Kadın, mücahidelik düzeyinde mü’min bir hayat yaşadığında, cennete köprü olacak bir ev kurmuş olacaktır. Fiilen öyle bir ev sahibi olmasa bile, niyeti ve gayreti ile kazanacaktır. Kadının bu düzeyde olması, kendi başına bir okul olması demektir. Anaokuluna gerek kalmadan, anaların okullaştığı bir hayat yaşayacaktır mü’minler. Ahlak üzerindeki erimelerimiz büyük oranda azalacaktır. Allah’ın dinini ayakta tutmak ve aktif hale getirmek için her evi bir İslam devleti durumuna getirmiş olacağız. Kadınların mücahideleşmesi yani, neden ve nerede olduklarını biliyor olmaları İslam devletimizin tuğlaları durumunda olacak evlere sahip olmamız demektir.
1. Ayet ve hadis eksenli nasihatlerin kullanıldığı ortamlarda, mü'min insanların 'ama' ile başlayan itirazlarını dikkate almak gerekiyor.
Ayet-hadis dinleyecek durumda olmayana ayet-hadis izah edilmesi, kaş yaparken göz çıkarma sonucu getirebilir. Aileyi kurtaracağız derken imanı kaybetmek tam anlamıyla afettir. Mesela hanımların, tartışmalar ve ikna ortamları uzadıkça önlerine konan her şeyi yok sayan bir tutuma girmesine neden olmamalıdır. Bayanların erkeklere göre daha daraltılmış bir alanda tutulduklarını, ayet-hadislerin onları erkeklere göre daha fazla sınırlandırdığını düşünmeye sebep olmamasına dikkat edilmelidir. Kadının mücahide olmasının temel esasları olarak bunu kaydedebiliriz.
2. Sabır, çaresizlik içinde beklemek değildir.
Asıl sabır, yapabileceğini Allah rızası için yapmamaktır. Kızabilecekken kızmamak, dövebilecekken dövmemektir. Hakkını arayabilecekken belli bir noktaya kadar hakkını aramamaktır, feragat edebilmek sabırdır. Sabrı, ailede başarının ana şartı olarak kabul etmedikçe hayatın yükü çekilmezdir. Hayatı Allah için yaşadığını düşünen ve kadınlığından, anneliğinden ecir bekleyen bir kadın sabırlı olmalıdır. Bu sabrı da en az, hamilelik ve doğum sürecinde ki sabrı düzeyinde olmalıdır. Doğurma sürecinde mesela yüz üzerinden seksen sabırlı bir mü’min kadın, eşine ve çocuklarına karşı bu oranı düşürmemelidir. Çünkü; kaldırma kapasitesini o şekilde tescil eden bir kadın, çocuklarına ve eşine karşı tahammülde aşağılara inerse şeytana yardım edecek işler yapmış olur.
3. Eşler birbirlerinin kusurlarını saydıkları kadar iyi yönlerini de saymalıdırlar.
‘Mü’min bir erkek, mü’min bir kadından gördüğü ilk hata ile nefret etmesin. Bir hoşlanmayacağına karşılık bir hoşlanacağı vardır.’ (Müslim, 1469) Aile hayatının sırrı gibi duran bir prensiptir bu. İnsanız, insan olarak eş oluyoruz. Eş olmamız, insan olmamızı kaldırmıyor. İnsan da hata ile doludur. Rabbine karşı bile insan hatalarla dolu bir kulluk yaşamaktadır. Üç yapabiliyor, bir yapamıyor. Bazen de üç yapıyor bir yapamıyor da yine Allah kulluğu kabul ediyor. Onu yaratan Allah’a karşı durumu böyle olan bir insanın, evinde mükemmel olması ne kadar mümkündür? Bir de kendisi mükemmel olmayanın karşısındakini mükemmel olarak görmeyi istemesi için hakkı olabilir mi? Erkek kadının kusurlarını saydığı kadar iyi yönlerini de saymalıdır. Aynı şekilde kadında eşinin kusurlarını kaydettiği gibi ilk günden beri bir kenara kaydettiği iyilikleri de bulundurmalıdır.
4. Eşler birbirlerinden beklentilerinde bir denge oluşturmaya mecburdurlar.
Kocasının eşi olarak icra ettiği şeylerin din açısından çocuk doğurmaktan daha basit olmadığına iman etmeye mecburuz. Mü’min kadınların böyle bir anlayışı, kendilerinin erkeklere köle gibi sunulması olarak algılamaları yanlıştır.
Eşler birbirlerinden beklentilerinde bir denge oluşturmaya mecburdurlar. Bu dengenin oluşmasında birbirlerine karşı beklentileri, çocuklar ve aile büyükleri gibi ayrıntılara dikkat edilmelidir.
Kadının bilmesi gereken inceliklerden birinin de, nikahlandıktan sonra eşinin üzerindeki hakkının anne babası üzerindeki hakkından daha büyük olduğudur. Kadının anne babasını bir kenara itmesi makul olmayacağı gibi, eşini, anne babasının önünde yok kabul etmesi de makul değildir.
5. Bugün aileler olarak yeniden okunması gereken bir hakikat önünde duruyoruz. O hakikat şudur:
Ailenin çimentosu yani ailenin ruhu yatak odasıdır. Mutfak ve oturma odasının ailede ruh düzeyinde olması mümkün değildir. Aile, ölüm titremelerine girdiğinde büyük oranda yatak odasında üreyen mikropların etkisi ile o sürece girilmiştir. Kadınların, erkekleri bağlayabilecekleri ikinci bir güçlü bağ yoktur. Kanun ve örf, erkeği bağlayıp kadını saldıkça sadece harama teşvik etmiş olur. Biz elhamdülillah mü’miniz. Mü’min olmamız da kayıtsız şartsız teslim olmamızı gerektirmektedir. Nefislerimize ağır gelse de, çevremizi kuşatan kültür aksini söylüyor olsa da iman ettiğimiz değerlerimize bağlı kalmak durumundayız.
6. Kadınlar, basit bir erkek düşmanlığı ile asıl incelenmesi gereken sıkıntıyı ihmal ettiklerini bilmelidirler.
Aile içi sıkıntılarda veya kadının beklenen konumda olamamasında, erkekler kadın arasındaki anlaşmazlıklar şüphesiz ilk sıradaki konudur. Bunu tartışmanın gereği yoktur. Yalnız kadınların kendi aralarındaki iletişimleri ve birbirleri üzerindeki açık ve gizli iletişimleri bir kenara bırakılmamalıdır. Kadının, kadını ne kadar ezdiğini inceleyebiliriz. Erkek, alenen eziyorsa kadın bilerek veya bilmeyerek, açık ya da gizli hemcinsini ezebilmektedir. Kadınlar, basit bir erkek düşmanlığı ile asıl incelenmesi gereken sıkıntıyı ihmal ettiklerini bilmelidirler.
Kaynaklar
Nureddin Yıldız’ın “Mücahide Kadın” adlı eserinden derlenmiştir.
6.maddedeki cümleleri ve konuyu anlamak zor oldu biraz.
Gerçekten MÜKEMMEL bir şekilde özetlenmiş.Umarım bütün müslüman kızlar ve kadınlar olarak eksik ve hatalı yönlerimizi farkeder ve ALLAHÜ TEALA’nın razı olacağı şekilde kendimizi düzeltiriz bunun için gayret bizden başarı Rabbimizdendir. Tek gayemiz Rabbimizin rızası olmalıdır