Osmanlı’nın fikir babası, Osman Gazi’nin hocası ve aynı zamanda kayınbabası olan Ahi Şeyhi; Şeyh Edebali’yi 13 madde ile tanıyalım inşaAllah.
1. Şeyh Edebali (Balışeyh, Şeyh Adabalı veya Şeyh Atası) aslen Karamanlı’dır. Doğum tarihi kesin olmamakla beraber, Hicri 603, Miladi 1206 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Kırşehir’in Mucur ilçesinin; İnaç köyünde doğmuştur.
2. İlk tahsilini memleketinde yapan Edebali, tahsiline Şam’da Hanefi hukukçusu Necmeddin ez-Zahidi´nin öğrencisi olarak devam etmiştir. Daha sonra Dımaşk´a (Şam) giderek Sadreddin Süleyman b. Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri gibi dönemin tanınmış alimlerinden dini ilim tahsil etti.
3. Şam’dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi. Hz. Mevlana gibi zamanının büyüklerinin sohbetinde bulundu.
4. Şeyh Edebali, Vefâiyye tarikatına mensuptur ve aynı zamanda Anadolu Ahilerinin reislerindendir. Vefâilik ise, Şâzelî tarikatının bir koludur.
5. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Sultan Osman Gazi’nin kayınpederidir. Zamanının büyük alim ve velilerindendir.
6. Osmanlı Devleti’nin ilk kadı ve müftüsüdür.
7. Dursun Fakih, Şeyh’in talebesidir ve Osmanlı Devleti’nin ikinci kadısıdır. Çandarlı Kara Halil’in de bu zatın talebeleri arasında bulunduğu söylenmektedir.
8. Şam’dan ülkesine dönünce tasavvufa yönelen Edebali, Eskişehir yakınlarında bulunan İtburnu Köyünde bir zaviye kurarak halkı irşada başladı. Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını, Edebali´nin gelip geçen fukaranın her türlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğu rivayetler arasındadır.
9. Söğüt ve Domaniç yaylaları, Selçuklu Devleti tarafından aşiretine yaylak ve kışlak olarak verilen Osman Gazi sık sık Edebali’nin zaviyesinde misafir olarak kalırdı. Orta Asya´dan getirdikleri bir takım özelliklerden dolayı alim ve sûfilere karşı son derece hürmeti olan Osman Gazi, mübarek günlerde Edebali´nin zaviyesine giderek dini ve idari konularda, onun görüşlerini alırdı.
10. Rivayetlere göre Osman Bey; Şeyh Edebali’nin zaviyesinde misafir kaldığında, herkesin dilden dile naklettiği ve bazı tarihçilerin de Ertuğrul Gâzî’ye isnad ettiği meşhur rüyasını görmüştür. Bu rüyaya göre, Şeyh’in koynundan çıkan bir ay Osman Gâzî’nin koynuna girer; aynı anda göbeğinde bir ağaç biter ve gölgesi bütün dünyaya yayılır; ağacın altından dağlar yükselir ve dağlardan da ırmaklar akmaya başlar. Bu rüyasını Şeyh Edebali’ye anlatan Osman Gâzî’ye Şeyh’in cevabı aynen şöyledir: “Hak Teala sana ve nesline padişahlık verecek. Mübarek olsun. Kızım da senin helâlin olacak”.
11. Yine rivayetlerde geçen Osman Bey’e olan öğüdü; “Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.. Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vadedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir… Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler. En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı… Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın…”
12. Şeyh Edebali, Bilecik’te fıkıh, tefsîr ve hadîs ilimleri üzerinde dersler verdi. Bu suretle son günlerini Bilecik’te geçiren Edebali hazretleri 120 yaşlarında iken 1326 (Hicri 726) yılında vefat etti. Cenazesi, yıllarca huzur saçarak insanlara saadet yolunu gösterdiği zaviyenin yanına defnedildi. Eskişehir’de Odunpazarı üstündeki kabristanda da bir makamı vardır. Vefatından sonra yerine kendi talebesi Dursun Fakih geçip, ders vermeye devam etmiştir.
13. Şeyh Edebali’nin kendisini dinleyenlere verdiği bir kaç tavsiye ile bitirelim; “Toprağa bağlanın. Suyu israf etmeyin. Mirasınızın sağlam kalmasına dikkat ediniz. Veriniz, cömert olunuz elleriniz yumuk kalmasın. İlim sahiplerini koruyunuz. Ağaç dikiniz. Ödünç aldığınızı fazlasıyla iade ediniz. Kur’an-ı Kerimi güçlü olmak için okuyunuz. Bağınızı bahçenizi viran bırakmayınız. Hadis ezberleyiniz. Bildiklerini öğretenler unutmazlar. Asıl ölüm ilimden payını almayanlaradır. Faydalı ile faydasızı bilenler bilgi sahipleridir….”
| Kaynaklar; Baha Veled’den Günümüze Konya Alimleri ve Velileri, Av. M. Ali Uz, Konya Mayıs 1993/Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ, Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.20, Kâmûs-ül-A’lâm; c.2, s.817, Rehber Ansiklopedisi; c.4, s.330, Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1132, Tâc-üt-Tevârih; c.5, s.1-2, İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.10, s.110
0 Yorum