Neden? sorusu bir meselenin mahiyetini ve içeriğini iyice kavramak adına sorulması gereken bir sorudur. Gerçi, bir Müslüman neden peygamberini sevmesi gerektiğini çok iyi bilir; ama yine de bu sevginin istenilen düzeyde tesisi için bu soruyu kendine sormak ve Kur’an- Sünnet ekseninde de cevaplar bulmak zorundadır. Biz de bu soruyu soruyor; verilecek onlarca cevaptan, Fatiha Sûresi’nin ayet sayısından ilham alarak sadece yedi tanesini burada aktarmakla iktifa ediyoruz:
1. Efendimiz'i sevmek hissiyatın ve heyecanın konusu değil, imanın bir gereğidir.
Bir Müslüman için Peygamber ile arasındaki sevgi bağının nedeni konusunda söylenecek ilk ilke bu olmalıdır. İnanan insan, iman etmek zorunda olduğu peygamberini sevme meselesini, hissiyat ve heyecana indirgenmeyecek kadar mühim bir konu olduğunu bilmek durumundadır. Çünkü, bu konuda gerek Rabbimiz Kur’an’da gerek o ilahi mesajları bize öğreten Efendimiz (ﷺ) onlarca açık beyanlarında, bu meselenin nasıl iman konusu olduğunu çok net ifadelerle bildirmişlerdir. Mesela; Rabbimiz Tevbe Sûresi’nde şöyle buyurmuştur:
De ki: ”Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 9/24)
Büyük müfessir İmam Kurtubî bu ayetin tefsirinde şöyle bir ifade kullanır:
“Bu âyet, Allah’ı ve elçisini sevmenin farz olduğuna delildir ve bu konuda hiç bir görüş ayrılığı yoktur. Ayrıca bu sevgi, her sevgi ve sevgiliden önce gelir.”
Bundan dolayıdır ki biz “Neden Sevmeliyiz?” sorusuna vereceğimiz ilk cevap: “Efendimiz’i (ﷺ) sevmek, hissiyatın ve heyecanın konusu değil, imanın bir gereğidir.” olmalıdır.
2. Efendimiz'i sevmek, imanın tadını ve lezzetini elde etmenin en önemli vesilesidir.
İman etmek ve imanın tadına ermek/varmak; biri işin bașlangıcı, diğeri ise işin nihayetini yani varılacak menzilidir. “İmanın tadını ve lezzetini elde etmek” çok önemli bir husustur. Tam bu noktada şunu itiraf etmeliyiz ki: “Tatmayan bilmez, tadan ise anlatamaz.“
Peki; İman etmek ile imanın tadına varmak arasında nasıl farklar vardır?
Bu konuda çok şey söylenir; ama birkaç cümle ile özetlemeye çalışırsak:
İman eden Allah’ın kendisinden istediği bazı emir ve nehiyleri sorumluluk olarak görür. İmanın tadına varan her emri veya nehyi kendisini Rabbine yaklaştıran en büyük vesile olarak görür. Mesela; iman eden için namaz Allah’ın günün beş ayrı vaktinde kendisinden istediği bir ibadet; imanın tadına varan için ise Allah ile buluşma, O’na kavuşma, Rabbi ile dertleşme ve konuşmaimkânıdır.
Peki imanın tadına nasıl varacağız?
Cevabı Efendimiz (ﷺ) bize bildiriyor.
Buyuruyor ki: “Üç şey kimde bulunursa o, imanın tadını almış demektir: Allah ve Resulü’nü her şeyden ama her şeyden daha fazla sevmek; sevdiğini sadece ve sadece Allah için sevmek; iman ettikten sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe/cehenneme atılıyor gibi kerih görmek.” (Buhârî, İman, 14)
Efendimiz’in (ﷺ) imanın tadına varmak için saydığı üç temel sebepten ilki: “Allah ve Resulü’nü her şeyden ama her şeyden daha fazla sevmektir.” İşte biz bu sebepten dolayı diyoruz ki Efendimiz’i(ﷺ) sevmek, imanın tadını ve lezzetini elde etmenin en önemli vazifesidir.
3. Efendimiz'i sevmek, Allahı sevmenin ve O'nun mağfiretini ve rahmetini kazanmanın en temel sebebidir.
Bu mesajın Kur’an’daki ifadesi şöyledir: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun, beni izleyin ki Allah da sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Al’i İmran 3/31)
Bu ayette Rabbimiz açıkça kendisinin gerçek manada sevilmesini, elçisine tabi olunması ve O’nun izlenilmesi şartına bağlamıştır. Tabi olmak, izlemek, taklit etmek ya da iletilen mesajların gereklerini yerine getirmek sevgi ile yakından alakalıdır. İnsan sevmediği birinin söylediklerini neden yapsın ki? Çünkü tâbi olmak, sevmek ile başlar.
Seven, Sevilir..
4. Efendimiz'i sevmek, 23 yıllık risale hayatı ile gecesini, gündüzünü ümmeti için feda eden Kutlu Nebi'nin bizlerden istediği tek şeydir.
İbni Abbas’ın naklettiği bir hadis’de Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Size getirdiğim bu hidayet ve hakikatlerden ötürü herhangi bir ücret beklemiyorum; beklediğim tek şey sadece kendinizi Allah’a sevdirecek işler yapmanız ve emirlerine itaat etmekle O’na yaklaşmanızdır.” (Rûdânî, Cem’u’l-Fevâid, 7205)
Bundan dolayı diyoruz ki Efendimiz’i sevmek, 23 yıllık Risalet hayatı ile gecesini gündüzünü ümmeti için feda eden Kutlu Nebi’nin bizlerden istediği tek şeydir. Ümmetine düşen vazife ise bu sevgiyi hakkıyla yerine getirmektir.
5. Efendimiz'i sevmek, bizi kendisine kardeş kılan Rahmet Peygamberi'ne karşı bir vefa borcudur.
Efendimiz (ﷺ), vefatına sayılı günler kala bir grup ashabı ile birlikte Baki Kabristanlığı’na gitmişti. Kabristanlığın önünde durup o diyarın sakinlerine şöyle bir selam vermişti:
“Allah’ın selamı iman ehli olan kabir sakinlerinin üzerine olsun. Bizler de Allah’ın izniyle sizlere kavuşacağız.” (Ebu Davud, 2338)
Bir müddet sonra Efendimiz (ﷺ) mübarek gözlerini ötelere doğru çevirdi, sanki yıllar sonrasını okurcasına bekledi ve sonrasında şöyle buyurdu: “Selam olsun kardeşlerime! Onları görmeyi ne kadar da arzu ediyorum.”
Yanında oldukları halde Peygamber Efendimizin böyle söylemesine bir anlam veremeyen sahâbe şaşkınlıkla: “Ey Allah’ın Resulü, biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sordular.
Efendimiz (ﷺ): “Hayır, aksine siz benim ashabımsınız, dostlarımsınız. Kardeşlerimse benden sonra gelecekler, beni görmedikleri hâlde bana inanacaklar, beni işitmedikleri halde çağrıma kulak verecekler, benimle aynı mekanı paylaşmamalarına rağmen bana tabi olacaklar. İşte ben onları o dehşetli günde Kevser Havuzu’nun başına varıp bekleyeceğim.”, diye buyurdu.
Bu sefer bir Sahâbe Efendimiz: “Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksınız, ey Allah’ın Resulü?” diye sordu.
Peygamber Efendimiz (ﷺ): “Bir adamın, alnı ve ayakları beyaz bir atı olduğunu düşünün. Adam atını, tamamı simsiyah bir at sürüsü içinde bulamaz mı? diye sordu.
Sahâbe: “Evet, bulur, ey Allah’ın Resulü.”, dediler.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (ﷺ): “İşte ben de ümmetimden olanları namaz için aldıkları abdest izlerinden tanıyacağım.”(Müslim, Teharet, 39)
Efendimiz (ﷺ) kendisini görmedikleri halde iman eden ümmeti için böyle büyük bir müjde veriyordu. Kardeşlerini nasıl bir sevgi ile sevdiğini beyan ediyordu. Madem Efendimiz kardeşlerini böyle seviyor; onlara böyle müjdeler veriyor; O’na karşı yapılması gereken en önemli vazife, bu büyük vefaya karşı vefalı davranmak değil midir? Bu sevgiyi karşılıksız bırakmak vefasızlık değil midir? Böyle bir vefasızlığı yapmamak adına bile bir Müslüman, çok şey borçlu olduğu peygamberini hakkınca sevmek zorundadır.
6. Efendimiz'i sevmek, O'nu bize bir nimet olarak bahşeden Rabbimize gerçek manada ki Şükrü eda edebilmemizin bir gereğidir.
“Andolsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler.”(Al’i İmran 3/164)
Ayette açıkça ifade edildiği gibi gönderilen son elçi, müminlere Allah’ın ihsan ettiği bir nimetti. Hatta nimetlerin en büyüklerindendi. Her nimete kendi cinsinden şükür yapmak gerekir.Mal nimetinin şükrü, ondan Allah yolunda harcamaktır/infaktır. Beden nimetinin şükrü, onu Allah yolunda terletmektir. Peki, Efendimiz (ﷺ) gibi bir nimetin şükrü nasıl eda edilmelidir? Elbette O’nun gibi bir nimetin şükrü, O’nu hakkı ile sevmek ve bu sevginin gereklerini yerine getirmeye gayret etmektir. İşte bu sebepten dolayı diyoruz ki: Efendimiz’i (ﷺ) sevmek, O’nu bize bir nimet olarak bahședen Rabbimize gerçek manada şükür edebilmemizin bir gereğidir.
7. Efendimiz'i sevmek, dünyada da cennete de O'nunla birlikte olmanın en önemli yoludur.
Sahabeyi en fazla heyecanlandıran hadislerden bir tanesi hiç şüphesiz: “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhâri, Edeb, 96) hadisiydi. Bu hadis, sevginin akıbeti ile alakalı çok önemli bir haber veriyordu. Sevginin kurtuluş olduğunu, gerçek manada sevenin dünyada da ahirette de sevdiği ile beraber olacağını bildiriyordu. Sevginin nelere kadir olabileceğinin nebevîlisan ile bir beyanı idi. O kutlu nesil, Sevgi ile nasıl bir noktaya varacaklarını çok iyi anlamışlardı. Bundan dolayıdır ki biz, Efendimiz’i (ﷺ) sevmenin insana dünyada kazandırtacakları bir tarafa; ahirette, cennette O’na komşu olmanın en önemli vesilesi olduğunu anlıyoruz. O’nun komşuluğunu elde etmek için insan nelerini feda etmez ki değil mi?
Rabbim her birimizi Cennette; Efendimize (ﷺ) ve Ashabına komşu eylesin.
Her ne kadar amellerimiz onlarınki kadar olmasa bile bu sevgimizin hatırına ahirette onlarla birlikte olmayı ümit ediyoruz.
Seven, sevilir..
Sevenlerden olma ümidiyle..
Kaynaklar
Muhammed Emin Yıldırım, Efendimizi “Sahabe” gibi Sevmek/ s.27-40
0 Yorum