Hicri/İslami takvimin dokuzuncu ayı olan Ramazan ayı, her yerde müslümanlar için çok özel bir ay olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda da durum farklı değildi. Ramazan’da gerçekleştirilen bazı ibadetlerin zor doğasına rağmen (gündüz saatlerinde oruç tutmak gibi), bu ibadetler büyük bir heves ve özveriyle yerine getirilirdi. Genel olarak, Osmanlı halkının çoğu için (bugün çoğu Müslüman için olduğu gibi) çok canlı ve mutlu bir zamandı. Şimdi Osmanlı İmparotorluğu’nda Ramazan ayına bir bakalım.
1. Camiileri Işıklarla Süslemek
İstanbul ve Kahire gibi büyük şehirlerde, okulların ve çarşıdaki dükkanların çoğu kapalı olurdu. Camiiler, gece vakti için ışıl ışıl süslenirdi ve bunu yapmanın bir yolu da, camiinin iki minaresi arasına birkaç sıra tel asmak ve sonra da bu tellerden lambalar sarkıtmaktı. Bu teller daha sonra alçaltılıp yükseltilirdi ve böylece gece vakti camiilerde büyüleyici ışık gösterileri oluşurdu.
2. Oruca Kalkmak (Sahur)
Sahur (şafak öncesi öğünü) vaktinde, yine top ateşi, müminlere yemek yemek için ne kadar zamanları kaldığını hatırlatırdı. Daha küçük şehirlerde ya da köylerde, top ateşi yerine davulcular olurdu. Yemek genellikle şafak sökmeden yaklaşık bir saat önce yenilirdi, ve çoğunlukla bir önceki gün iftardan kalanlardan oluşurdu. Yemeğin sonunda ve şafak vakti girmeden hemen önce, müminler abdest alır ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e salavat gönderirlerdi. Daha sonra, sabah namazlarını kılar ve uyurlardı.
3. Oruç Açmak (İftar)
Müslüman dünyanın üç önemli imparatorluğundan biri olan (diğerleri İran’da Safeviler ve Hindistan’da Babürler) Osmanlı İmparatorluğu’nda, müminlere iftar zamanının yaklaştığı top sesi ile hatırlatılırdı. Günbatımında, okunan ezan ve atılan başka bir top, iftar zamanının geldiğini işaret ederdi. Varlıklı olanlar genellikle iftara aperatiflerle başlarlardı: Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in sünneti uyarınca, hurma ve su ile; ama aynı zamanda taze ve kurutulmuş meyve, yoğurtlu ekmek ve limonata ile. Bazen de bu vakitte insanları pipo tüttürürken, kahve veya şerbet içerken bulabilirdiniz. Daha sonra, aileleriyle ana yemeğe oturmadan önce, genellikle evde akşam namazını kılarlardı. Çok varlıklı olmayanlar genellikle, oruçlarını açtıkları gibi ana yemeklerini yerlerdi. Bunun nedeni, sadece aperatiflerin pahalı olması ya da çok da gerekli olmaması değildi; aynı zamanda, bu kişilerin çoğunlukla gün içinde yorucu işlerde çalışıp iftar zamanında çok aç olmalarıydı. Yemeklerini bitirdikten sonra, akşam namazlarını kılarlardı.
4. Ramazan'ın Canlı Geceleri
Ana yemekler kişisel tercihlere bağlıydı. Ancak tarihsel belgelerde bahsedilen yiyecekler arasında çorba, dilim peynir, yumurta, balık, pilav ve hamur işleri yer almakta. Yemekten sonra, birçok müslüman hamamda banyo yapmalarının ardından, gece namazlarını kılmak için camiiye giderlerdi. Ancak diğerleri evde kalır, hikayeciler ve şairler tarafından eğlendirilirlerdi. Bir kısmı ise, artık kalabalıklaşmış çarşılara, parklara ve kahvehanelere çıkarlardı. Türkiye ve Balkanlarda, kışın Ramazan soğuk ve karlı bir ay olabileceğinden, bu eğlencelerin çoğu, ilkbahar, yaz ya da sonbahar aylarında olurdu, ve yine çoğunlukla sadece varlıklı olanlar içindi. Yoksullar ise, ertesi gün çalışmak zorunda olduklarından, gece düzenli aralıklarla yemek yemeye ve mümkün olduğunca uyumaya çalışırlardı.
5. Fıtır Sadakası (Fitre) Ödemek
Fıtır sadakası, Ramazan ayı boyunca toplanırdı ve ayın son veya sondan bir önceki gecesinde, hükümet yetkilileri tarafından yoksullar arasında dağıtılırdı. Aile reisi, bakmakla yükümlü olduğu kişiler adına, fitreyi ödemekten sorumluydu, ve kişi başı yaklaşık olarak iki kilogram tahıla denk gelirdi.
6. Osmanlı Yetkililerinin Cömertliği
Genellikle Ramazan boyunca Osmanlı sultanı ve yetkilileri, kişisel olarak halka açık şekilde kurban keserler ve etlerini yoksullara dağıtırlardı. Osmanlı yetkilileri, bu ay evlerinin kapılarını misafirperverlik ve cömertlik göstergesi olarak halka açarlardı ve emirleri altında çalışanlara özellikle nazik davranırlardı. Melek Ahmed Paşa (Osmanlı İmparatorluğu sadrazamı, 1650-51) buna güzel bir örnekti: Ramazan ayı boyunca her pazartesi ve cuma günü, evinin kapısı ikramlardan yemek ve Kur’an okunmasını dinlemek için gelen herkese açıktı. Kurraları (Kur’an okuyanları) gelip Kur’an’ın tamamını (bir seferde değil, tabii ki) okumaları için evine davet ederdi. Kendisine ait değerli eşyalardan bir kısmını, pahalı kıyafetler, zırh, kılıçlar ve tüfekler gibi, Kur’an’ı başarılı bir şekilde okuyanlar arasında dağıtırdı.
7. Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in Kutsal Emanetlerini Ziyaret Etmek
Osmanlı sultanı, Ramazan ayı boyunca gerçekleşen pek çok geleneksel törene de katılırdı. Örneğin, ayın onbeşinci günü, sultan ve önemli yetkililer, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e ait kutsal emanetleri, mantosunu, bayrağını, savaş sancağını, sakalının bir telini, dişinin bir parçasını ve taştan yapılmış bir plakaya konan ayak izini şahsen ziyaret ederlerdi.
Kaynaklar: mvslim
0 Yorum