürmelerinizin en yarayışlısı, ismid denilen sürmedir. Zirâ o, gözü parlatır ve kirpikleri bitirir” buyurmuşlardır.
8.Giyim Tarzı
“Ey mü’minler! Gönlünüzce yiyiniz, içiniz, giyininiz ve Allah yolunda sarfediniz. Ancak israfa veyâ kibir veya gurura kaçmayınız” *Buhârî, el-Câmi’us-Sahîh, VII, 33; İbn Mâce, Sünen, II, 1192, nu: 3605
Öncelikle Efendimiz’in kıyafet konusunda 3 husus dikkat çeker ki;
-İsraftan sakınmak
-Giyinmeyi, kibir, gurur, azamet ve gösteriş vesilesi yapmamak
-İçinde bulunduğu sosyal sınıfın imkân ve şartlarına uygun biçimde giyinmektir.
Ümmü Seleme vâlidemiz anlatıyor: “Resûlullah Efendimiz nezdinde en sevimli giyecek, kamîs (gömlek) idi.”
Kamis: Tek parçalı olup, boydan boya entâri biçimindedir. Sâdece yakası açık olup ön tarafı tamamen kapalıdır. Kol uzunluğu bileklere, etek uzunluğu da bacakların yarısına kadar sarkan kıyafettir.
Hazreti Peygamber, gerek Cuma ve bayramlarda, gerek yerli ve yabancı hey’etleri kabûl ettikleri zamanlarda, resmi kıyafet diyebileceğimiz özel bir kıyafet de kullanmışlardır. O’nun hayâtının her safhasında tek tip kıyâfet kullandıklarını söylemek doğru değildir.
Zübeyr b. Avvâm’ın oğlu Urve (ö: 94/713)’nin ifâdeleri de bir başka hususa ışık tutmaktadır: “Resûlullah Efendimiz’in, gelen hey’etleri kabûl resminde giydikleri elbiseleri ve ridâsı, Hadramut mâmulü idi. Uzunluğu dört arşın (zirâ’) olup, eni de iki aşrın bir karıştı. Bu elbîse, halîfelerce de kullanılageldiğinden iyice yıpranmıştı. Onlar, buna bir astar geçirerek tâmir etmişler ve, kurban ve ramazan bayramlarında giymişlerdir.
Öte yandan, Cuma ve Bayram günleri, kırmızı cübbesini giydiklerinde kırmızı sarıklarını da doladıkları belirtilmiştir. *İb Sa’d, I, 451
- Sarıkları
Hz. Peygamber’in giydiği kıyafetlerden hiçbirisi, İslam’la birlikte ortaya çıkmamış, hepsi de o günün toplumunda öteden beri giyile gelen giyim-kuşam çeşitleri idi. Ancak, Rasûlullah’ın kıyafete getirdiği tek istisnai yenilik sarık’tır.
Resûlullah Efendimiz: “Bizim kıyafetimizle müşriklerin kıyâfetini birbirinden ayıran husus, fes üzerine sarılan sarıktır.” buyurmuşlardır. *İbn Sa’d, Tabakât, I, 374; Ebû Davûd, Sünen, IV, 79, nu: 4078; Tirmizi, Sünen, IV, 248, nu: 1748; Taberâni, el-Mu’cem’ül-Kebîr, V, 71, nu: 4614
- İzârları
İzâr: Çift parçalı kıfâyetin belden giyinilen kısmına izar, belden yukarı giyinilene rida denir. Bu takım elbise, kaynaklarda umûmiyetle sâdece izâr adıyla geçmektedir.
Huzeyfe b. el-Yemân (r.a) anlatıyor: Peygamber Efendimiz, benim bacağımın (veya kendi bacaklarının) kaslı yeniden tutarak: “İzârın yeri işte burasıdır. Eğer sen normal olanı yapmak istemezsen, o takdirde, bacaklarının ortası ile topukların üstüne kadar biraz daha uzatabilirsin. Şâyet daha da uzatmak istersen, bilmiş olasın ki, izârın topukları örtecek kadar uzanmaya hakkı yoktur.” buyurdular.
İzar eteğinin yerleri süpürecek kadar uzun olması; kibir, gurur, azamet gösterisi sergilemek, sükse yapmak kabûl edilmiştir. İşte bu türden davranışları dâima frenlemeye çalışan ve hiç de tasvip etmeyen Peygamber Efendimiz, izâr uzunluğunun topukları kesinlikle geçmemesini istemiştir.
- Papuçları
İbn Abbâs (r.a): “Hazreti Peygamber’in pabuçlarının ikişer kıbâl’i vardı. Tasmaları da çift katlı idi” buyurmuşlardır.
Ebû Hüreyre (r.a) rivâyet ediyor: Peygamber Efendimiz: “Sizden biriniz, bir ayağı giyimli öbür ayağı çıplak olarak yürümesin: Ya pabuçlarının ikisini de giysin, ya da tamâmen yalın ayak olarak yürüsün!.” buyurmuşlardır.
Ah resulümüz Allahın kulu keşke seni gorebilseydik kurban olurum yollarına bastığın topraklara..