Lisede olimpiyat çalışmış, çevresinin kendisinden beklentisi yüksek olan bir genç, 5 maddede okulu nasıl ve neden bıraktığını anlatıyor ve bu kararın alınma süreci sorgulanıyor…
1. Tarihe Özlem
Kalbinde Osmanlı sevdasının çocukluğundan beri capcanlı durduğunu söylüyor gencimiz. Bu sevginin onda zamanla o devre ait bir özleme dönüştüğünü, atalarının dünya hakimiyetini, ahlaki değerlerinin yüksekliğini, vatandaşlarının dürüstlüğünü – çalışkanlığını ve halktan padişaha herkesin çok dindar ve bilinçli Müslümanlar oluşunu, o günlere şahit olamasa da okuduklarıyla, dinledikleriyle hep aklında tutmuş. Bir zamanlar her şeyin nasıl bu kadar mükemmel olduğunu çözmek için çok uğraşmış. Ve bu sorunun cevabını, o zamandaki İslam bilginlerinin gerçekten kaliteli yetişmiş ve sayılarının bu döneme oranla hayli fazla olduğu gerçeğinde görmüş. Hayran kalınası padişahları da toplumu da onların yetiştirdiğini anlamış. O günlere geri dönmenin yolunu, ancak değerli alimlerin yetişmesinde ve insanları yetiştirmesinde bulmuş.
2. Tabuların Yıkılması
Bir zamanlar feminizm akımına kapıldığını, yıllarca kitaplardan bunu okuduğunu, üstelik bu fikrin ders kitaplarında yer aldığını söylüyor. Okuyup araştırdıkça feminizmin bir siyonist proje olduğunu anlamış ve “kadının toplumdaki yeri” hakkında kendisine aşılanmış fikirleri sorgulamaya başlamış. Kendisi muhafazakar biri olsa da sol görüşlü yazarların kitaplarını da okumuş. Hayretle, takip ettiği o yazarların da feminist düşünceyi şiddetle eleştirdiğini görmüş. Ve bu gibi akımların dünyaya oynanan bir oyun olduğuna karar vermiş. Okuduğu İslami eserlerde, kadının en büyük vazifesinin evi, eşi, çocukları olduğunu öğrenmiş. Kadının çalışma hayatında, sosyal aktivitelerde boy göstermesinin, karışık ortamlarda kendini kanıtlamaya çalışmasının doğru olmadığını anlarken sancılı bir dönemden geçtiğini söylüyor, ama zor da olsa bu tabusunu yıkmayı başarmış.
Bir başka tabu olarak, bir toplumun Batıya benzediği ölçüde modern olacağının, yer yer ders kitaplarında, çoğu zaman dizi-film-haberlerle televizyonda, dergi ve gazetelerde işlendiğini, yıllarca bununla yetiştirildiğimizi, dolayısıyla ülkesini kalkındırmak isteyen bir insanın ibresinin mecburen Batıya çevrilmek zorunda kalacağını ifade ediyor. Ülkenin genç beyinlerinin kendilerini popüler kültürden, magazinden uzak tutsalar bile, okullardaki satır aralarına sıkıştırılmış yalan yanlış bilgilerle hedeflerinden saptırıldıklarını düşünmeye başlamış. Bunun İslami kültürümüze zarar vermeyi amaçladığı kadar, toplumu ahlaki bir çöküntüye ve bunalıma sürükleyip verimsizleştirerek bizi ekonomik, bilimsel, siyasal her türlü alanda geri bırakmayı da hedeflediğini düşünüyor.
Bu gibi konularda, sorgulaya sorgulaya, doğru bildiklerinin ne kadar yanlış olduğunu şaşkınlıkla görmüş. Esas doğru olanları sindirmesi ise her seferinde aylarını almış, bu da ona yıllara patlamış. Ama yine de zararın neresinden dönersem kardır gözüyle bakıyor.
3. Aydınlanma
Bütün bu yeni öğrendikleri, yer yer yaşadığı hayal kırıklıkları ama gerçeği öğrenmenin verdiği hazla İslami bilgisini artırmaya yönelmiş. Sohbetler dinlemiş, kitaplar okumuş ve bir “aydınlanma sürecine” girmiş. Kadın-erkek karışık ortamların fitneye sebep olabileceğini öğrenerek bir kez daha sarsılmış. Özellikle tesettüre tam manasıyla riayet edilemeyen ortamlarda bunun kaçınılmaz olduğunu görmüş de. Asrı Saadetten örnekleri incelemeye çalışmış. Bu konudaki ayet-i kerimelerin çok net olduğunu görmüş:
“Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır. ” (Ahzâb Suresi; 53. Ayeti Meali)
Bu ayet-i kerimenin şerhini dinlerken alimlerden şöyle duymuş: “Mevla perde arkası olsun buyuruyor. Halbuki bu emir gelmiş geçmiş en iffetli, en namuslu hanımlar olan Peygamberin eşleri ve O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) tertemiz sahabeleri hakkında. Hiçbir evliyanın kıyamete kadar bir sahabe düzeyine çıkamayacağı aşikar. Hal böyleyken, o kalpleri tertemiz insanlar için böyle bir kısıtlama yapılmışken; ve ‘Bu hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha hayırlıdır’ buyrulmuşken, şu ahir zamandaki Müslümanlara ne oluyor da kadın-erkek karışık ortamlara devamlı gidip gelmek için kendilerine fetva buluyorlar? Üstelik fıkıhta, Peygamber eşleri ile ebediyen nikah düşmez iken… Yani İslam fıkhında annelerimiz yalnız manevi değil, hakiki annemiz sayılırken bu derece bir sakındırma, ihtimam söz konusudur. Bunlara ek, bir de Hz. Aişe (radıyallahu anha) annemiz, namahremle konuşmak zorunda kaldığında ağzına taş alır, sesinin kötü çıkmasını sağlarmış. Çarşafının içinde, sırtına kambur oluşturur, sokağa çıkınca yaşlı gibi görünmek istermiş.”
Dolayısıyla gencimiz, İslamiyet’in izin vermediği bir ortamda, “kendini koruyarak İslam’a hizmet etmek” fikrinin, aslında insanların kendilerini kandırmasından başka bir şey olmadığını fark etmiş. İslam’a hizmet edebilmenin ilk şartının onun koyduğu kurallara uymak olduğunu görmüş. Sosyal yaşantıda dinimizin koyduğu asgari ölçülere bile uyulmadığına ikna olunca buna kayıtsız kalamamış. Dolayısıyla, ilk önce kendini haramdan korumak sonra da mevcut (dayatılan) düzene tepki koymak için herkesin karşı çıkmasına rağmen okulu bırakıp gelmiş. Kendini gerçekleştirmek, her türlü fitneden uzak kalarak hedefine tam odaklanmak için yalnızca hemcinslerinin olduğu bir yerde eğitimini sürdürmeye karar vermiş. Böyle bir yer olarak da “medreseleri” görmüş.
4. Önemli Bir Şeyin Parçası Olmak
Meşhur sözü hatırlatıyor “Kendinize ait bir planınız yoksa, başka bir planın parçasısınız demektir.” ve anlatmaya devam ediyor:
“Ben hep, hayatımda gerçekten anlamlı bir şeyler yapmak istedim. Yaptığım monoton işlere bile anlam katabilecek coşkulu duygularım, heyecanlarım olsun istedim. Aslında hep bir arayış içindeydim. Lisede olimpiyat çalıştığımda “işte bu” demiştim yıllar sonra. Ama tembellik, iradesizlik bir kez daha galip gelince onun da sonunu getiremedim. Bu sıralarda sorgulayıp araştırmaya devam ediyordum, İslami bilgim çok arttı. Bir Müslüman olarak hayata dinimin gözüyle bakmam gerektiğini anladım. İslamiyet’in her bir ferde önemli roller biçtiğini, her Müslümandan bilinçli ve hedef sahibi, coşkulu insanlar olmasını istediğini keşfettim. Müslüman için durmak yoktu, varılan bir hedeften sonra hiç bir zaman ‘boşluk’ oluşmazdı, hemen sıradaki aşamaya geçilirdi. En azından olması gereken buydu. Mesela mevcut düzenin aksine; lise, üniversite, master-doktora hatta nobel ödülü.. sonra? Ev, araba, evlilik, çocuklar, torunlar.. sonra? Nasreddin Hocanın fıkrasındaki gibi, ‘sonra hiiç’ demek yoktu dinimizde. Öyle bir planımız olmalıydı ki, son nefesi verdiğimiz an, hedefimize ulaştığımız an olmalıydı. Öyle bir şeyin parçası olmalıydık ki, o parçası olduğumuz topluluk, bizi dünyada cihan hakimiyetine; ahirette Cennet’e götürmeliydi. Ve Müslüman kendisine düşmanları tarafından biçilen rolleri sahiplenmemeliydi. Bilakis onlara kafa tutmalı, gerçeği haykırmalı, inandığı değerleri savunmalıydı sonuna kadar.”
Böyle yapan insanları gördüğünü söylüyor sonra. Bilhassa, din adamlarının ne pahasına olursa olsun Hakk’ı söylediklerini, dayatılan düzene en çok onların karşı çıktığını, toplulukları Allah’ın izniyle, karanlıklardan aydınlığa ilk olarak onların çıkaracağını düşünüyor. “Tarihte hep böyle olmuş, yine böyle olacak” diyor. Çok sevdiği bir alim ve mutasavvuftan alıntı yapıyor “İnsanlar et gibi, ulema tuz gibidir. Tuzsuz et koktuğu gibi ulema ve sohbetinden mahrum kalan da çürür ve kokar.”
“Alimlerin bile bozulduğu bu devirde, yapılacak ilk iş Ehli Sünnet alim yetiştirmek, onlarla topluma ışık tutmak bence.” diye ekliyor. Devam ediyor: “Çünkü ancak bu şekilde doğru bilinen yanlışlar, yanlış bilinen doğrular düzeltilebilir. Ancak bilenlere sorulduğu zaman ve tabi ki bilenler yetişmeye devam ettiği zaman…”
“Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” (Enbiyâ Suresi; 7. Ayeti Meali)
İşte bu yüzden ben de önemli bir şeyin, “emri bil maruf nehyi anil münkerin (iyiliği emretme kötülükten men etmenin)” parçası olmak istiyorum.
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i İmran Suresi; 104. Ayeti Meali)
5. Cesur Bir Adım Atmak
Düşünme, sorgulama süreci güzel de sıra icraate gelince, korku-endişe-vesvese gibi duyguların birden kalbine hücum ettiğine tanık olmuş gencimiz. Bu bazen yoğun bazen hafif seyreden çeldirici düşünce ve duygular ayak bağı olsa da, kendini mücadele etmek zorunda hissetmiş. Kendi içinden yükselen ses de çevresindeki sesler de ona hep aynı konuda konuşuyormuş: “Gelecek endişesi”. Şöyle diyaloglar sıklıkla yaşanmış:
“Bu devirde üniversiteyi bitirmeden olmaz. Bak kaç üniversite bitirenler bile iş bulamıyor senin durumun ne olur sanıyorsun?”
“Zaten çalışmayı düşünmüyorum.”
“Dünyanın bin türlü hali var. Olur da bir gün çalışmak zorunda kalırsan, diploman altın bileziğin olsun istemez misin?”
“İstemem.”
Sonra anlatmaya devam ediyor: “Kendi kendileriyle çelişiyordu insanlar. İş bulmak üniversite bitirmeye bağlı bile değildi, birkaç diploması olan adam işsiz gezebiliyordu, kendileri söylüyordu! Oysa rızık, daha anne karnında yazılırdı, nereye gidilirse gidilsin, ne iş yapılırsa yapılsın o aynı miktar rızık kişinin önüne, eline gelirdi. Amma helal, amma haram… “
“Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.” (Talâk Suresi; 3. Ayeti Meali)
“Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır.” (Tâhâ Suresi; 132. Ayeti Meali)
Allah’ın razı olmadığı işlerin yapıldığı bir ortama yıllarca gidip gelinerek “kazanılan” bir diploma altın bilezik olacaktı da, Arapça, tefsir, fıkıh, hadis, siyer okunarak kazanılan “icazet” bir işe yaramayacaktı öyle mi? Tamam, dünyada yaramazdı belki, ev, araba aldıramazdı o icazet, kollara altın bilezik olamazdı. Ama İcazet, dünyada her geçen gün biraz daha uyuşan Müslümanlara umut olur, zehir gibi alimlerin ellerinde insanlığın kurtuluş reçetesi olurdu, ahirette ise o alimlerin başlarına taç olurdu.
Yurt dışındaki en ünlü girişimciler ‘hayalleri, bir takım hevesleri uğruna’ üniversiteyi terk etmişlerdi. Herkes saygı duymuştu onlara. Bir genç de ‘Allah’ın rızası uğruna’ terk etmişti çok muydu? Bu bir kolaya kaçış, bir tembellik değildi. Tam aksine bir cesaretti. Bir meydan okumaydı mevcut sisteme, dünyayı değiştirmek için atılan bir adımdı. Neyi seçersek seçelim başaran biz olmayacaktık zaten, yalnızca çıktığımız yolda yürütülecektik o kadar.”
“…Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.” (Hûd Suresi; 88. Ayeti Meali)
Sonra Filistin’i Suriye’yi, Myanmar’ı hatırlatıyor:
“Dünyanın dört bir yanındaki gözü yaşlı, yüreği kırık Müslümanlar ‘bizi’ bekliyordu. Onların göğüslediği zorluklar yanında, bizim uğraştığımız dertler bir hiç mesabesindeydi. Kalbe gelen vesveseler, korkular, iç ve dış baskılar… Bunlar memleketlerinden edilen, yetim kalan, tecavüze uğrayan din kardeşlerimizin hissettikleri yanında gerçekten bir hiçti. Bu yüzden Müslümanlar olarak bir an önce kendimizi Hak davaya adamalı, vatanımızın ve ümmetin kurtuluşu için bulunduğumuz her mekanda, boş kaldığımız her vakitte durmaksızın çalışmalıyız. Allah’ın yardımı ancak o zaman gelecektir. En büyük zalimlerden olan batılılar gibi bir hayat tarzı yaşamaya heveslenerek değil…
“Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mü’minlere Allah yeter.” (Enfal Suresi; 64. Ayeti Meali)
“Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” (Hûd Suresi; 113. Ayeti Meali)
Son olarak, sahabe efendilerimizden beri Müslümanların hep bir takım sıkıntılar yaşayacağını beyan eden ayeti kerimeyi hatırlatıyor. “Burada önemli olan bizim nasıl bir duruş sergileyeceğimiz olacak.” diyerek bitiriyor.
“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.” (Bakara Suresi; 214. Ayeti Meali)
Bir an kendi dusuncelerimi okuyorum sandim.Gercekten bu savasi baska veren var mi diye cok merak ediyordum.Allah yardimcin olsun…
Bana pek doğru gelmedi. Evet bazı yerlerde çok çok haklısınız, yapmamız gereken ümmet için bir şeyler yapmak. Ümmetin olması gereken yere gelmesi için çalışmak çaba sarf etmek. Buralarda haklısınız ama bunu okulları bırakarak yanızca medrese ilmiyle değil her ikisini bir arada yürüterek yapmalıyız. Bilimde de ilimde de en iyisi olarak başarmalıyız. Ancak bu yolla zafer elde edebiliriz. Allah yardımcımız olsun…..
Selamünaleyküm yorumunuza katılıyorum . gayet haklısınız. Bilimle ilimi ayırmak sağlıklı olmayacaktır.Keza biliminde yolu Rahmana çıkıyor. çıkıyor. Ayrıca bir kadının en mühim vazifelerinden biri de evini mektebe dönüştürüp hayırlı evlat yetiştirebilmek olduğundan Kuran ve sünnet hassasiyeti göz önünde bulundurularak okul okumak yahut ilim bilim tahsili yapmak da önemli bir vaziyettir .Allah yardımcımız olsun . Nasipler niyetlere göredir.
O zaman tanıdığın birine sor!
Üzgünüm Mehtap Hanım, arkadaş isim verilmesini istemiyor.
Dini eğitim tabi ki çok önemli fakat Müslüman sadece Dini eğitim görürse, Müslümanın doktoru, mühendisi avukatı kim olacak ? bütün gün Müslüman öldüren avrupa ve israil gibi ülkelerin mecburen ürettiklerini kullanmıyor muyuz ? bu paylaşımı yazan kardeşimizin yazdığı cihaz ve sistem ecnebi sistemi. Biz kendi göbeğimizi kesemezsek hiç bir zaman güçlü olamayız.
Kesinlikle kardesim cok haklısın
Kardeşimiz burda bir arayış içinde ve kararı okulu bırakma yönünde almış ancak ben onda daha çok bir kaçış gördüm , çözüm görmedim…
Bu yazdıklarınızı kendini davaya adamak isteyen hemen her müslüman genç yaşıyordur. O yüzden öncelikle bilen(alim) kimselerle danışmak ve sonrasında kendi nefsini bir kenara bırakarak Allah rızası için yapabileceklerinin en iyisini ve en büyüğünü düşünmek. Büyük düşünmeli bir müslüman. Sadece dini ilimlere sığınmak yetmiyor , iyi bir müslüman olmak için din alimi olmak gerekmez. Hem yetiştireceğimiz çocuklar hem de bizim fenni ve dini ilimlere vakıf olmaya gayret etmemiz lazım. Ortamları ve zamanları kendimize(müslümanlara) uyarlamamamiz lazm ve müslümanlığı her yerde yaşatmamız lazım. …
Yazacak çok şey var ama burda kessem iyi olur. Bu arada a arkadaşa selamlarımı iletirseniz çok duacı olurum. Sanırım iyi tanıyorum onu. Annen gibi gördüğün bir dost dersiniz, ahiretlik kardeşi…
Allah`ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Bu bir kaçış değil elbette büyük bir cesaret örneğidir.Allah bu kardeşin cesaretini hepimize nasip etsin.
Biliyorum belki çok klişe olacak ama hastanede karınıza kadın doktor aramada üstünüze yok müslüman kardeşim kendinize gelin. Kadınların sosyal yaşamda yer almasını istememek onların hayatını sadece ailesiyle sınırlamak ne kadar sığ bir bakış açısıdır . Biz bu düşünceleri aşmaya çalışıyor müslüman kadınların da Avrupa’yla yarışabilecek kapasitede ilim ve kültür sahibi olduğunu gördükçe gurur duyuyoruz. Avrupalı kadınların müslümanlara cahil demesine hepimiz o kadar kızıyoruz ki nefret ediyoruz. Ama kadınlarımıza empoze ettiğiniz bu fikirler evrensel yarışta onların yanından bile geçmesini öyle engelliyor ki. Bir insan evde ne öğrenir ne deneyimler ne gelir elinden Allah aşkına. Kocasına yaptığı yemek mi İslam’a katkı sağlayacak ev temizliği mi çocuk bakmak mi? Hadi kendini İslam adına yetiştirdi. Peki dunyada milyarlarca insandan habersiz en önemlisi İslamin dunyadaki statüsünden , karsisindaki tehlikelerden , nasıl dünyada hakettiği yerde olabileceğinden habersiz olmanın İslam’a yapılabilecek en büyük bencillik olmadığını kim söyleyebilir? Tesettürlü bir Müslüman olarak söyleyebilirim ki İslam’ın gerici bir din olduğunu göstermeye çalışanların en büyük kanıtı siz ve sizin sığ fikirleriniz, benim Allah’ın adını gururla taşıyan evrensel düzeyde bilim kadını olmaya çalışan kardeşlerimi engelleyemeyeceksiniz.
Tam olarak hangi düşünceyi aşmaya çalışıyorsunuz kardeşim? “Yüzlerce yıldır ailesindeki en ufak bir dalgalanmayı, meyli devamlı onlarla beraber bulunup gözlemlediği için keskin zekalarıyla anında anlayan anneler” fikrini mi?! Ailesinin en büyük moral motivasyon kaynağı olan anneyi çalışma hayatına sürükleyip her gün kadin-erkek türlü türlü insanın nazını çektikten sonra eve geldiğinde çocuğuna gülümsemeye, onun şakalarını dinlemeye mecali kalmayan anneler oluşturmak fikrine doğru mu yol almak istiyorsunuz?
Biliyorsunuz ki İslam akıl dini değil vahiy dinidir. Hocalar söyler devamlı bunu. Akıl vahyi anlamak içindir. Vahiy akla hizmet etmez; akıl vahye hizmet eder. Kocasına yemek yapıp evladına güzel bir terbiye vermenin Islam’ a en buyuk hizmet oldugunu birkac onyıl sonra müşahede ederiz merak buyurmayın. Bilirsiniz bir oyunda bir sahneye çıkan takım vardır bir de onları sahneye hazırlayan oyunun mükemmel yürümesini sağlayan sahne arkası ekip vardır. İslam sahne önünde erkeği konumlandırırken kadınlara sahne arkası gibi olmazsa olmaz kritik bir görev vermiştir. Sahne arkası ekibi sahneye çıkarmaya çalışan birisi, onları esas işlerinden alikoymaktan başka neye hizmet eder? Reji darmaduman olduktan sonra o oyundan ne beklenir? Fıtratın dışında şeyler yapmaya zorlanan insanlar mutlu da olmazlar ki! Ayrıca sahne arkası görevlerini küçümsemek de nedir? Herkes sahnede göz önünde bulunmak zorunda mı?? Zaten kafirlerin gözleriyle göremedikleri, ne tasarladıkları ne yaptıkları hakkında bilgi sahibi olamadıkları o ekipten korkmalarıdır asıl mesele. O yüzden bu gayret, tüm bu feminizm akımları…
Her şey bir yana, aklınıza bunlar yatmadı mi? Peki, birçoklarının aklına tesettur yatmıyor. Kadını sınırladığını, erkeklere ayni zorunlulugun olmadığını anlatip duruyorlar. Bu durumda tavır ne oluyor? “Hayır, bu aslında kadını koruyor..” Ne kadar anlatsanız da karşıdaki antitez mi getirdi, “Allah’ın emri bu, O bizden iyisini bilir” deriz değil mi? İşte aynı şekilde aynı Allah, Cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın evlerinizde karar kılın, buyuruyor. Bunun toplumsal pek cok açıklamasi mevcut, Allah kadını tabiri caizse iç işleri bakanı, erkegi de dış işleri bakanı yapmış. İkna olmadınız mi, Allah böyle uygun görmüş kardeşim inanmazsaniz fıkıh alimlerine müracaat edin, vardır O’nun bildiği, der geçerim.
Son olarak Bizim kimseyle yarışmaya hacetimiz yok kardeşim. Bize planlı programlı etrafımızdaki her kaynaktan aşağılık kompleksi aşılanıyor. Rezillikleri anlatılmıyor gayrimuslimlerin hiç bir zaman. Allah dünyada onların çalışmalarına kat kat karşılık veriyor ahirete nasipleri kalmasın diye. Peki Müslümanlara? Hadisi serif var mesela mealen:Allah bir kavme gazap ederse fiyatlar pahalılaşır. Ahiret hayrımızı istediği için, dünyada zorluk gelir Islam diyarına sünnet terk edildiginde. Allah şefkat tokadı atar, biz çözüm olarak gayrimuslimlerin standardına kavuşmayı amaçlarız, eksiğimiz kalmasın diye onları örnek almaya başlarız. Kısır döngü bu kafayla sürer gider… Biz yuzyillar önce yakaladığımiz standartlara geri dönsek kâfi, dünya ayaklarimiz altına serilecek. Evren O’nun, bunu evrenseller(!) yapamaz.
*Rasim Özdenören Müslümanca Düşünmek Üzerine Denemeler kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Kalemi kuvvetli insanların dilinden bu meseleler daha kuvvetli hissediliyor.
Azra hanım. yazınıza vesile olan ilminize birikiminize hayran kaldım. daha nasıl güzel açıklanabilirdi bilmiyorum ama Rabbim sizin gibi ilim , idrak, hassasiyet, vakar sahibi nice gençler yetişmesini nasip eylesin inşaallah. Onlardan biri de ben olmayı nasip eylesin. Allah ‘a emanet..
Azra hanım Rabbim ilminizi artırsın öyle güzel anlatmışsınız ki. Rabbim sayınızı artırsın. Ümmetin sizin gibi bilinçteki insanlara o kadar ihtiyacı var ki. Eczacılığı bırakan kardeşimin yazdıklarını okurken duygularıma öyle tercüman oldu ki. Yerin dibine batsın gelecek kaygımız, altın bilezik diye zulmet ortamlarında Allahın razı olmadığı ortamlarda çalıştırılmak zorunda kalmalarımız. Diploma diye tutturduk, ne paramızın bereketi kaldı ne ömrümüzün. Rabbim bizlere tevekkül edebilenlerden eylesin, rızık endişesinden Allah’a sığınırız.
Kardeşlerim mesele etrafın bakışı degil kişinin niyetidir.Etraf altin bilezik der, gelecek kaygisi der ama senin derdin Rabbini anlatmaktir,tebliğdir.Simdi bir düşünün size nasihatte bulunan yol gosteren birisinin meslegi , egitimi sizin bakişinizi etkilemez mi? Bir gence bir ev hanimi mi yoksa bir eczaci mi daha cazip gelir ornek alma hususinda.Bu ev hanimini kucuk gormek degildir.meslegini Allah icin kullanma demektir.Dunya hayati ile ilisigin kesilmesinin Allahi bilmenin ogrenmenin tek yolu gibi gisrlterilmesi bence eksik olmus .Yanlis degil eksik.Dinini yaşayan , ahlakli ,namaz hassasiyeti olan .hak hukuk bilen bir eczaci olmanin ahirette ne kaybettireceginni düşunuyirsunuz ki?
Kardeşim iyi dilekleriniz toz pembe düşüncelerinize diyecek yok lakin bu bahsettiğiniz meslekler dinimizin izin verdiği ortamlarda gerçekleştiği müddetçe bahsettiğiniz etki oluşacak. İslam’a rağmen İslam’a hizmet etme fikri dinimizi sulandırmak isteyenlerin oyuncağı yapar bizi. Elbette toplumun ne dediği önemli değil Müslümanın ölçüsü bu olamaz ufku geniş ve gaye sahibi olmalı hakiki bir Müslüman lakin bu genişliği ve hayalgücünü İslam’ın ona çizdiği sınırları aşmadan yapmak mecburiyetinde. Yapamıyorsa da eksiğini itiraf eder halen bu hatasını savunmaz. Mevcut karma ortamların caiz olmadığını herhangi bir insan değil, kadim İslami eserler söylüyor. Her zamana hitap eden hükümlerden olan bu “namahrem meselesi” hafife alınacak ve tabiri caizse ulaşılacak büyük(!) maksat için göz ardı edilebilecek bir teferruat değildir. Dolayısıyla belki direk bu hayatı yaşamak değil (çünkü mevcut düzende hepimiz bir miktar içindeyiz) ancak böyle bir hayat tarzını savunup, bunu “olması gereken” gibi lanse etmenin Emir-yasakları gevşetip ılımlı İslam’a hizmet edeceğini düşünüyorum.
Ula size boyle deyince darlanıyorsunuz değil mi. Kadın ben kadın erkek bu ortamda bulunmak istemiyorum. Burasi böyle şöyle kötü bir ortam demiş. Haksız mı haklı. Hem bu kadar okumuş kendi çocuğuna bircok seyleri ogretebilir. Kendi cocuguna ogretmenlik yapabilir cok guzel bir sey. Ha tabi eczaci okusaydi eger okulu bitirseydi en zengin biz olacaktik en guclu biz olacaktik de mi. Hani onemli bir gorev olsa neyse. Eczaci ne yapacak. Size İslamı anlatınca şoyle kafama uymuyor bu ayet bence cok kaba . Bu nedir ya. Siz muslumanlarda gorunce en ufak bir takva belirtisi. Kuduruyorsunuz. O en ufak bir takva belirtisi bile kafir ve fasıkları kudurtmaya yetiyor
Kardeş hislerime tercüman olmuş, aynı düşünceler içerisinde bırakıp bırakmama arasında gidip gelirken sanırım bırakmama yolunda ilerliyorum. Allah burada olmayı nasip ettiyse vardır bir hikmeti diyerek.. Ameller niyetlere göredir, belki de mesleğim, onu yapamasam bile hiç ummadığım bir noktada ümmete fayda sağlayacak Allahualem..
Dua eder dua beklerim, vesselam
Bana kalırsa mesele ne okul bırakmaktır ne de okumaktır. Mesele Allah rızası için çabalamaktır. İnsanlardan okuyup çok iyi yerlere gelen ve İslam’a hizmet için bulunduğu yeri kullanan insanlarda görüyoruz, Allah’ın rızasını hiç umursamadan okuyanınıda görüyoruz. Aynı şekilde yüksek okul, üniversite okumayıp çok iyi evlatlar yetiştireni ve çevresine bazı okuyanlardan daha fazla İslam’ın güzelliklerini yaşayarak gösterenide görüyoruz sadece evde oturup çocuklarına bile dini anlatmayan insanlarda görüyoruz. Yani her yerde her türden insan var. Önemli olan insanın kendini bilmesi, iyice tartması. Herkes farklıdır kimi için ev eziyettir, oturamaz duramaz evde, kimi içinse ev daha hayırlıdır. Önemli olan nerede daha iyi yaşayacağıdır İslamı. Yoksa tek taraflı bakmak bana doğru gelmiyor. Savaş meydanlarında savaşan hanım sahabeleri düşünüyorum. Sonra Hazreti Aişe annemizi ve müthiş zekasını, hadisleri nasıl aktardığını düşünüyorum. Hepsi farklı farklı. İyi düşünmek gerekli. Herkesin kendini hesaba çekmesi ama en başta dinini çok iyi araştırıp, kendini tanıyıp ona göre karar vermesi gerekir benim öğrendiğim bilgiler bunu içerir bunu söyler. Bu kardeşimiz sevabını Allah’tan bekleyerek iyice düşünerek bu karara varmışsa elbet ecrini görür,kimsenin de ona nasıl böyle sığ düşünürsün demeye hakkı yoktur diye düşünmekteyim. Öte yandan yerinde duramayan, her yere koşturan evde patlayan fıtratta birinin evde çocuklarına nasıl davranacağı düşünüldüğünde tek taraflı düşünmenin doğru olmayacağı anlaşılabilir. Bu kişi evde durdukça zarar verebilir Allahu alem. O da hem çalışır hem evde yetebilir çocuklarına o kabiliyet enerji vardır ondada. Tabii meselenin çok fazla ince ayrıntıları vardır. Her yerde çalışmak doğru değil ama kişi işte en iyi kendisi bilir. İslam sınırları içinde bazı kişilerin çalışmasında zarar değil hayır var gibi geliyor bana. Herkesin fıtratı mizacı bir değil çünkü. Ayrıca ihtiyaçlar var, kadınların var olması gereken meslekler var. Ve burada çok insan görülür dinini güzel yaşayan. İşte herkes kendini tartmalı. Kimi o ortamı kaldıramaz veya daha sade yaşama ihtiyacı hisseder kimi de gerekli görür orada olması gerektiğini düşünür ve orada yaşar. Herkes farklı herkesin bakışı da bir değil fıtratı da. Ameller niyetlere göredir ve bu da çok önemli bir Hadisi Şeriftir. Kişinin kalbini en iyi Allah bilir.. İhlasla yapılan işlerde asla boşa gitmez.. Bu hangi davranış olursa olsun yeter ki insan olması gereken yeri, fıtratına mizacına uygun yerde bulunmasını ve istemesini bilsin..
Ayrıca görüyorum ki bu yazı altında dinde kardeş insanlar birbirine giriyor. Yorumlarda değişik yargılamalar ve kutuplaşmalar var. Hiçbir zaman aşırı uçlar iyi gelmiyor çünkü İslam bana kalırsa böyle bir din değil. Başkasının kalbini kırmak ya da yargılamak için gelmedi bu din. Kucaklaşmak, samimiyetle dinlemek, karşı tarafı anlamak, çözümler sunmak için var, zorlaştırmak değil mesele kolaylaştırmak. Bu meselede doğru benim diye savunmalar yaparken dikkat etmeli başka hususlarda var dinimizde. Kalp kırmamak gerekir. Bizi engelleyemeyeceksiniz veya asıl siz büyük oyunun farkında değilsiniz derken aslında burada da bir imtihan verdiğimizi daha doğrusu hayatın her alanında imtihanda olduğumuzu unutmamalıyız. Sonuçta nerede yaşarsak ve var olursak olalım ister çalışalım ister evde oturalım her yerde imtihandayız. Bu imtihanları aşıpta böyle bir platformdaki yazının altındaki yorumlar bölümünde imtihanı kaybetmekten Allah’a sığınalım.