Alıştığımız hayat düzenimiz değişeli, eski rutinlerimizden vazgeçeli neredeyse bir yıl oldu ve birçok farklı duyguyu belki de en çok bir arada yaşadığımız bir yıl geçirdik. Evlerimize ilk kapanmak zorunda kaldığımızda bunu bir fırsat olarak görebiliyorduk. Whatsapp grupları, sosyal medya çeşitli karantina listeleri ile kaynıyordu, her birimizin kendimizi dinleyebileceğimiz, yoğunlukta yapamadığımız şeyleri yaşayabileceğimiz, yeni bir dil öğrenebileceğimiz, sağlıklı yaşayabileceğimiz ve daha birçok radikal kararı hayata geçirebileceğimiz bir süreç içerisine girdiğimizi düşündük. Çoğumuz bunu bir “kendine dönme” süreci olarak görebildiği için motivasyonumuz belki de daha yüksekti. Aylar geçtikçe ve de özellikle yılın sonuna geldiğimizde ise eski hayatımıza duyduğumuz özlem hissimiz oldukça kabarmaya başladı. Sevdiklerimizi göremez olduk, hatta belki de sevdiklerimizi kaybettik, eski düzenimiz bozuldu toparlanamadık, okul hayatımızı, yoğunluklarımızı, yorgunluklarımızı, şikayet ettiğimiz o eski düzeni aramak bizi yorgun düşürdü. Geldiğimiz noktada kendimizde ve çevremizde bu durumun ne kadar büyük bir motivasyon çöküşüne yol açtığını gördüğümüz için bu yazıya ihtiyaç hissettik. Asıl niyetimiz, yazılan maddelerin her şeyden önce hepimizi bir sorgulama sürecine sevk etmesi.
1. Bir amacı olan her soruna katlanır.
Birçoğumuz hayatlarımızda nereye ait olduğumuzu, yeryüzündeki amacımızın ne olduğunu düşündüğü dönemlerden geçmiştir. Bu dönemlerin sonunda da çoğunlukla bizi her şeye rağmen ayakta tutacak bir sebebe sımsıkı sarıldığımız olur. Yoruluruz, emek veririz ama aklımızın bir köşesine o varmak istediğimiz noktayı koyduğumuz için bu yorgunluk bizi motive eder. Bu amaç her şey olabilir; iyi bir meslek, ümmete hayırlı bir iş, hayra öncülük, hayırlı bir niyet vs gibi. Şimdi oturup bir düşünelim bu amacımız neydi? Bizi ayakta tutan, zorluklara göğüs germeye iten o başlangıç noktamız neydi? Neydi bize yorgunlukla dolu geçen bir gün sonrası yatağa huzurla baş koymayı sağlayan? İkinci olarak da bu amacımızı nereye koyduğumuzu bir düşünelim. Bir yıllık süreç bizi belki amaçlarımızdan o kadar uzağa götürdü ki artık ona tutunamadığımız için derin bir boşluk içerisinde yuvarlanıyoruz, hiçbir şey bizi motive etmiyor. Amacımız varsa umudumuz da var demektir. Daha toyken kendimize seçtiğimiz, peşinden koştuğumuz o amaçları hatırlayalım. Evet belki artık daha zor. Amaçlara ulaşmak, hayaller kurmak belki daha zor ama imkansız da değil. Amaçlarımız bizi umuda götürür, umut ise başarıya.
2. Fidanın nerede?
Son zamanlarda etrafımızda en çok gözlemlediğimiz şeylerden birisi gündemden fazlaca etkilenip madem elden bir şey gelmiyor o zaman her şeyi bırakalım düşüncesi. Bunu düşünmeyenlerde ise farkında olmadıkları bir boşvermişlik hakim olabiliyor. Bütün bu boşvermişlik içinde en güzel motivasyon Efendimiz aleyhisselam’ın “Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin!” (Buharî, el-Edebül-Müfred s. 168) hadis-i şerifi oluyor. Şimdi ise sırada fidanlarımızı nerede bıraktığımızı sorgulama vakti. Ortamın oluşturduğu rehavet üzerimize çöktüğü sırada o fidanlarımızı acaba ne yaptık? Bu hadisin bu kadar etkili olmasının sebeplerinden en önemlisi şu: Efendimiz aleyhisselam burada dünyanın yok olma ihtimalinden bahsetmiyor, dünyanın yok olduğuna dair kesin bir söylemden bahsediyor. Yani görüyorsunuz ki kıyamet kopuyor, ortalık birbirine girmiş durumda ve en önemlisi bundan dolayı aslında diktiğiniz fidanın büyümeyeceğinden eminsiniz ama yine de onu dikin buyuruyor çünkü Müslüman’a düşen yangın yerine ateş taşımak değil az da olsa su ulaştırmaktır. Bizler gayretlerimizin sonucundan değil gayretimizden sorumluyuz. Farz edelim ki fidanımızı diktik ama bunun meyvelerini görmeye ömrümüz yetmedi, peki zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah bizim niyetimizden ve çabamızdan habersiz midir ki? Her zaman dümdüz bir çizgimiz olamayacağı için bazen motivasyonumuzu kaybedebiliriz ama fidan yetiştirmekten de hiçbir zaman vazgeçmeyiz.
3. Sakın ümit kesenlerden olmayın.
Umut. Bu kelime belki de birçoğumuz için hiçbir zaman olmadığı kadar önemli. Siz de bu yazıyı okurken belki de tutunmak için son bir dal, umut arayışındasınız. Belki bu süreçte yaşadığınız olumsuzlar size “artık umut edebileceğim ne kaldı” düşüncesi oluşturuyor, her zaman tavsiye vermek kolay olandır ama teselli olabilmek zordur. İnsanın ne olursa olsun umudunu diri tutabilmesi de zordur. Rabbimizin izniyle bu günler geçecek. Bu çok basit bir cümle fakat çok da huzur veren bir cümle. Her şey ama her şey geçiyor. Öyle veya böyle bu süreç de geçecek. Sadece kendimize şimdi de şunu soralım “Ben bu süreç bittiğinde hangi ben olmak istiyorum?”. Nasıl olsa yolun sonuna geldik diye kendinden, sevdiği şeylerden vazgeçen bir ben olarak mı çıkmak istiyorum bu süreçten yoksa zordu ama her şeye rağmen elimden geleni yaptım diyerek mi? Şunu bilelim ki kıyamet gününe dek güneş doğmaya, gece gündüze, kış bahara evrilmeye devam edecektir. “Buna dünya derler hepsi geçer hangi günü gördün akşam olmamış?”
4. Kederden emin misin?
Bu süreçte kaygılarımız çok daha yüksek. Psikolojik anlamda zorluklar yaşayanlarımızın ruh sağlıkları belki daha kötü bir yönde ya da herhangi bir sorunu olmayanlar da sorunlar yaşamaya başladı. Bunun en önemli sebeplerinden birisi aslında yaşadığımız ölüm kaygısı da diyebiliriz. Geçtiğimiz yıllarda bazı şeyleri o kadar hızlı yaşıyorduk ki bazen bu hız bize bitiş noktamızı bile unutturabiliyordu. Şu anda ise her sabah kalktığımızda bir yerimizin ağrıyıp ağrımadığını kontrol ediyoruz, nefes alıp verişlerimizi adeta sayıyoruz, sevdiklerimize bir şey olur mu diye endişe ediyoruz. Bunların tümü dev bir ölüm korkusu ve yaşama kaygısı oluşturuyor. Birçoğumuz bu süreçte hayallerini, hedeflerini düşünmüştür. Belki de henüz yolun çok başında olduğumuzu, yürünecek yollarımız, varılacak hedeflerimizin olduğunu düşünüyoruz. Sohbet ortamlarımıza, muhabbetlere özlem duyuyoruz. Bu durum var olma çabamıza zarar verdiği için derin bir üzüntü duyuyoruz. Aslında ölüm doğduğumuz andan beri bizimle olan bir gerçek. Sadece bize yaklaşmadığı zamanlarda kendisini göz ardı edebiliyoruz ama şu anki süreç gibi bize bir soluk kadar yaklaştığında tedirginliğimiz artıyor. Bu durumun güzel bir örneği olarak şundan bahsetmek istiyoruz. Karantinanın başlarında Çin’de karantinaya alınan kişilerin bulunduğu otelde çıkan yangında hayatını kaybedenler olmuştu. Bu olay bize basit bir şekilde kaderimizden kaçamayacağımızı göstermiyor mu? Tedbirlerimizi alırız ama kaderimizde olan bizi bulduğunda bu bizi kederden uzak eder. Kaderlerimizin efendisi değiliz, bunu çok net bir şekilde görüp idrak etmiş olduk. Kaygılarımız için her zaman profesyonel destek almaya açık olmalıyız. Sadece şunu unutmayalım ki: “Dengeyi yaşam yönünde korumak için kuruyan her dalımıza karşılık başka yerden filiz vermek gerekiyor.” –Kemal Sayar
5. Hiçbir şey için geç değil.
İnsanlar bazen varlıklarını tetikleyen olaylarda stres altında olmaları sebebiyle mantıklı düşünemeyebilir ve hata yapmaya daha çok meyilli olabilir. Bu sürecin üzerinde oluşturduğu etki belki sizi o kadar etkiledi ki hiç tahmin etmediğiniz bazı işlerde bulundunuz, sağlam bastığını düşündüğünüz ayaklarınız kaydı. Belki de kendinize yabancılaştınız ve uzaktan durup kendinize baktığınızda artık kendinizi tanımakta zorlanıyorsunuz. Yitip giden bazı güzel yönlerinizi hatırlıyorsunuz. İçerisine düştüğünüz hatalar sizi daha da derine çekiyor, geri dönüşünün mümkün olup olmadığını düşünüyorsunuz. Şunu unutmayın ki soluk alıp verdiğiniz sürece hiçbir zaman hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsınız. Hatalar biz insanoğlu içindir ama aynı zamanda Rabbimiz bize daima açık bir tövbe kapısı nasip etmiştir. Ne kadar hata yapmış olursanız olun o kapı daima açık ve merhametlilerin en merhametlisi Rabbimiz o kapıdan girmemizi bekliyor. Temiz başlangıçların en güzel yolu gözyaşıyla yıkanmış hatalardır. Bu hatalardan silkelendiğimizde Rabbimiz gerçekten vaktimizi bereketlendirir, işlerimizi kolaylaştırır. Düşmüş olabilirsiniz, düzelmek için var gücünüzle çabalıyor olabilirsiniz. İnsanın bu süreçte iyileşebilmek, toparlanabilmek için ne kadar çok çabaladığını Rabbi elbette bilir.
Maddelerimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Başta da söylediğimiz gibi amacımız hadi ayaklanıp şunu yapalım şeklinde maddeler oluşturmaktan ziyade durup kendinizi düşünmenizi sağlamaktı. Öyle ya da böyle bu yazının önünüze düşmesi ve buraya kadar bu yazıyı okumuş olmanız da kaderinizin bir parçası J Bu da demektir sizin toparlanmanızı, dönüşünüzü bekleyen Rabbiniz var. Belki de şu an bize bu satırları yazdıran kuvvet sizin halinizi görüp bildiği için bize bu yazıyı yazma ilhamı vermiştir Allahualem J
“Ben bu süreç bittiğinde hangi ben olmak istiyorum” bu cümle beni kendime getirdi. ?
Allah razı olsun Sizlerden İnsanları aydınlatmak için insanlara ışık olmak için elinizden geleni yapıyosunuz Rabbim Sizleri Cennetliklerden eylesin.